O sunucu kovuldu mu? Gazete ve internet sitelerinde en çok sorulan soru buydu dün... O sunucu Gözde Kansu idi. ATV’deki ses yarışmasında sunuculuk yapmıştı... AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Gözde Kansu’nun kıyafetini eleştirmiş:
“Kimseye karıştığımız yok ama çok aşırı. Dünyada da kabul edilemez” demişti.
Bu olay kamuda türbanın serbest bırakıldığı günlerle kesişti.
Başbakan’a “Türbandan sonra kamuda çarşafa da izin verilecek mi?” diye soruluyor.
Başbakan “hayır” demiyor. Sınır koymuyor. Ucunu açık bırakıyor.
Kapanmakta sınır yoktur. Ama açılmakta sınır vardır. Hüseyin Çelik sınırı hatırlatmıştır.
Bundan böyle sunucular ne giyeceğini bilecektir.
CHP lideri Kılıçdaroğlu “CHP iyi muhalefet yapamıyor” diyenlere insaf ve sorumluluk çağrısı yapmış...
Demokrasilerde icraatından dolayı iktidar eleştirildiği gibi..
Eğer iktidara koltuk değneği gibi çalışıyorsa muhalefet partileri de eleştirilecektir...
CHP’ye Cumhuriyet değerlerini savunması için oy veren seçmen bu ilkelerden sapıldığı için eleştiriyorsa gazeteci elbet bu seslere aracılık edecektir.
CHP lideri lakilik tehlikede değildir diyerek iktidarın laiklik karşıtı icraatını görmezden gelmiş...
Türbanın üniversitede yolunu açmış, ilkokula ve kamuya girmesine yeşil ışık yakmışsa...
Önce “Anadilde eğitim ülkeyi böler” demiş sonra iktidarın bu yöndeki adımlarına sessiz kalmışsa...
Hıfzı Topuz ağabeyimiz, 1950’lerde, Atatürk’ü yakından tanıyan kişilerle yaptığı röportajları “Bana Atatürk’ü Anlattılar” adlı kitapta toplamıştır.
Bu kitaptaki etkileyici anlatımlardan biri de Ekrem Rize’ye ait. Yüzbaşı Ekrem Rize, Kurtuluş Savaşı sonrası bazı komutanlara kızarak istifaya kalkışır. Atatürk’e ulaşarak bu niyetini anlatır. Atatürk ona kendi yaşamından örnekler verir:
“Erkanı Harbiye Mektebi’nde muallimler beni sevmez, arkadaşlarım hiç sevmezdi... Az daha beni mektepten kovacaklardı. Fakat nasılsa yakayı kurtardım.”
“...Sonra Selanik’te staj için bir tabura gittim. Orada da öyle. Bütün tabur subayları ‘Bu ukala kimdir nedir?’ diyorlardı. Çünkü kendimi Napolyon görüyordum. Bakıyordum ben herkesten iyi düşünüyorum... Fakat sonunda anladım ki bunların cehaletini yüzlerine vurmamak lazım...”
Mustafa Kemal, Trablus’ta üst komutanların acizliğine rağmen başarı kazanır... Ertesinde geri hatlara gönderirler.
“Anafartalar’da durum sıkıştı. Oraya koştuk. Parlak bir başarı elde ettik. Bu büyük başarıdan sonra ne yaptılar biliyor musun? Beni hiçbir göreve tayin etmediler. Terfi vermediler. Açıkta kaldım.”
“Bu defa dediler ki Van - Muş’a... Orada ne var? Mağlup
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun CHP’li üyesi Süheyl Batum telefon sohbetimizde diyor ki:
- Kürtçenin özel okullarda anadil olarak okutulması önerisi birkaç hafta önce BDP tarafından komisyonda gündeme getirildi. AKP’liler o zaman bu öneriyi reddettiler...
Komisyon bir yana Tayyip Erdoğan da 6 hafta önce Türkmenistan dönüşü gazetecilere:
- Anadilde eğitim Türkiye’yi böler, demişti...
Aniden çark etme durumu ortaya çıktı...
Süheyl Batum bu ani dönüşü okyanus ötesinden gelen işarete bağlıyor... Dönüş yapan sadece AKP değil... Aynı şekilde CHP Genel Başkanı da birkaç ay öncesine kadar sık sık “Anadilde eğitim ülkeyi böler” derken o da ani dönüş yaptı... AKP girişimini sessizlikle izliyor.
Bu kadarla bitmiyor... Türbanın üniversiteye girmesine öncülük eden Kemal Bey şimdi kamuya ve Meclis’e girmesine de yeşil ışık yakıyor. Meclis iç tüzüğü değiştiği takdirde türbanlı milletvekiline engel kalmayacağı görüşünde. Anayasal ilkeleri ve engelleri unutmuş görünüyor...
CHP milletvekilleri Süheyl Batum, Nur Serter ve Dilek Akagün Yılmaz, Ulusal Kanal’da “Demokratikleşme Paketi”ni değerlendirirken şöyle dediler:
“Bu, Tayyip Erdoğan’ın ABD ve PKK ile anlaşarak çıkarmak istediği bir karşı devrim paketidir. Bizim buna evet dememiz mümkün değil... Zaten partimizin ilkeleri ve tabanı da buna izin vermez.”
Milletvekilleri böyle deyince programın yöneticisi Halil Nebiler sordu;
- Sizler böyle diyorsunuz ama Genel Başkanınız, bunlar bizim getirip AKP’nin kabul etmediği önerilerdir, diyor.
Yanıt Dilek Akagün Yılmaz’dan geldi.
- Hayır, hayır. Bizim CHP olarak örneğin ne Andımız’ın kaldırılması ne kamuda türbana serbestlik tanınması ve ne de anadilde eğitim konularında verilmiş hiçbir yasa önerimiz yoktur.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, paketteki önerilere açık bir itirazda bulunmadı...
Türkiye’de yargı iktidara bağlı kaldıkça, basın ve televizyonlar Başbakanlık’tan telefonla yönetildikçe ne demokrasi olabilir o ülkede, ne demokratikleşme. Zaten demokrasinin olduğu ülkede demokratikleşmeden söz etmek de abes kaçar.
Son açılan paket nedir derseniz...
Tarikat dernekleri ile PKK’nin isteklerinin hayata geçirilmesidir.
Demokratikleşme maskesiyle o istekler hayata geçirilirken...
Aynı zamanda irtica ve bölücülükle mücadeleye ceza getirilmiştir.
BDP ile tarikatçı örgütler uzun süredir “Andımız”a karşı “Varlığımı Türk varlığına armağan etmeyeceğim” başlığı altında kampanya yürütüyordu.
Oysa birçok ülkede öğrenciler benzer yeminler eder...
Kemal Kılıçdaroğlu üniversitede türban sorununu çözeceği iddialarını 2010 yılı referandumu öncesinde hızlandırdı. Ortada anayasal engeller varken bu sorunu nasıl çözeceği sorularına doyurucu yanıt veremiyordu ama...
Bu kadarı AKP için yeterliydi... İktidarın işaretiyle YÖK üniversite rektörlerine gönderdiği genelgelerle türbanı fiilen serbest bıraktırdı. O zaman sık sık yazılmıştı...
“Siz yasalar varken türbana yeşil ışık yakarsanız ilkokula kadar iner... Kamuya da sıçrar...”
Bunlar söylendiğinde Kılıçdaroğlu garanti veriyor, örneğin 10 Ekim 2010 tarihli demecinde şöyle konuşuyordu:
“İlköğretim ve ortaöğretimde türban diye bir şey olmaz. Orada devletin koyduğu kurallar vardır. Kamuda da konan kurallar vardır. Bir milletvekili TBMM Genel Kurul Salonu’na kravatsız girebiliyor mu?”
Murat Yetkin bakın 1 Kasım 2010’da Radikal’de ne yazmış:
“Kılıçdaroğlu CHP’nin tutumunu değiştirip üniversitelerde türbana itirazını kaldırınca, Erdoğan bu hamleyi görüp kamuda türban konusunu açtı. Şimdi bunu tartışmanın eşiğindeyiz...”
Paket: “Türkiye’yi prangalarından kurtaracağız...” gibi iddialı sloganlarla açıldı. En önemli iki maddesi kamuda türban ve anadilde eğitim idi. Başbakan dedi ki:
- Özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim verilmesini mümkün hale getiriyoruz.
Yani İngiliz, Fransız, Alman kolejleri gibi özel Kürt kolejleri de olacak artık...
Aynı Başbakan geçen ağustos ayında tam tersini söylemişti. 16 Ağustos’ta Türkmenistan dönüşü uçakta Hürriyet temsilcisi Metehan Demir, Başbakan’a soruyor:
- Pakette anadilde eğitimin önü açılıyor deniyor. Ne boyutta düzenleme?
- Hayır yok. Özel okullarda da yok. Biz, ülkemizi bölecek konular üzerinde adım atamayız. Zamanlama çok önemli. Zamanlamayı iyi yapmazsanız ülkemize yazık edersiniz. Biz zaten okullarda anadili öğrenme imkanı sağladık. Ama anadil ile eğitimin önünü açarsanız resmi dili zedelersiniz.
Altı hafta önce ülkeyi bölecek bir adım 6 hafta sonra pakete girmiş.