- Referandum neticesinde Türk tarafı olumlu, Rum tarafı da olumsuz oy verirse biz o zaman tabii ki bütün dünyayı dolaşacağız ve KKTCnin tanınması izin elimizden geleni yapacağız... Bu konuda kararlı görünen Gül devam ediyor:- Tabii ki KKTCnin tanınması gerekir. Bunun için önce dost ve kardeş ülkelerden başlayacak, sonra da bütün AB ve dünyayı dolaşıp herkese bunu açık açık söyleyeceğiz..."Başbakan Tayyip Erdoğan aynı yönde mesajlar veriyor... CHP lideri Deniz Baykal bu mesajlar üzerine:- Ben de Sayın Başbakanla birlikte KKTCnin tanınması için dünyayı dolaşırım, diyor...Referandum biteli neredeyse bir hafta oluyor.KKTCnin tanınması yönünde en küçük bir hareket yok hükümette.Neden?Onur Öymen gayet net konuşuyor:- Çünkü dışarıdan bu konuyu hiç açmamaları istendi de ondan...Türkiyenin yönetimi ABD ve ABnin iki dudağının arasında...Vah benim memleketim... Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 15 Nisanda Ankarada gazetecilerin sorularını yanıtlarken şöyle diyor: Süreyya Ayhanı Antalyada antrenman sahasından kovmuşlar! Bir Türk vatandaşı bu kadar başarılı olunca genel görüntümüzü bozuyor, onun içindir. Bu sütunda 8 Mayıs 2003 tarihinde ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitzin Türkiyeyi
Hayır... Şimdi de vermemiz gereken yeni ödünleri konuşuyoruz. Efendim Rumları fena halde köşeye sıkıştırmışız! Şimdi bir "hamle" daha yapıp adadan sembolik sayıda da olsa asker çekersek dünya kamuoyunda çok daha puan kazanır, çok daha avantajlı duruma geçermişiz!CHP milletvekili Onur Öymen diyor ki:- Annan Planının en önemli ağırlık merkezi adadan Türk askerinin çekilmesiydi. Bunu referandumla sağlayamadılar, şimdi jest yapın diyorlar. Bir kere taviz sarmalına girdiniz mi bundan kurtuluş yoktur. Siz verdikçe onlar daha fazlasını isterler..."Öymenin dikkat çektiği bir başka hususa gelince..."Sayın Başbakan daha geçen cumartesi günü, Kuzeyde evet, Güneyde hayır çıkarsa, pazartesi gününden itibaren ilk işimiz KKTCnin tanınması yönünde girişimler başlatmak olacaktır, demiş... Sayın Baykal da, muhalefet olarak hükümetin bu girişimlerine tam destek vereceğimizi, gerekirse Başbakanla birlikte dünyayı dolaşmaya hazır olduğunu açıklamıştı. Ama dikkat ediyoruz, şimdi ne Başbakan ne de Dışişleri Bakanı KKTCnin tanınması yönünde bir tek laf ediyor... Muhtemelen dış baskılar geldi de ondan... Çok ilginçtir, pazartesi günü toplanan MGKnın bildirisinde de KKTCnin tanınması yönünde bir tek cümle
Kurulu baştan sona izleyen spor yazarı arkadaşımız anlatıyor:"Genel kurulun başlamasına çok kısa süre kalıncaya dek tek aday Metin Tokat tı. Ancak Haluk Ulusoy ve Bülent Yavuz sevmedikleri Tokat aleyhine, Çulcu lehine delegeler üzerinde öylesine baskılar yaptılar ki Metin Tokat bunu protesto ederek adaylıktan çekildi. Yerine Çulcu son dakikada aday oldu. Tek dertleri biraz daha fazla maçta görevlendirilmek olduğu anlaşılan hakemlerle gözlemcilerin çoğu Ulusoy ve Yavuza ters düşmekten korkunca bir anda döndüler ve Çulcuyu desteklediler. Baskılara isyan edip, "Bu nasıl demokrasi, burada diktatörlük var!" diye konuşan bir hakem adeta salondan atıldı. Kamuoyunun yakından tanıdığı 10 kadar hakem de baskıları protesto ederek oy kullanmadan genel kurulu terk etti. Beni asıl üzen ve düşündüren şey, hakem ve gözlemcilerimizin yılda 4 - 5 daha fazla maç alıp 4 - 5 milyar lira daha fazla para kazanabilmek uğruna böylesine yüreksiz ve ilkesiz tavır sergilemeleridir. Bu hakemlerimiz yarın çok daha büyük paralar söz konusu olduğunda nasıl davranırlar, doğrusu merak ederim..." Türk Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneğinin 8. Olağan Genel Kurulu önceki gün Eskişehirde yapıldı. 318
Lafta var.. Örneğin Başbakan Erdoğan geçenlerde Japonyada "Bilişim Teknolojisinde bir numara olmak benim tek gayem" gibi bir söz sarf etti... Ara sıra çağdaş eğitimden ve bilimden söz ediliyor... Ne var ki imam hatiplerin önünü açma gayreti dışında ileriye dönük bir şey yapmıyor.. Geriye dönük çok şey yapıyor... Özetlersek, bakın neler yaptılar:1. TÜBİTAKı çalışamaz hale getirdiler2. Üniversitelerin döner sermayelerinden ayırdıkları "araştırma fonları"na el koydular... Toplam 130 trilyon liralık araştırmayı önlediler... Fonları serbest bırakma sözü verdiler, bu sözü tutmadılar.3. Üniversitelerin başarılı öğrencilere burs vermesini yasakladılar, belediyelerin burs vermesini serbest bıraktılar...4. Üniversitelerin akademik kadrolarına el konuldu. Yeni kadro verilmiyor.5. Hükümet yeni YÖK yasasında üniversiteyi yeniden atlattı... Üniversiteler ile hükümet arasında köprüler atıldı...6. Öğretim üyeleri, özellikle doçentlerin altındaki kadrolar, sefalet ücretlerine talim ediyor... Bu tabloya bakınca ülkenin geleceğinden umutlu olmaya imkân var mı? Türkiyenin geleceği neye bağlıdır? Elbette bilim ve eğitimde dev adımlar atmasına ve Batı dünyası ile arasındaki farkı kapatmasına... Peki
- Benim iki yetişkin oğlum var sayın Bakanım. İkisi de üniversite mezunu. Ancak 3 - 4 yıldır aramalarına rağmen hâlâ iş bulamadılar.Kadın açıkça söylememişti ama ne istediği belliydi; Sayın Bakan acaba çocuklarına iş bulabilir miydi?O anda ne diyeceği merakla beklenen Bakan Bey:- Bakın dedi, ben size bir fıkra anlatayım. İki yavrusu olan anne fare, açlık başına vurunca gözünü karartmış, yanına yavrularını da alarak kedilerin cirit attığını bildiği evin kilerine peynir aşırmaya gitmiş. Peynirleri tam afiyetle yiyorlarmış ki, bir de bakmışlar karşılarında evin kedileri... Anne fare sırtını duvara, yavrularını arkasına alır almaz;- Hav! Hav! diye köpek sesi taklidi yaparak kedileri korkutup kaçırmış. Yalnız kaldıklarında yavrularına dönmüş;- Bakın yavrularım demiş, yabancı dil bilmenin faydasını kendi gözünüzle gördünüz.Bakan Bey kendi anlattığı fıkraya kahkahalarla gülerken çocuklarına iş bulma umudundaki kadıncağız hayretten ne diyeceğini şaşırmıştı... Olayımızın kahramanı kabinenin önemli isimlerinden bir bakan... Geçenlerde 50 yaşlarında bir bayanla aynı çatı altında bir vesile yan yana geldi. Bayan sohbet arasında dedi ki: Öküzlerle domuzlar konuşabilselerdi, konuları hep ot
- Sağlık karnenizi getirin, bi karne daha bulun, sizden herhangi bi ücret almayız...- Nasıl olacak?- Anlaşmalı göz doktorumuz var. Ona numaralı gözlük yazdıracağız, sana güneş gözlüğü vereceğiz...Okurumuz iki dükkân daha dolaşmış. Aynı tekliflere muhatap olmuş...Açık açık yapılan bu yolsuzluğun cezası yok mu?Okurumuz soruşturmuş... 6 yıl hapis cezası varmış.Ama kim kime dum duma... Galiba devlet memurları arasında bu uygulama hayli yaygın... İki karne getirene güneş gözlüğü bedava... Hem gözlükçü kazanıyor, hem doktor, hem memur... Ne diyelim? Devletin gözüne gözlük... Diyarbakırda öğretmen olarak görev yapan okurumuz, "Yaz geliyor, güneş gözlerimi yormaya başladı, kendime bir güneş gözlüğü alayım" diye düşünmüş. Gözlükçünün yolunu tutmuş. Çerçevelere bakıp fiyatları sorarken, gözlükçü, okurumuzun öğretmen olduğunu öğrenmiş ve bir teklifte bulunmuş: Birleşmiş Milletler raporuna göre Türkiyede korunmaya muhtaç 500 bin çocuk bulunuyormuş. Kadınlarımız hamilelikten korunmayı becerebilse sayı çok düşerdi... • Harvard Üniversitesi Rektörü Larry Summers Amerikan hükümetini uyarmış:- Zor ve karmaşık vize koşulları iyi öğrencileri kaçırıyor, demiş...Bir de örnek vermiş... Ölen yakını
Ne var ki, Türkiyede yargının nasıl işlediğini, cezaların hangi esneklik içinde uygulandığını, baklava çalan çocuklar 9 yıl yatarken banka hortumlayanların nasıl dolçe vita yaşadığını, 7 TİPlinin katilinin hapishaneden (hem de yargı eliyle) nasıl kaçırıldığını onlar da gazetelerde okuyorlar... Yargının ne kadar bağımsız olup ne kadar olmadığını biliyorlar. İster istemez Leyla Zana ve arkadaşlarına uygulanan muamelenin adaletten çok inat ve intikam duygularına dayandığını düşünüyorlar. Siyasi suçlulara Avrupa normlarında hukuk uygulanmasını istiyorlar."Eve Dönüş" yasası ile dağdaki ve hapishanelerdeki PKK militanları affedilirken, Zana ve arkadaşlarının hâlâ hapiste tutulması yalnız Avrupalılara değil, bizlere de garip görünüyor...Bu arada AB üyeliğinde hevesli görünen AKP hükümeti ne yapıyor?Sanılır ki, gelen eleştirileri "Yargı bağımsızdır, bu konuda bir şey yapamıyoruz" mazeretiyle geçiştiriyorlar...İyi de... Zana ve arkadaşlarının mahkemeye hâlâ kelepçe ile getirilip götürülmesi nedendir? Hükümetin İçişlerine bağlı jandarmaya da mı sözü geçmiyor? Hiç olmazsa bu çirkin görüntüyü yok etmek mümkün değil mi? Yabancıların yargıya müdahalesi elbet tatsızdır. Leyla Zana ve
Son 20 yılda Turizm Bakanlığına gelen isimler arasında sadece ikisinin başarılı olduğunu anlattı: Mükerrem Taşçıoğlu ve Abdülkadir Ateş... Mevcut Turizm Bakanı Erkan Mumcunun ise daha çok şov yaptığı görüşündeydi... İstanbul turizminin yarını karanlıktı... Bir gerçeği yeniden vurguladı:- 40 yıl önce İstanbula turist rehberi olarak geldiğimde Sultanahmette hangi sorunlar varsa bugün aynı sorunlar yaşanıyor. Üstelik "kapkaççılık" gibi bazı yeni sorunlar eklendi... O daracık alanı güvenlik kontrolü içine almak bu kadar mı zor?İstanbula gelen turist sayısı her yıl düşüyordu...Antalya turizminin ise geleceği parlaktı...Pek çok alanda, örneğin hizmet personelinin kalitesi yönünden iyiydik... Neden mi? - Çünkü, bizim personelde yabancıya hizmet konusunda muazzam bir istek var, yerli müşteri bahşiş verir yüzüne bakmazlar yabancıya hizmet için birbirlerini ezerler...Tayyip Erdoğanın turizm konusundaki vaatlerine ne demeli?- Bu hükümetin şimdiye kadar turizme pozitif bir katkısı olmamıştır, dedi Tibuk...Turizmde yüzde 18lik KDVnin yüksekliğinden yakındı bir kez daha...Peki turizm şirketleri neden lobiler oluşturarak hükümetin sorunları çözmesine yardımcı olmuyorlar? Bu tür sorular da pek