Açık Pencere "Kubilay'ı katledenleri, Uğur Mumcu'yu vuranları, Selçuk Dereli'leri unutmadık."Sloganlar arasında milleti en çok güldüreni:"Millet ayıldı, imam bayıldı"Yine bir vurucu pankart:"Senin gibi hemşehri olmaz olsun"Ve miting eşliğinde bir slogan: "Cumhuriyet düşmanı Meclis Başkanı"Elinde süpürgelerle bir köylü kafilesi geçiyor yanımızdan... Kapazlık köylüleriymiş... Hemen arkalarında Kavaklıdereliler...Kavaklıdere Belediye Başkanı Mehmet Ersoy'la hem yürüyor hem de sohbet ediyoruz... Yöre üzüm yetiştirirmiş... Başkan:- Üzüm 2002 yılında dolar hesabıyla bugünkünden daha çok para ediyordu diyor... Köylü AKP'den müthiş soğumuş, müthiş öfkeli.Manisa, Meclis'e 6 AKP'li, 4 CHP'li milletvekili göndermiş... Kiminle konuşsak:- AKP'ye verdiğimiz oylar emanetti, diyor, hele DYP ile ANAP birleştiğine göre artık o oyları geri almanın zamanı geldi... AKP buradan artık oy alamaz...Mehmet Ersoy arada basına da sitem etmekten geri durmuyor:- Siz AKP'yi desteklemeyi bırakın, biz onların hesabını sandıkta görürüz...Mitingde "Laik, demokratik, tam bağımsız Türkiye" sloganı, geçen mitingelere göre daha çok atılıyor. Ortak coşku ortak dirence, ortak kararlılık ortak bilince
Açık Pencere Peki Türkiye'de demokrasi var mı?Olabilir mi? Bir kere dostlar, demokrasinin ilk şartı bağımsızlıktır... Bağımsız olmayan ülkede demokrasi olamaz, çünkü halkın temsilcileri halk için çalışamaz. Halkın seçtiği Meclis ancak (bizdeki gibi) AB, ABD, IMF ve uluslararası tekellerin yararına çalışır.Bağımlı ülkede iktidarları ve başbakanları ABD ve para babaları tayin eder. Ne iktidar ne muhalefet halk yanlısı politikalar oluşturabilir...O yüzden Atatürk demokrasiden önce tam bağımsızlık, ulusal egemenlik gibi ilkeleri oturtmaya çalışmıştır... Çünkü demokrasi ancak o temeller üzerinde yaşayabilirdi.Ama o temeller yıkıldı. Demokrasi adına sadece bir tahta sandık kaldı orta yerde.Seçim ve siyasi partiler yasalarının çarpıklığı tesadüf değildir. Bu yasalar ülkenin dışarıdan kolay yönetilebilmesi için yıllar içinde bilinçli olarak antidemokrat biçime sokulmuştur. Parti liderleri bilinçli olarak padişah yetkileriyle donatılmış, böylece dışarının Türkiye'yi onlar eliyle yönetmesi kolaylaştırılmıştır. Halkın iktidarı denetlemesi zorlaştırılmıştır. Yönetim halktan koptukça ve tek elde toplandıkça dışarının ülkemizi yönetmesi kolaylaşır... Bağımsızlık yoksa demokrasi hayaldir.
Açık Pencere Siyasi manevralar birbirini izliyor...Örneğin Başbakan önceki gün erken seçim kararı almışlar gibi yapıyor... Oysa cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda (pazar günü) 367 bulunamazsa zaten otomatik olarak seçime gidilecek. ANAP Meclis'e girmeyeceğini bildirdiğine göre 367 bulunmayacak. Ve kendiliğinden seçime gidilecek. Ancak Başbakan seçim çağrısı yaparak sanki seçimi kendileri istemişler havasını veriyor...Daha da matrak olanı...Araya "Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi", "5 artı 5" gibi Anayasa değişikliklerini sıkıştırıyor...Hukukçu Turgut Kazan hatırlatıyor:- Anayasa değişiklikleri TBMM'de 2 kez görüşülür. Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı'na gidip gelmesi 1 ayı bulur. Eğer Cumhurbaşkanı değişikliği referanduma götürürse yasaya göre referandum en erken 120 gün (4 ay) sonra yapılır. Böylece en az 5 ay geçer... Seçimin ise 2 ay içinde yapılması planlanıyor. Hem erken seçim hem Anayasa değişikliği o yüzden mümkün değil...İktidar bu kadarcık basit hesabı yapamıyor... Tayyip Erdoğan Anayasa Mahkemesi kararına saygılı(!) ama aynı zamanda bunu "demokrasiye kurşun sıkmak" olarak niteliyor... Oysa AKP'nin bu karardan memnun olduğunu herkes biliyor... Abdullah
Açık Pencere O korku sonucu 1 Mayıs 1977 günü Taksim Meydanı kana bulandı. 34 kişi öldü, 126 kişi yaralandı...Bu katliam işçilere gözdağı vermeyi amaçlayan bir provokasyondu... Ecevit bir hafta sonra 7 Mayıs 1977'de İzmir'de bakın aynen ne demişti:"Devlet içindeki fakat demokratik hukuk devletinin denetimi dışındaki bazı örgütler gün yitirmeksizin kontrol altına alınmalıdır. Kontrgerilla hareket halindedir, 1 Mayıs'ta parmağı vardır."1 Mayıs katliamı aradan geçen yıllarda aydınlatılmadı, karanlıkta bırakıldı...Aradan geçen 30 yılda çok şey değişti... Duvar yıkıldı... Dünya tek kutuplu hale geldi... Sendikaların gücü azaldı... AB'ye uyum yasaları kabul edildi... Toplantı ve gösteri yasakları kaldırıldı...Ama bir şey değişmedi: Devletin ve egemenlerin 1 Mayıs ve işçi korkusu... 1 Mayıs dünyanın dört bir yanında bayramdır... Türkiye'de hâlâ korku günü... Hâlâ Taksim yasak...Efendim provokasyon olabilir - miş... Tedbirini almak devletin işidir... Nitekim Çağlayan'da bu görev layıkıyla yapılmadı mı? Efendim trafik tıkanırmış... Trafik dün İstanbul çapında tıkandığının onda biri kadar bile tıkanır mıydı miting Taksim'de yapılsaydı?Ayrıca kente otobüsle gelenlerin "Provokasyon
Açık Pencere İkinci ihtimal... Anayasa Mahkemesi 367 şartı yoktur der... Meclis yarın yeniden toplanır... Oylama yapılır... Abdullah Gül seçilir... O zaman ne olur?Sanırız o zaman da milyonluk mitingler Çankaya'ya taşınır... Abdullah Gül izdiham yüzünden Çankaya Köşkü'ne giremez. Girerse de çıkamaz... Görünüş öyle...* * *Muhteşem Çağlayan mitingi yalnız verdiği derslerle değil... Zamanlamasıyla da çok yararlı oldu... Genelkurmay açıklaması gündemde soğuk bir rüzgâr estirmişti. Miting iktidara yönelik eleştiri ve istekleri bir kez daha demokrat çizgi üzerine oturttu. Bir büyük ders de Avrupa'ya verildi. AB düzenbazları, AKP'yi demokrat, onun karşısında olanları milliyetçi, darbeci vs. gibi görme ve gösterme çabasındaydı. Bütün dünya gerçek demokratların kimler olduğunu gördü... Laiklik olmadan demokrasi olmaz... Bunu bilmeyen var idiyse onlar da öğrendi. Anayasa Mahkemesi yargıçları kuşkusuz yaşamlarının en zor saatlerini yaşıyor... Bugün veya yarın iki karardan birini verecekler... Ya 367 milletvekili olmadan oturum açılamaz diyecekler... Türkiye seçime gidecek. Ya da 367 şartı yoktur diyecekler. Cumhurbaşkanı seçilecek. Mahkeme 367 şarttır derse sanırız en başta AKP rahat nefes
Açık Pencere Bakınız son birkaç gün içinde sergilenen cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül'ün geçmişteki sözlerine:"Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir. Eğer Ankara'nın yüzde 60'ı gecekonduda oturuyorsa bu laik sistemin başarısız olduğu anlamına gelir ki, biz de onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz...""Düzen, Türkiye'de İslamı caminin içine hapsetti. Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz...""Onlar, laik seçkinler değil din karşıtları. Adı ateizm olan başka bir din yaratmak istiyorlar. Kendi yaşam biçimlerini empoze etmeye çalışıyorlar...""Türk anayasasının girişinin İngilizcesini yabancıya verecek olursanız utanırsınız."Bu sözler günlerdir medyada çalkalandığı halde Abdullah Gül ne pişmanlık bildirdi ne "yanlış anlaşıldım" gibisinden bir mazeret beyan etti... O sloganların arkasında durarak Çankaya'ya çıkmak istiyor...Sonunda Türkiye çok kritik bir noktaya geldi. Tehlikeli bir kutuplaşma, yoğunluğunu artırarak sürüyor... Aynı gemide olduğumuzu, ipleri germeden yaşamak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız... Arkanızda yüzde 34 gibi yetersiz bir oy desteği olacak, kararları birkaç kişi aranızda alacak, üstüne üstlük laik cumhuriyeti değiştirme amacınızı da saklamayacak, dolu
Açık Pencere "Genel Kurul'un açılmasından üç saat kadar önce Grup Başkan Vekilimiz Ali Topuz'un odasında oturuyordum. Odada benim dışımda beş milletvekili daha vardı; Nurettin Sözen, Hüseyin Bayındır, Salih Gün, Muharrem İnce ve Engin Altay. Cep telefonum çaldı, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in sekreteri, Bakan beyin benimle konuşmak istediğini bildirdi. Çelik, lafı uzatmadan oylamaya girmemi isteyince kendisine, yahu ben kendimi inkâr mı edeyim diye cevap verdim. Bunun üzerine nerede olduğumu sordu. Genel Başkan'ın yanındayım deyince, haydi eyvallah deyip telefonu kapattı. Telefonumun sesini açtığım için bu konuşmaya odadaki tüm arkadaşlar tanık oldu."Gelelim Deniz Baykal'ın dün CNN Türk'te, "Tanınmış bir işadamı bir milletvekilimizi aradı, vaatler vererek oylamaya katılmasını istedi" dediği milletvekiline... O milletvekilini bulduk ve arayan işadamının adını sorduk:- Veremem, çünkü arayan işadamı benim hemşerim. Adını açıklarsam ayıp olur. Ama Tayyip Bey'in çok yakın bir arkadaşı. Zaman zaman ailece tatillerini birlikte geçirdiği, tekstil işiyle uğraşan bir işadamı.- Ne dedi size?- Oylamaya katılırsam her türlü maddi ve manevi yardımı yapacağını söyledi. AKP çalışıyor
Açık Pencere Bu sözler Abdullah Gül'e ait olup 27 Kasım 1995 tarihinde, The Guardian gazetesinde yayımlanıyor...Ertesi gün Türk basınında "Ürperten İtiraf" başlığıyla yer alıyor. Abdullah Gül diyor ki:"Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir. Eğer Ankara'nın yüzde 60'ı gecekonduda oturuyorsa bu laik sistemin başarısız olduğu anlamına gelir ki, biz de onu kesinlikle değiştirmek istiyoruz..."* * *Bir siyasetçi dün söylediği kimi sözleri politika gereği sonradan değiştirebilir. Ama cumhuriyetin özüyle ilgili görüşlerini aynı kategoriye koyamazsınız. Çankaya Köşkü'ne çıkmaya hazırlanan bir adayın 12 yıl önce "Cumhuriyet bitmiştir, laik sistemin değiştirilmesi gerekir" sözlerini sarf etmesi, Cumhuriyet'in en yüksek koltuğuna oturmaması (veya oturtulmaması) için yeterli sebeptir...* * *Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç'la görüşmeye cebinde Vecdi Gönül'ün adıyla gitmiştir... Bülent Arınç, eşi türbansız birini cumhurbaşkanı seçmenin "laikçiler ve askerler" karşısında yenilgi anlamına geleceğini söylemiş, Abdullah Gül adını ön plana çıkarmıştır... Yani... Köşk'e türban, laik kesimle inatlaşma amacıyla çıkarılmaktadır... Hani türban şahsi tercih idi? Hani siyasi kavga simgesi değildi? Ne çok maval