Eski Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, Radikal’de Koray Çalışkan’a diyor ki:
- Arkadaşlarıma “bu İstanbul’un imar lobisi, daha doğrusu rant lobisi bizim hesabımızı görecek” dedim. Sonuçta da öyle oldu... Bıraksanız Sultanahmet’e dahi AVM yapar bunlar...
Söz Gezi Parkı’na geliyor:
“İstanbul’un değil, Türkiye’nin ve dünyanın en değerli arsalarından birisi orası. İnanılmaz rantı var.”
Eski Kültür Bakanı hükümetin içindeki adamdır... Sözleri durumu çok açık anlatıyor:
- Gezi Parkı’na AVM dikilmesi ısrarının arkasında rant lobisi var...
Günay sözü “Başbakan’ın rant lobisi adına hareket ettiği”ne getiriyor... Hem de açık açık...
Eylemleri kim tahrik ediyor.. CHP, İP, DHKP, TGB, CİA, MOSSAD, Seferberlik Tetkik Kurulu... Hatta Pınar Öğünç’ün tweetine bakarsanız; ‘Her şey Rennie - Talcid - Gaviscon üreticilerinin tertibi’ de olabilir. Oysa Bilgi Üniversitesinde yapılan ankette gençlerin protestosunun kaynağı yüzde 91 oranında şöyle tanımlanıyor:
“Başbakan’ın otoriter tavırları, polisin protestoculara uyguladığı orantısız güç, demokratik haklarının ihlal edildiğini düşünmeleri”
Çukurova Öğretim Elemanları Derneği diyor ki:
“Halkın kendini ifade edebileceği hiçbir yasal zeminin bırakılmaması ve medyanın susturulması, gençleri bir sıkışmışlık duygusu içine hapsetmektedir.”
ABD neden hükümeti frenlemeye çalışıyor. Çünkü böyle giderse Türkiye’yi kaybedeceğinden korkuyor. Cümle alem Erdoğan’ın vitesi küçültmesini bekliyor.
Ancak üstad hiç o havada görünmüyor. Onur Öymen diyor ki:
- Tayyip Bey demokrasiyi tramvaya benzetmişti. Tramvayın geri vitesi yoktur...
Başbakan vekili olarak ekranlara çıkacak... Gezi Parkı olayında özeleştiri yapacak, “Eylemciler haklıdır, mesajı aldık” diyecek... Topluma yumuşama mesajları vereceksiniz... Ama aynı saatlerde polisler İzmir’de “twitter mesajı yazdığı” gerekçesiyle evleri basacak, gençleri gözaltına alacak... Zonguldak’ta okula mazeretsiz gelmeyen öğretmen ve öğrenciler araştırılacak... Bu nasıl mesaj almak... O mesaj ki Fas’a Tunus’a kadar ulaşmış; Fas Kralı, Tunus muhalefet lideri kırmızı kart çıkarmışlar...
Bir de mesajın “doğru alınıp alınmadığı” konusu var. Sözcü gazetesi “Türkiye gezi parkı için ayaklandı” diyenlere mesajın ayrıntılı içeriğini aktarıyor:
“Sigarama karıştın... İçkime karıştın... Yatak odama karıştın... Dizilere karıştın... Kadınların doğuracağı çocuk sayısına karıştın... İçkiyi nerede içeceğime karıştın... İzmir’e ‘gavur’ dedin... Ağzına alkol sürene ‘alkolik’ dedin... 1 Mayıs’ta işçilere gaz sıktırdın... 19 Mayıs’ları engelledin... 29 Ekim’leri yasakladın... Şehit analarına ‘yaygaracı’ dedin... Vatandaşa ‘artistlik yapma lan’ dedin... ABD adına komşu ülkelerle aramızı bozdun... Reyhanlı’da 52 vatandaşın ölümüne sebep oldun... Bütün okullar imam hatip yaplılacak
“Gençlik ve aşk kokan bir ilkbahar havası esiyor bugünden geleceğe doğru...” demiş bir dostumuz geçtiği satırlarda...
Son 10 yılda inşa edilen korku imparatorluğunun içinden böylesine duyarlı, cesur, zeki bir gençliğin çıkacağını doğrusu kimse tahmin edemedi... Edemezdi de...
Yalanla uyutulamayan... Çağdışı zorlamalara boyun eğmeyen... Hayata ve geleceğe sahip çıkan bir yiğit gençlik, “Yetiştik işte biz” diyerek koşa koşa çıktı ortaya...
Bundan sonrası mı? Gençlik bundan sonraki yolunu da mutlaka bulacaktır. Aydın Engin dostumuz en kötü olasılığı kaydetmiş:
“...Gezi eyleminin sonunda hükümet değişmeyecek. Olası bir seçimde belki AKP yine oyların yarısını alarak iktidar olacak.
Ancak Türkiye’nin çoğunluğunu oluşturan gencecik kadın ve erkekler daha gelişkin, daha derin ve daha güçlü bir demokrasinin taşıyıcı gücü olacaklar.
Başlayan ve süren Gezi eylemleri sanıyorum gençleri itiraz etmenin, direnmenin, karşı koymanın, koyun değil yurttaş olmanın tadıyla, onuruyla ve bilinciyle tanıştırdı.
Hem Türk halkı, hem dış dünya sanırız Tayyip Erdoğan’ı büyük bir hayretle izliyor... Bir Başbakan yeterince demokrat olmayabilir... Lügatinde empati duygusu bulunmayabilir. Kendisini her konuda haklı görebilir. Ama hiç değilse biraz esnek ve politik olur... Sürekli hakaret ve kışkırtmayla karşısındaki cepheyi büyütmez. Kendisine yönelik tepkileri sakinleştirmek yerine azdırmak yoluna gitmez. Politikacı budur...
Aslında Bülent Arınç yolu gösterdi.. Hazır mahkeme yürütmeyi durdurmuşken yargı kararı kesinleşinceye kadar bu konuya el atmayalım olsun bitsin, dedi. Gençlerin üzerine polisi saldırtacağımıza onları iknanetmeye bakalım dedi. Ama dinletemedi. Başbakan aldı başını gidiyor... Dün zirveyi yakaladı:
- Bana oy veren yüzde 50’yi zor tutuyorum, diyerek ülkeyi iç savaşla tehdit etti. Demokratik hakkını kullanan insanlara “çapulcu” diye hakaret etti.
Cumhurbaşkanı geç de olsa devreye girdi. “Memnun olmayan bana oyunu vermesin” sloganına sarılan Başbakan’a:
- Demokrasi demek sadece seçim demek değildir, gerçeğini hatırlattı.
İstanbul Belediye Başkanı’ndan Cumhurbaşkanı’na ve bakanlara kadar pek çok kişi kente sahip çıkan gençlerin haklı olduğunu, Başbakan’ın hata
Bir başbakan her zaman iki taraflı düşünmeli... Düşünürken kendisini karşısındakinin yerine de koymalı... Bazı şeyleri akıldan çıkarmamalı... Mesela..
* İnsanların yaşadıkları kentin doğasına sahip çıkmalarının hak ve görev sayıldığını...
* Bir kente uygulanacak projeleri, o kentin sakinlerinin bilmeye haklarının olduğunu
* Çağımızda böyle projelerin uzun uzun tartışılıp halkın fikrinin alındığını...
* Bir Başbakan’ın “Oraya AVM yapılacak, yap”şeklinde emirler veremeyeceğini...
* Halkın hiçbir kesimine karşı “aşağılayıcı, küçümseyici” ifadeler kullanamayacağını...
* İnsanların bir parkta oturarak ya da sokaklarda yürüyerek direnmesinin demokratik hak olduğunu... Bu insanların üzerine polisi saldırtmanın suç olduğunu... Faşizm tanımına girdiğini...
Akşam 19:30 suları.. Kentin dört bir yanından Taksim’e on binler akıyor. Hükümet istifa, sesleri göğe yükseliyor. Kent tarihi günlerden birini yaşıyor.
Aşkolsun, diyoruz içimizden Beyefendi’ye... Üç günde muhalefeti örgütledi, devleştirdi. Tabii esas kara mizah gündüz saatlerinde yaşanıyor. Dünya Sigarayı Bırakma gününde, Dünya Sağlık Örgütü, Tayyip Erdoğan’a “Dumansız hava sahası” sağlamaktaki başarısından dolayı ödül veriyor. O sırada Taksim’in dört bir yanından göğe dumanlar yükseliyor. Polisin sıktığı gazın dumanları kenti kaplıyor.
“Dumansız gün” tarihe, Türkiye’de en çok biber gazının sıkıldığı gün olarak geçiyor... Turistler bir o yana bir bu yana kaçışıyor. Olayın ne olduğunu öğrenince daha çok şaşırıyorlar. Gençler bir parktaki ağaçların kesilmesine karşı çıkmışlar. Olan bu... Ne büyük suç... Avukat Turgut Kazan telefonda:
- Biber gazı sigara dumanına benzemez,öldürücüdür, diyor, üretici ülkeler Türkiye’de biber gazının demokrasiyi boğmak için kullanıldığı görmeli ve satışa ambargo koymalıdır...
Gece on binler hâlâ sokaklarda. Twitter’dan askerlerin gençlere maske dağıttığı, kente takviye polislerin gönderildiği,helikopterden gaz atıldığı haberleri geliyor.
Taksim Gezi Parkı’nda dün öğle saatleri... Uykusuz, öfkeli ama dirençli gençlerle ayaküstü sohbet ediyoruz... Sabaha karşı polis basmış parkı, çadırları parçalamış, bazılarını yakmışlar... Peşinden iş makinesi çalışmaya başlamış ama BDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder makinenin önüne geçince durmuş... Alanda yalnızca gençler yok. Yaşlıca delikanlılar da var. Aynı zamanda CHP Beyoğlu İlçe Üyesi olan Mustafa Kocagil anlatıyor:
- Gece buraya Kemal Kılıçdaroğlu geldi, eylemcileri ziyaret etti, sabaha karşı polisin öfkeyle gelmesinin sebebi odur...
Mustafa Bey nefeslenip devam ediyor:
- Sırrı Süreyya Bey’e teşekkür ederiz. Makineleri durdurdu. Ama onun yerinde bir CHP’li milletvekili olsaydı makineler durmaz üstüne yürürdü. İmralı sürecinden dolayı BDP’liyi karşılarına almak istemediler...
Gençler her gün saat 19:00’da orada buluşmak için çağrı yapıyor. Tabii vakti uygun olanlar gündüz de davetli... Derken Elektrik Mühendisleri Odası yönetim kurulu üyeleri meydana gelerek özelleştirmeleri protesto ediyor ve ekliyorlar:
- Bu iktidar hakkını arayan herkese düşmandır...
Yani; her kim ki bu iktidara oy vermiyor ve çıkar sağlamıyorsa... Yok sayılır.