CHP İstanbul Milletvekili Oktay Ekşi, Meclis’teki MİT yasasının teşkilata verdiği yetkileri sayıyor:
- Bu yasa MİT’e hiçbir kanuna uymadan gerekli gördüğü her suçu işleyip, ceza almadan yürüyüp gitme hakkı veriyor. Nitekim öneri MİT’e mahkeme kararı olmadan “görev gereği” diyerek her türlü araca el koyma, işlediği suça el koyan savcıyı engelleme, sınırsız ve hukuksuz dinleme, “Senin MİT mensubu olup olmadığını ne bileyim?” diyen insanı en az üç yıl hapse attırma, şirket sırrı, banka sırrı, meslek sırrı, doktor, avukat, gazeteci dinlemeden herkesin sırlarını talep edip alma hak ve yetkilerini veriyor.
MİT’i hangi organın denetleyeceği yasada belirtilmiyor...
Kanunun getirdiği diğer bazı yenilikleri(!) Oktay Ekşi şöyle sayıyor:
- Diyelim ki bir şirketin sahibi yahut yöneticisisiniz. Karşınıza bir gün tanımadığınız, bilmediğiniz biri gelir de “Şirketinizle ilgili şu şu bilgileri - örneğin tüm alacaklarınızı, borçlarınızı - öğrenmek istiyorum. Ben MİT mensubuyum” derse, ya onun istediğini yerine getirmeniz yahut beş yıla kadar hapiste yatmayı göze almanız gerekecektir. “MİT Müsteşarı’nın adı Hakan Fidan’dır” diye yazmanız bile bu yasaya göre en az üç yıl hapsi gerektiren
Profesör Hasan Yazıcı 2000 yılı Kasım ayında Milliyet gazetesinde yayımlanan “Önce Doğramacı’yı Kınamak Lazım” başlıklı yazısında bilimsel intihal (aşırma) olaylarını ele alıyor, bu bağlamda Prof. İhsan Doğramacı’nın Amerikalı Prof. Benjamin Spock’tan yaptığı aşırmayı örnek gösteriyordu. Aşırma tuhaf ve yanlış sonuçlara da yol açmıştı. Örneğin... Dr. Spock bebekleri yüzükoyun yatırma tavsiyesini sonraki yıllarda değiştirmiş, Doğramacı’nın kitabı değişmediği için bu yanlış kitapta aynen kalmıştı.
Prof. Doğramacı 2000 yılında Prof. Hasan Yazıcı aleyhine 10 bin liralık manevi tazminat davası açtı. Dava 2006 yılında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararıyla Prof. Hasan Yazıcı aleyhine sonlandı. Prof. Yazıcı, tazminat ve masraf olarak yaklaşık 4 bin lira ödedi.
Prof. Yazıcı, hakkındaki kararı 2007 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM)taşıdı. AİHM önceki gün açıkladığı kararda Yargıtay kararının yanlış olduğunu, ifade özgürlüğüne aykırı düştüğünü belirtti.
Prof. Yazıcı’nın 2006 yılında ödediği tazminat ve masraflar bu kez Türkiye devleti tarafından Prof. Yazıcı’ya, yasal faiziyle birlikte, geri ödenecek.
AİHM’nin kararında şu satırların altını özellikle çiziyoruz:
Haber birkaç gün önce gazetelerde yer aldı.
“Deniz Feneri Ankara’da 630 Suriyeli mülteci aileye yardımda bulundu.”
Haber aynı zamanda mültecilerin kalıcı olup istedikleri kentimize istedikleri gibi yerleştiklerini gösteriyordu. Arkadaşımız Fahrettin Fidan Deniz Feneri Ankara Koordinatörü Hamit Kunt’a Başkent’teki mültecileri sordu. Aldığı yanıt:
“Ankara’da 5 bin civarında Suriyeli mülteci var ve her gün bir - iki aile daha gelip yerleşiyor. Ankara’daki Suriyelilerin yüzde 90’ı kentsel dönüşümün yapıldığı ancak pek çok gecekondunun henüz yıkılmadığı Altındağ ilçesinin Önder mahallesinde ikamet ediyor. Deniz Feneri olarak biz bu ailelerin koltuk, kanape, halı gibi ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Önder Vakfı gıda, AFAT ilaç yardımında bulunuyor. Valilik geçenlerde aile başına 500, Altındağ Belediyesi de 250 lira nakdi yardımda bulundu. Mülteciler hastane ve ilaca para ödemiyorlar, bazıları da 150 - 200 lira haftalıkla Siteler’de iş buldu...”
Hamit Kunt bu arada ilginç bir de bilgi veriyor.
“Türkiye’nin pek çok yerinde, Suriyeli mülteci olduklarını söyleyip özellikle çocuklarına dilencilik yaptıran insanlar görürsünüz. Aslında onların önemli bölümü Suriyeli değil, fırsattan
Ergenekon’dan ceza alanlar tutuklu idi tahliye oldu. Peki, Balyoz’dan mahkûm olanlara nasıl çözüm bulunacak? Ankara Barosu adına siyasi davaları takip eden Av. Erol Aras’a göre Balyozcular için de bir tahliye umudu söz konusu. Anlatıyor:
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, TÜBİTAK raporu ve bu konuyla ilgili belge talebinde bulunduğuna dair açıklama yaptı. Bu, Başsavcının, kesinleşen kararın bozulması talebiyle Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na itiraz edeceği anlamına geliyor. İtiraz olursa Ceza Genel Kurulu infazın durdurulması kararı verebilir. Bu tüm Balyoz mahkûmları için tahliye demektir...”
CHP milletvekili emekli Yargıç Emine Ülker Tarhan aynı konu üzerinde duruyor... Diyor ki:
“Ortada bir sürü yeni delil var. TÜBİTAK’ın raporu var. Dava hukuken çökmüş durumda. Ama hiçbir adım atılamıyor. Yargıtay Başsavcısı harekete geçmiyor. Bu hukuksuzluğun çözümü için TBMM’ye sunduğum bir yasa teklifi var. Sanığın lehine olan gelişmelerde savcı gereğini yapmıyorsa gerekçe bildirme zorunluğu getiriyor. Başsavcı bu konuda keyfi davranamaz.”
Ne demişti Başbakan Erdoğan 14 Ocak 2014 tarihli grup konuşmasında:
“Sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle,
Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Bülent Serim’in Türkiye’nin yarınıyla ilgili görüşlerini dün aktarmıştık. Serim Odatv’deki yazısında “Bütünşehir yasası”na da dikkati çekiyor...
Bu yasa çıkarken CHP’li ve MHP’li milletvekilleri epey itirazda bulundular.
Bu yasanın federasyona hazırlık olduğunu anlatmaya çalıştılar.
Ama sesleri duyulmadı. Bunun bir sebebi de Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuya ilgi duymaması oldu.
Bir kısmı yürürlüğe giren, bir kısmı da ilerde yürürlüğe girecek olan bu yasa ile ilgili olarak Bülent Serim diyor ki:
- Bütünşehir yasasıyla, merkezi yönetimin temsilcisi valinin yetkisi çok azaltılmış;
İl genel meclisleri kapatılmış;
Kafalarda hep aynı merak:
- Türkiye nereye gidiyor?
Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Bülent Serim bu soruya yanıt ararken Başbakan’ın son balkon konuşmasıyla “Yeni Türkiye”yi müjdelediğini anımsatıyor!
Yeni Türkiye bir “İslam Cumhuriyeti” olacaktır. Dünya işleri dini kurallara göre düzenlenecek, özel yaşam dini kurallara göre biçimlendirilecektir.
12 yıldır zaten...
- Yasama, yürütme, yargı AKP egemenliği altına alınmıştır.
- Tüm iktidar gücü tek partide toplanmış, “Parti Devleti” kurulmuştur.
Yerel seçim sürecinde AKP’ye destek amacıyla terörist faaliyeti durduran PKK 1 Nisan’dan itibaren tetiğe yeniden bastı... Şemdinli’de önceki gün askerlere taciz ateşi açan teröristler akşam da Şırnak’ta 3 kişiyi kaçırdı.
Dün sabah Diyarbakır - Bingöl Karayolu’nda, Abalı Jandarma Karakolu ile Tapan Tepe Üs Bölgesi arasında iki kamyon ateşe verildi.
Mardin ili Kısmetli köyünde sivil bir petrol arama şirketini basan 5 PKK’li orada görevli 5 bekçi ile 25 işçinin cep telefonlarını topladılar, etkisiz hale getirdiler ve bir sabit yakıt tankı ile bir kamyon ve üç kamyoneti yaktılar.
Genelkurmay’ın ilgili açıklamasında şu satır dikkatimizi çekti:
“Bölücü terör örgütü mensupları, araç yakma eylemini müteakip, yaya olarak bölgeden uzaklaşmıştır.”
KCK Yürütme Konseyi’nin hafta sonu yaptığı açıklamada AKP tedit ediliyor:
“AKP, ya önderliğimizle yasallığa dayalı bir müzakere sürecine girecektir ya da hiç kimsenin arzulamadığı yeni bir süreç başlayacaktır” deniyordu.
ABD’de Bipartisan Policy Center adlı strateji merkezi uzmanlarından Dr. Svante Cornell ile Aydınlık’ta Şafak Terzi’nin yaptığı röportaj, ABD’den Türkiye’ye bakış konusunda ipuçları veriyor.
Soru: Erdoğan’ın bu seçimlerden sonra daha güçlü olduğunu düşünüyor musunuz?
- Hayır. Daha önce “Bu seçimler, ancak AKP çok kötü sonuç alırsa önem teşkil eder” diye bir tespitte bulunduk. Ama kötü sonuç almadılar. Genel duruma bakınca giderek otoriterleşen bir hükümet var ve iktidarda kalabilme koşullarını tüm baskı araçlarını kullanarak sağlıyor. Bu konuda bir değişim yok.
- İktisatçılar büyük ekonomik krizin geldiğini söylüyor, Erdoğan bununla başa çıkabilir mi?
- Bence onu iktidarda tutan temel etken ekonomi oldu. Ve ekonomik kriz gerçekten de beklendiği gibi gelirse, insanlar artık onun liderliğini sorgulamaya başlayacaklardır. Bunun üstesinden gelmesi çok zor gibi duruyor.
- Erdoğan’la Gülen’in ortak düşmanı ordu muydu?
- Bir bölümü orduydu. Kemalist rejimdir aslında.