Ülkemiz iki tatsız kutuplaşmayı aynı anda yaşıyor.. Güneydoğu’da etnik ayrışma, yurt çapında dinsel kutuplaşma...
Büyük fotoğrafa bakarsak bir başka ve çok temel bölünme görüyoruz:
İşbirlikçi - ulusalcı bölünmesi...
İşbirlikçi yerine daha kibarca “küreselci, neo - liberal, muhafazakâr” gibi deyimler de kullanılıyor...
Siyasetteki geleneksel sağ - sol çekişmesi günümüzde yerini Batı ile işbirliği yapanlar - Batı’ya karşı bağımsız duruşu savunanlar tartışmasına bırakmış durumda. Tabii tartışma lafın gelişi. Çekişme giderek ulusalcıları tepeleme operasyonuna dönüşüyor...
Bu operasyonu tepede ABD ve AB destekliyor...
Bakınız... Orhan Pamuk veya Elif Şafak hakkında dava açıldığında (sadece dava açıldı) yeri göğü inleten Batı medyası ve AB memurları, İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu’na yapılan muamele karşısında kılını kıpırdatıyor mu? Van Rektörü Yücel Aşkın 3.5 ay hapis yattığında AB’de bir tek Allah’ın kulu oralı oldu mu? Başka
Devletin verdiği korumaların refakatinde dolaşan, bir telefon davetiyle Emniyet’e gelebilecek itibar sahibi kişilerin gece yarısı evleri aranarak gözaltına alınması... Bu kadarı kimsenin aklına gelmezdi. O yüzden İlhan Selçuk, Doğu Perinçek, Kemal Alemdaroğlu dahil 12 kişinin gözaltına alındıkları haberi bütün ülkede şok yarattı. Medyadaki ihbarcı kalemleri izleyen arkadaşlar hariç tabii. Onları izleyenler bu tutuklamaların işaretini çoktan almışlar. Nasıl oluyorsa... AKP’li medyada kimi yazarlar bu olacakları önceden biliyor! Bir zamanların “devlete yardımcı” güçleri bu defa medyada hizmete girmiş bulunuyor.
* * *
Türkiye’de laik demokratik cumhuriyete karşı sivil darbe sürüyor.
Bu sivil darbenin ana hedefi ulusalcılar...
Kimdir ulusalcılar?.. Düşüncelerini ulusun çıkarlarını ön plana alarak oluşturanlar... Laik demokratik cumhuriyete sahip çıkan, halka ait varlıkların özelleştirme adı altında peşkeş çekilmesine gönlü razı olmayan insanlar... Kıbrıs, AB ve benzer dış politika konularında
Ankara demokrasi adına yüz kızartıcı bir arayışa sahne oluyor...
AKP yönetimi harıl harıl Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmamak için formül arıyor... Bulunan formüller şimdilik şunlar; Brüksel Modeli, Japon Modeli, Venedik Modeli, Yetkisiz Başsavcı modeli vs...
Bu arayış neyin ispatıdır?
Başsavcı tarafından ortaya atılan suçlamaların doğru olduğunun...
AKP’nin iddiaların Anayasa ve yasalara uygun olduğunu kabul ettiğinin...
Şimdi var güçleriyle işledikleri suçu suç olmaktan çıkarma çabası içindeler...
Brüksel modeli, Venedik modeli, Japon modeli...
Okurumuz diyor ki: - AKP’nin kapatılmasına karşıyım, ama kapatma davası açılmasını destekliyorum... Hukukun işlemesini istiyorum.
Hukuka saygılı gerçek demokratların duyguları böyle özetlenebilir... AKP destekçileri ise yargının sonucunu beklemek yerine ürkütücü bir şekilde Başsavcı’yı ateş altına almış durumda. Hedef gösterme o kadar yoğun ki, tehditler yüzünden Başsavcı’nın evi bile polis korumasına alındı... Bu mu demokratlık?
* * *
AKP’nin demokratlığına acı bir örnek de Emekli Sen Genel Başkanı Veli Beysülen‘den geliyor:
- 50 bin üyeli olup 1995 yılında kurulan sendikamız AKP’li İçişleri Bakanlığı’nın açtığı dava sonucu kapatılmıştır... Hani demokrattılar?
* * *
Siyasetin emektarlarından Hüsamettin Cindoruk, bazılarının “Türkiye partiler mezarlığına döndü” ağlayışlarına açıklık getirdi. Bugüne dek Anayasa Mahkemesi’nce 4’ü etnik, 4’ü de antilaik faaliyetlerinden dolayı sadece 8 partinin kapatıldığını açıkladı. Diğer 16 parti
Tamamen sudan sebeplerle bir kapatma davası... Gazete haberlerinden oluşan bir iddianame... vs...vs...
AKP ve kimi gazeteciler bu görüşleri seslendirirken...
Eski İzmir Barosu Başkanı Noyan Özkan:
- İddianameyi eleştirenlerin çoğunun iddianameyi okumadığı kanısındayım, diyor...
- Neden?
- Çünkü ilk bakışta bile omurgası Avrupa insan hakları sözleşmesi ve içtihatları üzerine kurulmuş çok sağlam bir iddianamenin hazırlandığını görüyorsunuz... İddianamenin omurgasını, cumhuriyetin temel ilkesi olan laikliğin korunmasına ilişkin somut veriler ile birlikte, insan hakları hukukunun temel ilkeleri oluşturuyor. Metinde özellikle Refah Partisi’nin kapatılmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının çok ciddi biçimde incelendiği ve bu davaya emsal teşkil ettiği görülüyor. AİHM’deki dava dosyaları da siyasi partilerin kapatılma koşulları açısından çok iyi analiz edilmiş...
- RP ile nasıl bir bağlantı kuruluyor?
Parti kapatmaya örnek ülke Almanya’dır... Alman Anayasası’nın 21. maddesi, “bir partinin hedefleri hür demokratik düzene zarar veriyor veya onu ortadan kaldırıyorsa” kapatılmasına izin verir...
Niyeti kötü olan partiler bunu açıkça ilan etmeyeceğine göre bir partinin gerçek hedefleri neye bakarak anlaşılır... Eski Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, “AKP Çoktan Kapatılmalıydı” adlı son kitabında, Alman Anayasası’nın bir partinin hedeflerini nasıl saptadığını şöyle anlatıyor:
“Programından ve parti makamlarının açıklamalarından, partinin siyasi ideolojisi hakkında söz söylemeye yetkili olarak tanınmış muharrirlerin yazılarından, ileri gelen görevlilerin sözlerinden, partinin içinde kullanılan eğitim ve propaganda vasıtalarından ve bunlardan başka parti tarafından çıkarılan veya onun nüfuzu altında bulunan gazete ve mecmualarından... Parti organlarının ve taraftarlarının tutumları, maksadın tespiti hususunda, netice çıkarmaya imkan verebilir. Maksadın yazılı delillelere dayanması şart değildir. Bir partinin
Birleşmiş Milletler Türkiye Temsilciliği Program Müdürü Bartu Soral, aynı zamanda 37 milyon dolar bütçeli Diyarbakır - Siirt - Batman (DSB) Kırsal Kalkınma Projesi’nden de sorumlu... İlk şikâyetini şöyle aktarıyor:
- Projenin uygulanacağı köylerin belli kriterlere uygun seçilmesi gerekirken bu seçimi bizzat Diyarbakır Milletvekili Tarım Bakanı Mehmet Mehdi Eker yapmıştır...
Geliyoruz daha önemli konuya... 37 milyon doların kullanımında Diyarbakır’da görev yapacak Proje Müdürlüğü için BM ve Tarım Bakanlığı işbirliğiyle bir işe alım süreci gerçekleştiriliyor. Baskılar Nurcan Baysal adlı hanımın projenin başına getirilmesi yolunda. Ne var ki, Bartu Soral’ın da ağırlığını koymasıyla baskılar sonuç vermiyor... Daha uygun bir kişi o göreve getiriliyor.
Şikâyetler durmuyor... Güneydoğu’da İHD başta olmak üzere Kürt örgütleri Nurcan Hanım tarafına ağırlık koyuyor. İşe alım süreci tekrarlanıyor. Ancak yine ilk aday işe alınıyor. Tartışma Birleşmiş Milletler merkezine yansıyor. Oradan soruşturma ekibi
İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’in dün gazetecilerle sohbet sırasında anlattıkları Türkiye’nin nasıl bir zihniyetin pençesinde olduğunun son göstergesiydi... Milli Eğitim Müdürü’nün anlattığına göre.. Arılara uyuşturucu verilerek hayvanlar uyuşturucu müptelası yapılıyor... Arılar daha sonra çocukların üzerine salınacak, arı uyuşturucu kullanan çocuğun üzerine konacağı için onun uyuşturucu kullandığı şıp diye anlaşılacakmış...
Peki arılar üzerlerine salındığında çocukların korkudan dehşete kapılmasının yaratacağı sonuçlar ne olacak?
Arıcılık Uzmanı Prof. Muhsin Doğaroğlu, dün NTV’te projeyi “trajikomik” olarak niteledikten sonra bunun nedenlerini anlattı. İşte onlardan biri:
“Arılar için uyuşturuculardan çok daha cazip kokular vardır. Örneğin parfüm bunlardan biridir. Arı parfüm kullanan birine konar da, o kişi haksız bir şekilde uyuşturucu kullanıyor diye damgalanırsa ne olacaktır?”
Ne bilimselliği var, ne mantığı, ne uygulama olanağı...
Milli Eğitim