1986 yılında Parise yaptığı seyahatte, o sırada orada bulunan Güngör Uras ve Necati Doğru kendisine bir teklifte bulunurlar. Pariste yaşayan Türk ressamlarının her cumartesi günü Montmartrede bir kahvede toplanıp sohbet ettiklerini, isterse bu sohbete katılabileceğini söylerler. Teklifi sevinerek kabul eden Sabancı. Gerisini "Hayatım" adlı kitabında söyle anlatır."Özellikle Abidin Dino gibi bir saygın sanatçıyla yakınlık kurma fırsatını elde ettim. Abidin Dinonun dedesinin Adanada Abidin Paşa Caddesine ismini veren, Adananın en eski toprak ağalarından olduğunu bilirdik.Abidin Dinoya dedim ki:- Şu kaderin cilvesine bak ki, Adananın toprak ağasının oğlu Türkiyenin en hızlı sosyalisti, Adanada bir pamuk işçisinin oğlu olan Türkiyenin en büyük kapitalistiyle Pariste bir kahvede buluşuyor.Abidin Dinoya, yanımda götürdüğüm Sabancı Sanat Koleksiyonuyla ilgili yayınlardan verdim. Hayat hikâyemi anlatan kitaptan imzaladım. Koleksiyonumdaki resimler hoşuna gitti;- Sabancı seni sevdim, dedi. "Bir bestekâr, eseri çalınınca beğenilmesinden, alkış seslerinden nasıl zevk alırsa, ben de yatırımın tamamlanmasından, makinelerin şakur şukur işlemesinden, çıkan ürünleri görmekten öyle zevk alırım"
- İdeal rakam Toplam Doğurganlık Hızının yani doğurganlık döneminin sonu kabul edilen 50 yaşına gelmiş bir kadına düşen çocuk sayısının 2.1 olmasıdır ki bu durumda nüfus kendi kendini idame ettirir. Oysa bizde bu rakam 2.6dır. Hedefe ulaşabilmenin en başta gelen yolu kadının statüsünün yükseltilmesidir. Kadının statüsü yüksekse, en azından okuma - yazma biliyorsa, Doğuda ya da Batıda yaşıyor olması fark etmez, o kadın devletin verdiği doğum kontrol hizmetlerine ulaşabileceği için istediği kadar doğurur. Ama statüsü düşükse, sosyo - ekonomik yönden en gelişmiş bölgemizde de yaşıyorsa hizmete ulaşamaz, istediğinin iki misli doğurur."Prof. Akın, doğum kontrol araçlarının birkaç yıl öncesine kadar sağlık merkezlerinde bedava dağıtıldığını... Ancak hibelerin kesilmesi ve kimi bürokratik engeller yüzünden bu malzemelerin dağıtımında 1999dan sonra yavaşlama görüldüğünü... Bu sorunun derhal çözümlenmesi gerektiğini söylüyor... Nüfus planlaması en önemli ve acil konumuz... Üzerinde duralım. Durmalıyız... Hacettepe Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Ayşe Akınla Türkiyedeki "hızlı nüfus artışı"nı konuşuyoruz. Akın, bir zamanlar yüzde 4 olan nüfus artış
Eskiden böyle bir sorun yoktu. Şimdi var. Neden?Sebebini iktisatçı Teoman Yazgan daha bu sorun ortaya çıkmadan yazmıştı...Nerede mi? "Kendisine Yalan Söylenen İnsanlara Mektuplar" adlı kitabının 68inci sayfasında... Bugünkü sorun Et ve Balık Kurumu Ankara Kombinasının özelleştirilme adı altında peşkeş çekilmesinden kaynaklanıyor. Kombina özelleştirilirken eski işlevini sürdürmesi için bir şart koşulmadı. Kombinayı satın alan GİMAT (Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Toptancıları Derneği) adlı ortaklık tesisi söktü... Arsayı değerlendirdi! Dün Ankaranın etinin yüzde 70ini sağlayan Ankara Kombinasının yerinde bugün artık dev bir alışveriş merkezi bulunuyor...Ankaralılar da sokakta kesilmiş etleri yiyor...Yurdun diğer yanlarındaki et kombinalarının kaderi de aynı oldu...Çünkü özelleştirme ülke tarım ve sanayiinin daha verimli çalışmasına yönelik değil, kimi kişi ve kuruluşları zengin etme amacına dönük yapıldı.Ankaralının kaçak et yemesi "kader" değil, olağan sonuçtur... Hürriyetin Ankara baskısında Yelda Ataç imzalı kocaman bir haber... Haberde: "Ankarada tüketilen etlerin en az yarısının denetim dışı yani kaçak et olduğu... Başkentlilerin sofralarına sokak ortasında kesilen denetim dışı
KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, önceki gün 4. Annan Planı ile ilgili söyledi bunları. Böylece birinci, ikinci ve üçüncü Annan planlarının belirsizliklerle dolu olduğunu itiraf etmiş oldu...Ne var ki Talat (ve birçok köşe yazarı) Annan planı ilk açıklandığında "kabul edelim" diye bastırmışlardı. Denktaşın hasta yatağında direnişi olmasa yeni planlar yapılmayacak, Türklere yeni haklar ve güvenceler verilmeyecek, Annan Planı adı altında bugünküne göre çok güvencesiz bir plan kabul edilecekti.***KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş dün Ankaradan Kıbrısa hareket ederken dikkati çekiyordu:- Annan Planı üzerinde fikir beyan eden hiç kimse 9 bin maddelik Annan Planını okumamıştır. Plan henüz Türkçeye çevrilememiştir. Kıbrıs halkı planı okumadan riskli bir geleceğe evet veya hayır diyecektir... CHP Milletvekili Onur Öymen önceki gün TBMMde planın tartışılmayan sayfalarını gündeme getiriyordu:- Senato seçiminde Kıbrıslı Türkler Türk kesimiyle birlikte oy kullanacak. Ama, Temsilciler Meclisi oylamasında Kıbrıslı Rumlar Türk tarafına yerleşmişlerse, Türk tarafıyla birlikte oy kullanacaklar. Sonuçta geçen yıllar içinde güneyde bir Rum devleti oluşacak, kuzeyde bir Türk - Rum karma devleti
Marmara Araştırma Merkezi MAMın kuruluş amacı sivil ve savunma sanayiinin rekabet gücünü artırmak. MAM, TÜBİTAKın en başarılı birimlerinden olup geçen yıl Toplam Kalite Ödülü 2003ü almıştı...MAM Başkanı ve yardımcısı neden istifa ettiler?Prof. Naci Görür dün bu konuyu açıklarken dedi ki:- TÜBİTAKta son yönetim değişikliğinden sonra yürüttüğümüz projeler büyük ölçüde aksamış ve durma noktasına gelmiştir. Bilinçli bir şekilde MAMı çalıştırmama yoluna gittiler. Bu durumu içime sindiremediğim için istifaya karar verdim.TÜBİTAK Başkanı Prof. Nüket Yetiş, Prof. Naci Görürden boşalan MAM Başkanlığına kimi getirdi dersiniz?Bir doçent unvanı bile bulunmayan eşi Önder Yetişi...Bilişim Teknolojileri Enstitüsü Müdür Muavini Prof. Haldun Abdullahın da bugün istifa edeceği söyleniyor...Türkiye bilimde emekleme çağında... TÜBİTAK dünya ölçeğinde küçücük bir kuruluş... AKP iktidarının bu küçücük bilim merkezine bile tahammülü yok. O yüzden iktidara geldiği günden beri içini karıştırıyor... Bilimle böylesine kavgalı bir iktidar Türkiyeyi nereye götürebilir? Hangi çağdaş hedefe ulaştırabilir? TÜBİTAKa bağlı Marmara Araştırma Merkezi MAMın Başkanı Prof. Naci Görür ile yardımcısı Prof. Remzi Akkök
Pazar günü bir tesadüf Ankara Kalesini gezdik...Kalenin içindeki tarihi evlerin pek çoğu yıkıktı...Kale içinde oturan insanlar, havanın güneşli olmasından istifade sokağa çıkmıştı. Alabildiğine fakir ve pejmürde görünümdeydiler...Başkentin göbeğinde sefalet içinde bir köydeydik adeta...Kalenin girişinde çocuklar top oynuyordu... Turistler şut yemekten sakınarak kaleye girme çabasındaydı... Çevredeki kadınlar çanta örüp satmaya çalışıyordu... Ortada bekçi falan yoktu. Kalenin arka tarafındaki eski gecekondular bir kiremit denizi halinde göz alabildiğine uzanıyordu...Turistler fakirlik ve ilkellik görüntülerini şaşkınlıkla izliyordu...Ve çok muhtemelen akıllarından : "Biz bunları ABye alırsak bizi de ekonomik olarak çökertirler, bunları düzeltmeye bizim paramız da yetmez" diye geçirmekteydiler...Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek seçim kampanyasında dev projelerden söz etti. Bizce öncelikle kaleyi ve arkasındaki gecekonduları birer utanç görüntüsü olmaktan çıkartmak gerekiyor. Kültür Bakanlığı da işe el atmalı. Üniversiteler harekete geçirilmeli. Projeler yapılmalı. Ankara Kalesi başkentin ve Türkiyenin sefalet vitrini olmaktan çıkartılmalı... Başkentin göbeğinde kendi kendimizi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Ankara Kalesi Ankara'nın sembolüdür. Milattan önce 2. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiş, 2 bin yıldır Ankara'nın tüm tarihine tanıklık etmiştir. Ankara ile ilgili turist broşürlerinde Ankara'nın gezilip görülmesi gereken mekanları arasında sayılmaktadır...
Pazar günü bir tesadüf Ankara Kalesi'ni gezdik...
Kalenin içindeki tarihi evlerin pek çoğu yıkıktı...
Kale içinde oturan insanlar, havanın güneşli olmasından istifade sokağa çıkmıştı. Alabildiğine fakir ve pejmürde görünümdeydiler...
Başkentin göbeğinde sefalet içinde bir köydeydik adeta...
- Hoca, sahadakilere küfür ediyorsun, tamam anladık, peki bana ne diye küfür ediyorsun?Hoca demiş ki:- Ulan sen de adam olsaydın şimdi kaleye geçmiş top tutuyor olurdun...Fıkrayı Ahmet Önen, "CHP iktidarda olmadığı halde neden bu kadar eleştiriliyor?" diye soranlar için göndermiş... Sürekli gol yiyen takımın teknik direktörü saha kenarında hop oturup hop kalkarken, bir yandan da sahadaki futbolcularına ağıza alınmayacak küfürler ediyormuş. Bütün oyuncuları sıradan geçiren teknik adam, bir ara yedek kulübesindeki yedek kaleciye dönmüş; "Senin de ananı avradını..." diye küfürü basmış. Yedek kaleci şaşkın: ABD Dışişleri Bakanı Powell, Türkiyeye "İslam cumhuriyeti" diyerek gaf yapmış. Ona gaf değil, üzerinde çalışılan bir konuyu ağızdan kaçırmak denir. Haldun Ertem Yengeye bir soralım, Baykal misafirliğe gittiğinde oturduğu koltuktan nasıl kalkıyor. Akif Kökçe Türkiyede 50 bin civarında köy var. Sayı bu kadar çok olunca doğru düzgün, anlamlı isim bulmak da mesele oluyor haliyle... Öyle köy isimleri var ki evlere şenlik denilebilecek türden... Örnek mi? Buyrun okurumuz Lerzan Hanımın İzmirin Bergama, Dikili ve Aliağa ilçelerinden derlediği bazı köy isimlerine: Tiyelti, Göbeller,