Milli Eğitim Bakanlığı’nın Talim Terbiye Dairesine, eğitimcilere, öğretmenlere, velilere danışılmadan 5 milletvekilinin imzasıyla TBMM’ye sevk edilen eğitim yasa teklifi komisyondan sille tokat geçirildi. Salonu dolduran AKP milletvekilleri salonu işgal edip muhalefeti içeri sokmayarak 20 maddeyi 30 dakikada geçirdiler. CHP’li Muharrem İnce’nin deyimiyle “Parlamenter demokrasi fiilen sona erdi...”
CHP lideri Kılıçdaroğlu Başbakan’a birkaç gün önce el uzatmıştı:
“Eğitim anayasadan da önemli ve önde giden konudur. 4+4+4’ü geri çek. Gel oturalım masaya, uzlaşalım. Birlikte yeni bir yasa yapalım.”
Başbakan’dan cevap geldi:
“CHP Genel Başkanı ile ne zaman hangi konuda uzlaştık ki, bu konuda uzlaşalım!”
Kılıçdaroğlu’nun uzlaşma manevrası önceki akşam tekmeli tokatlı saldırıyla son buldu.
Manzarayı gören ve bir parça aklı olan herkes şunu düşünüyor:
Atatürk’ün, “Türkiye’nin sesini dünyaya duyurmak” amacıyla kurduğu Anadolu Ajansı, bir süredir haber veren değil adeta kendisi haber olan ajans haline geldi. Şimdi de Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı ve Ajans çalışanı Ercan İpekçi arkadaşımızın başlattığı açlık greviyle gündemde.
Neler oluyor Ajans’ta? Neden açlık grevi yapıyor Ercan İpekçi?
- Başbakan Tayyip Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bir dönem danışmanlığını yapmış Kemal Öztürk’ün Anadolu Ajansı’na Genel Müdür atanmasıyla birlikte üyelerimiz ve sendikamız üzerinde büyük baskılar başladı. 80 arkadaşımız zorla emekli edildi, ardından sürgünler geldi. Son olarak da inanılmaz tehdit ve baskılarla 465 arkadaşımız sendikamızdan istifaya zorlandı.
- Bütün bunların sebebi neydi?
- Çünkü hem sarı olmayan, gerçek sendikalı çalışanlardan hem de TGS’nin özellikle tutuklu gazetecilerle ilgili yaptığı çalışmalardan rahatsızlar. Nitekim Başbakan’ın birkaç gün önce, “Türkiye’de bir sendika var. Uzun yıllardan beri kara propaganda yapıyor” sözleri TGS’den duyduğu rahatsızlığın son kanıtı.
- Bu baskıları yapanların nihai planları ne?
- Basın işkolundan TGS’yi tasfiye edip meydanı Hak - İş’e
Wikileaks, ele geçirdiği Amerikan özel istihbarat kuruluşu Stratfor belgelerini yayımlamaya devam ediyor...
Taraf’ta yayımlanan belgelerde Başbakan Danışmanı İbrahim Kalın’ın Stratfor’la kurduğu yakın ilişki dikkati çekiyor... Kalın gizli ilişkiyi reddetse ve olağan bilgiler gönderdiğini söylese de geniş bir hizmet alanı dikkati çekiyor. Örneğin Stratfor yöneticileri Türkiye’ye geldiklerinde İbrahim Kalın onlara araç temin ediyor. Stratfor Başkanı Friedman, İbralim Kalın için “Bu adam büyük bir kaynak... Bu adamla kurduğum ilişki ve yaptığım görüşme kesinlikle gizli kalmalıdır” diye söz ediyor. İbrahim Bey, Stratfor’un Türkiye’de yayımlanmasını istediği konularda aracılık ediyor. Örneğin 7 Eylül 2010 tarihinde Friedman’a gönderdiği e-postada şöyle diyor: “George ve Kamran, bazı medya kuruluşlarına Stratfor’un Türkiye ve Balkanlar hakkındaki raporunu haber yapmalarını söyledim ve ürettikleri haberlerin linklerini aşağıda gönderiyorum. İbrahim.”
Sayın Kalın herhalde Stratfor’un bir gayri resmi istihbarat kuruluşu olduğundan habersiz değil. Bu ilişki herhalde bu bilginin ışığında sürüyor...
* * *
Bu arada bir de Faruk Demir adlı bir zat var.. Kod numarası TR 325...
Faruk
1990’lı yıllarda Tayyip Erdoğan’ın... Ardından Refah Partisi’nin “gizli kasası” olarak bilinen Süleyman Mercümek’in... Son olarak Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın avukatlığını yapan Faik Işık bundan birkaç ay önce Habertürk televizyonunun canlı yayınında neler demişti?
“Bizim arkadaşların Bosna’ya yardım diye topladığı paralar rahmetli Necmettin Erbakan’ın emriyle Körfez ülkelerinde repoya yatırıldı. Daha sonra bir kısmı Erbakan Hoca’nın uygun gördüğü yerlere harcandı. Erbakan Hoca’nın yakınında bu işleri yöneten birkaç kişiye, niçin repo yapıldığını, bunun haram olup olmadığını sorduğumda aldığım yanıt şu oldu: Hoca’mız, Türkiye’de cihat kazanılmadan başkalarına yardım edilmez, diyor. Bana kısaca, sen savunmanı yap, bu işleri sorgulama ültimatomu verdiler.”
Derkeeennnn, Milli Selamet Partisi’nin kuruluşundan beri Erbakan’ın en yakınında yer almış... Hoca’nın vefatına kadar öyle kalmış Oğuzhan Asiltürk önce 11 Eylül 2011 Pazar günü Saadet Partisi’nin Bursa’daki... Ardından Konya’daki toplantısında müthiş bir itirafta bulunuyor.
“Bosna paralarını Hoca değil, çocukları zimmetine geçirdi.”
Bunu söyler söylemez toplantıyı canlı olarak veren Erbakancı Konya TV, yayını
Amerikan özel istihbarat kuruluşu Stratfor, Amerikan Savunma Bakanlığı birimleriyle birlikte özel kuruluşlara da kritik istihbarat satan, o yüzden doğru bilgiler vermeye özen gösteren bir kuruluş... Gayriresmi CIA olarak da adlandırılıyor...
Taraf gazetesi iki gündür Wikileaks tarafından sızdırılmış Stratfor belgelerini yayımlıyor... Başbakan’ın sağlığıyla birlikte Suriye’ye yönelik faaliyetlerimiz konusunda çok ilginç bilgiler yayımlandı. Suriye konusunda deniyor ki:
“TR325 (kaynağın kod adı), Türk planının Suriye’de iç savaş üzerine odaklandığını açıkladı. Resmi olarak, FSA’ya (Hür Suriye Ordusu) eğitim, silah ve destek sağlayan Türkiye’dir. Gayrıresmi düzeyde ise, ABD ve Türkiye bu görev için SOF’u (Özel Operasyon Güçlerini) sahaya sürüyorlar...”
* * *
Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin komşularıyla arasını ciddi şekilde bozacak bu raporlara yönelik bir açıklama henüz yapmış değil... Başbakan’ın sağlığı konusunda da artık ciddi resmi açıklamaya ihtiyaç var. Üzerinde spekülasyon olmasın diye açıklama yapılmıyor belki ama resmi açıklama yapılmadıkça asılsız dedikoduların yayılma hızı artıyor...
* * *
Bir başka rapora göre... Fethullah Gülen hareketi iktidarı zor
CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, bundan yaklaşık altı ay önce bir soru önergesi vererek Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin sahibi olduğu bazı işletmelerin kimlere, ne kadar bedelle ihale edildiğini sordu. Sorulara yanıt birkaç gün önce geldi.
Efendim, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali (AŞTİ) otoparkının, Rüzgarlı Sokak’taki bin 200 araçlık kapalı otoparkın, Aktepe Spor Tesisleri’nin, Keçiören Gökçek Parkı içindeki lokantanın, Batıkent Ali Dinçer Parkı’ndaki Tesislerin işletme haklarını 2007 yılında Ankara’daki yerel bir gazeteye (bu gazetenin adı, ne kadar sattığı belirtilmemiş) verdiği ilanla ihaleye çıkmış. En fazla üç teklifin verildiği ve bazılarının süresi on yıl olan ihalelerin tümünü Keçiörengücü Spor Kulübü kazanmış.
Ne kadara kazanmış derseniz... Kemerlerinizi bağlayın ve sıkı durun:
- Bin 200 araçlık otoparkın ihalesini aylık 8 bin 785 liraya,
- İçinde biri açık diğeri kapalı olmak üzere iki havuzu, 1 fitness salonu, 1 step - aerobik salonu, 2 adet saunası olan Aktepe Spor Tesisleri’ni aylık 19 bin 430 liraya,
- İçinde 2 halı saha, 2 tenis kortu, 2 basketbol sahası, kafeterya ve büfe olan Batıkent Ali Dinçer Parkı’ndaki
Balyoz sahnesinde geçen hafta iki eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ ile Jandarma Genel Komutanı Org. Bekir Kalyoncu vardı...
Her üç tanık, 5 - 7 Mart 2003 tarihinde İstanbul 1. Ordu’da yapılan plan seminerinde bir darbe hazırlığı veya benzeri olağanüstülük sezmediklerini anlattılar. Seminer kayıtlarını inceleyen hukukçular da olağan dışılık görmemişlerdi. Hafta içinde ayrıca Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri’nin seminere gönderdiği gözlemciler dinlendi... Onlar da olağan dışı bir izlenim almamıştı.
Kritik bir soruyu Yaşar Büyükanıt’a tutuklu sanıklardan E.Tuğg. Süha Tanyeri sordu:
- İddianamede darbe teşebbüsünün dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman tarafından engellendiği iddia ediliyor. Şayet Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarımız 1’inci Ordu’da bir darbe planı olduğunu biliyorsa buna teşebbüs edenleri terfi ettirirler miydi?
Büyükanıt soruya net bir yanıt verdi:
- Terfi ettirmek değil haklarında yasal işlem yapılması gerekirdi...
Davanın kritik noktası da burası...
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali’nin birlikte çıkardığı Markopaşa dergisinde 1949 yılında “Sansür istiyoruz” başlıklı şu küçük yazı yayımlanmış:
“Sayın Başbakan:
Bu sayısıyla 17 sayı çıkabilen Markopaşa’nın yedi sayısı toplatılmış bulunuyor. Bir de Azizname isimli kitabımız toplatıldı. Öyle görüyoruz ki Türkiye’de ‘var’ diye iddia edilen basın hürriyeti, tamamile bir tuzaktan ibarettir. Biz devri saltanatın sansürüne çoktan razı olduk. Biz sansür istiyoruz, sansür.. Anladınız mı efendim? Mahkemelerde sürünmek, sorgu suallerle üzülmek, hapislerde çürümek istemiyoruz. Türkiye’de demokrasi olduğunu dünyaya isbat için göstermelik bir basın hürriyeti değil, sansür istiyoruz.”
Ne güzel ve doğru bir yazı. Bugün dünkünden daha geçerli üstelik. Eğer sansür olsa ve yazılar yayımlanmadan önce devlet komiserleri tarafından denetlense (bir şey yazamasak da) ne gazeteciler işten atılır, ne Nedim’ler, Ahmet’ler, Balbay’lar, Özkan’lar, Soner’ler, Barış’lar hapiste olurdu! Abdülhamit sansürünü arar durumdayız!
Atabu
Fener Rum Patriği Bartholomeos “Biz Türküz” deyince kimileri mutlu oldu. Kimileri mutsuz.
Faruk Timuroğlu diyor ki: