Balyoz davası hukuken çok tartışmalı bir iddianame ile açılmış... Tartışmalı belgeler ve duruşmalardan sonra tartışmalı kararlarla sonuçlanmıştı. Dün özeti açıklanan gerekçeli kararı da daha ilk andan itibaren yoğun tartışmalara neden oldu. Davanın bir numaralı sanığı Çetin Doğan’ın avukatı Celal Ülgen’e göre ilk hukuksuzluk gerekçeli kararın sanık avukatlarından önce basına açıklanmasıydı.
Karardan seçmeler yapılarak özet halinde verilmesi de sanıklar aleyhinde kamuoyu oluşturma amacından kaynaklanıyordu.
Nitekim, mahkemede hiç dile getirilmeyen... Savcının iddia dahi etmediği, “Darbenin Çetin Doğan’ın sağlık durumu ve emekli olması nedeniyle yapılamadığı” iddiası, gerekçeli karar açıklanır açıklanmaz gazetelerin internet sitelerinde manşet oldu... Tabii bu arada merak edilmedi de değil.. Acaba bu kadar kapsamlı bir darbe hazırlayanların bir B planı yok muydu? Avukat Hüseyin Ersöz, bu garip durumu şöyle açıklıyor:
- Anlaşılan mahkeme, darbenin neden teşebbüs aşamasında kaldığını açıklamak için mantıklı bir gerekçe bulamadığından Çetin Doğan’ın sağlık sorununu ortaya attı...
Mahkemenin bilirkişi incelemesi yaptırmamasının sebebi de gerekçeli karara göre “darbe
İzmirli inşaat mühendisi okurumuzu cep telefonundan arayıp kendini polis olarak tanıtan biri para sızdırmaya çalışıyor. Okurumuz A.B. dosdoğru karakola şikâyete gidiyor...
Karakoldaki memur fazla ilgilenmiyor, şikayetçiye “savcılığa git” diyor...
A.B. savcılığa gidiyor. Savcıya olayı anlatıyor. Ancak savcı bir noktaya takılıyor:
- Seni polis niye bana gönderdi?
Savcı öfkeyle bir yazı yazıp şikâyetçiye veriyor, karakola geri gönderiyor.
Okurumuz zarfı karakola götürüp amire verdiğinde cıngar kopuyor...
Meğer polisin şikâyetçiyi savcılığa göndermek yerine şikâyet başvurusunu alması gerekiyormuş. Savcı bu yüzden karakola soruşturma açmış ve gönderdiği yazıda “savcıya git” diyen polisin tespitini istemiş.
Emekli Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın avukatı Erol Aras:
- 10 gün önce savcılığa dilekçe vererek ifade verebileceğimizi bildirdik, diyor...
Buna rağmen Ankara’daki Başsavcılık davet yerine gözaltı kararı alıyor. 12 kişiden oluşan iki polis ekibi sabah 6:45’te kapısını çalarak 81 yaşındaki Karadayı’yı önce muayeneye sonra uçakla Ankara’ya götürüyor. Mahkeme 5 saat ifade aldıktan sonra Paşa’yı serbest bırakıyor. Karadayı’nın serbest bırakılmasının bir nedeni belgelerde imzasının olmamasıymış. Hürriyet de o başlığı atmıştı dün:
“İmzası yok serbest”...
Balyoz yakınlarından birinin annesi not geçmiş:
“Benim oğlumun da hiçbir yerde imzası yok ve 18 yıl hapse mahkum oldu.”
Gerçekten, Balyoz’da mahkum olanların da hiçbir yerde imzası yoktur... Peki neden mi 16-20 yıl arası hapse çarptırıldılar? Sahteliği yolunda yüzlerce kanıt öne sürülen CD’ler içinde adları geçtiği için. O tarihte yurtdışında olduğunu ispat edenler bile mahkumiyetten kurtulamadı.
Amaç suçluları yargılamak ve adaleti sağlamak mıdır?
Yoksa zamanında demokrasi mücadelesi yerine içinde kin biriktirenlerin intikam duygularını tatmin etmek ve bunu siyasi gösteriye dönüştürmek mi?
Demokrat bir ülkede birincisi söz konusudur...
Bizim ülkemize demokrat demeye kimsenin dili varmıyor...
Son örnek dün sabah vakti e. Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın, (davet edilse gitmeyecekmiş gibi), polisce alınıp Ankara’ya mevcutlu götürülmesiydi.
Dava konusu olan 28 Şubat olayından bu yana 14 yıl geçmiş...
Ne yok edilecek bir kanıt kalmış ortada, ne kaçacak adam.
Yeni yıl gümbürtüsü sona erdi... O zaman daha açık konuşabiliriz... Bütün iyi dilekler bir yana.. Bu yıl çok zor geçecek... Belki de Cumhuriyet’in en uzun yılı olacak...
Bir yandan terör meselesinde aleyhimize işleyen zaman... Bir yandan Suriye ile savaş gerginliği.. Irak’la gerilen ipler... İran’la düşmanlık rüzgârları... Rusya ile soğuyan ilişkiler...
İç politikanın ufkunda ise kaçınılmaz görünen bir anayasa krizi var... Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in dünkü “Umut var” sözlerine rağmen... Meclis’ten dört partinin altına imza atacağı bir anayasa çıkması tamamen hayal görünüyor. Çiçek’in açıkladığına göre... Görüşülen 71 maddenin ancak 23’ünde anlaşma sağlanmış... 8 ayda ancak bu noktaya varılabildiyse... Bundan sonra bir yere varılabilir mi?
Kaldı ki Anayasa Uzlaşma Komisyonu da felç durumda...
Ne diyordu Anayasa Komisyonu’nun CHP’li üyeleri Atilla Kart ile Rıza Türmen geçen hafta basın toplantısında:
“Yeni anayasa çalışmaları AKP’nin başkanlık sistemi ısrarından dolayı kasım ayı başından beri fiilen tıkanmıştır. AKP’nin anayasa yapım sürecinde de halkı kandırdığı ve aldattığı bir kez daha ortaya çıkmıştır...”
Manzara buyken... Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün Meclis
Çok yankılanması gereken haber hayli sessiz geçiştirildi...
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 3 Aralık’taki İstanbul ziyaretinde bir dizi anlaşma arasında iki ülke topraklarına defnedilmiş askerlerin anısına yapılacak anıt mezarlar da yer aldı.
Rusya’nın Krasnoyarsk kentinde 1915’te inşa edilen Troitski Mezarlığı’nda yatan esir Türk askerlerinin anısına inşa edilen anıtın düzenlenmesine karşılık...
Rus tarafı da 1877-1878 Türk-Rus savaşında ölen askerlerinin anısına Ayastefanos’ta (Yeşilköy) yapılan San Stefano anıt kilisesini yeniden inşa edecek.
Bu anlaşmada mantıklı bir denge yok. Zira Krasnoyarsk’taki sadece bir anıt mezar...
1878’de Ayastefanos’a kadar gelen Rusların diktiği ise işgali ve zaferi simgeleyen bir anıt kilise... Mahzenine de değişik yerlerdeki Rus mezarlarından toplanan kemikler yığılmış.
Anıt 18 Aralık 1898’de Rus çarının kuzeni Grandük Nikola, Fener Rum Patriği ve Osmanlı devlet ricalinin katıldığı bir törenle açılır. Türk halkı için 93 yenilgisinin utancını ve işgali, Ruslar içinse zaferin gururunu simgeler. Masrafı Osmanlı devletince karşılanır. Bu aşağılayıcı sembol Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Rusların savaş ilanı üzerine
Ahmet Bey, sabah saat 7.00’de guguklu duvar saatinin çalmasıyla gözünü açtı.
Yünlü köy yorganını kaldırdı.
Eşinin pazardan aldığı çizgili pijamalarını çıkarıp şıbıdık terliklerini giydi.
Hacı Şakir şampuanı ve yeşil sabunla duşunu aldı.
İpana ile dişlerini fırçaladı.
Arçelik ile saçlarını kuruttu.
Kiğılı gömleğini ve İGS takımını giydi.
- İlker Başbuğ: Yılın sanığı.
- Şemdin Sakık: Yılın tanığı.
- Köprü ve otoyolların ihalesi: Yılın satışı.
- “Bütün dünya bize hayran”: Yılın atışı.
- Silivri’de yazılan bütün kitaplar: Yılın kitabı.
- “Suat, koçum, şu benim çantayı kap da gel”: Yılın hitabı.
- Göktürk-2: Yılın uydu’su.