Atatürk ödülü...

4 Kasım 1999


      Atatürk Barış Ödülü bu yıl Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev'e verildi. Aliyev önceki gün Çankaya Köşkü'nde düzenlenen törende Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in elinden yalnızca ödülü sembolize eden plaketi almadı, içinde 1000 tane Cumhuriyet Altını bulunan 7 kilo 200 gram ağırlığında bir küçük torba da aldı. Aliyev, "Acaba altınları depremzedelere bağışlar mı?" merakları arasında pek oralı görünmeden gözden kayboldu.
       Herşeyi anladık... Ödülün yanında neden 30 milyar lira tutarında Cumhuriyet Altını verildiğini anlamadık...
      Atatürk'ün adına verilen bir ödülün "manevi değeri" yeterli bulunmuyor mu?.. Bulunmuyor da o yüzden mi yanında 1000 Cumhuriyet Altını takdim ediliyor. Sanki altın olmasa, ödül yeterince değerli ve çekici bulunmayacak...
       Ya da ödüle layık görülenler, yanında altın verilmezse ödüle ilgi göstermeyecek.
      Atatürk'ü hiç anlamadıklarını her yıl bu ödül için seçim yaparken gösterenler... Yanında 30 milyar liralık altın vererek ödülün değerini

Yazının Devamı

İşbilir Osman...

3 Kasım 1999


Sağlık Bakanı Osman Durmuş Eylül ayı içinde eğitim hastanelerindeki şef ve şef yardımcılığı kadrolarına seri atamalar yaptı... Genç hekim adaylarına uzmanlık dersi verecek olan bu kadroların "uzmanlık dereceleri" önceleri sınavla saptanırken İşbilir Osman Bey, bir yönetmelik değişikliğiyle "Profesör" ve "Doçent" ünvanı taşıyanlar için sınav koşulunu kaldırdı, atamaları doğrudan yapma yetkisi aldı.
Bu uygulamayla "mesleki yetkinliğin" yerini "siyasi yakınlıkların" alacağını savunan Ankara Tabip Odası ve Türk Tabipler Birliği'nin Danıştay'da açtığı davalar da Osman Durmuş'u durduramadı.
Hukuka saygı gereği, en azından davadan bir karar çıkıncaya kadar atamaların bekletilmesi ümit edilirken... İşbilir Bakanımız öyle yapmadı, işi bitirdi!.. 18 gün içine tam 70 atama sığdırdı...
Danıştay'da bakanlık aleyhine bireysel dava açan Dr. Cihat Oğan küçük bir istatistik çalışması yapmış.. Ve bakınız hangi bulgulara ulaşmış:
- Eğitim hastanelerine "şef" olarak atanan adayların yüzde 72'si Osman Durmuş'un yönetmelik değişikliği öncesinde (1998'de) yapılan yabancı dil ve mesleki bilgi sınavlarında başarısız olmuş kişiler... Şef

Yazının Devamı

Arayış, bekleyiş...

2 Kasım 1999


Radyolardan birinde Erzincan eski Valisi Recep Yazıcıoğlu'nun bir lafı çalındı kulağımıza:
- Türk halkı bir bekleyiş içinde, dedi eski Vali, ama bir arayış içinde değil...Yorum doğrudur. Tüm şikayetlere rağmen toplumda arayışa yol açacak dozda tepkiler gözlenmiyor. Soyguna ve onun yol açtığı çürümeye karşı büyük şikayetler gözlenmiyor. Sanki "Bu hengamede bize ne düşer?" gibi bir toplumsal bekleyiş var. Beklerken...
Genç bir hanım okurumuzun mektubundaki soru takıldı aklımıza:
- Ekonomimiz neden kötü?..
Efendim pek çok kişinin sandığının aksine ekonomimiz kötü değil. Aksine çok iyi. Avrupa'dan ve ABD'den de iyi. O yüzden Batılılar ellerindeki dolarları bozdurup Türkiye'de Türk lirasıyla faize yatırıyorlar... Sonra yine dolara dönüştürüp gidiyorlar. Türk bankalarının verdiği faizi Batı'da hiçbir banka vermiyor. Bu da Türk ekonomisinin iyiliğini gösteriyor.
Diyeceksiniz halk karnını zor doyuruyor...

Yazının Devamı

Saklan - kaç!

31 Ekim 1999


      -Kırksekiiizzz.. Kırkdokuuuzzz... Elliii... Önüümmm, arkaaammm, sağııımmm, soluuummm ebeee, saklanmayaaann sobeee... Oldu muuu, bakıyoruuummm?
       - Bi dakika sayın valiiimmm olmadııı, daha saklanamadııımmm...
      - Hadi ama Erooolll, sıktın artıııkkk, saklan artıııkkk...       - Tamam, şimdi oldu sayın valiiimmm, saklandııımmm.       - Sayın emniyet müdürüm, sen de gözlerini açabilirsin artık...       - Emredersiniz sayın valim, açtım.       - Eveeettt, şimdi kaçak Erol'u birlikte aramaya başlayabiliriz...       - Şurada bir fare deliği var sayın valim, izin verirseniz ben önce oradan başlamak istiyorum.        - Çok iyi olur sayın emniyet müdürüm... Sen onu orada ararken ben de basına, "Fare deliğine bile kaçsa bulacağız onu..." diye bir demeç vereyim. Sonra aramaya ben de katılırım, tamam mı?       - Siz

Yazının Devamı

Hak - larımız!..

30 Ekim 1999


       Tefeci Nesim Malki'yi öldürtmeye azmettirmekten İş Bankası'nı dolandırmaya dek pek çok suçtan sanık "Zeytin Kralı" Erol Evcil'in avukatları, Bursa Emniyet Müdürlüğü'nün önünde gazetecilere açıklama yapıyorlar:
      - Sayın Evcil'den "susma hakkı"nı kullanmasını isteyeceğiz.       Bu konuşmadan bir gün sonra televizyonlarda şu haber izleniyor:       "Erol Evcil "susma hakkı"nı kullandığı için pek çok olay henüz aydınlığa kavuşamadı....       Böylece ülkemizde gözaltına alınan insanlar için "susma hakkı" diye bir hakkın mevcut olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Diğer vatandaşlar ve özellikle gençler mazoşist olduklarından bu hakkı kullanmıyorlar... Onlar hangi hakları mı kullanıyorlar? Örneğin:       Kendini falakaya çektirme hakkı, elektrik verilmesini isteme hakkı, tırnak söktürme hakkı, ana - avrat sövdürme hakkı, soğuk suyla ıslatılma hakkı, kendini pencereden attırma hakkı... vs...       Evet gençler... Bir de susma hakkını

Yazının Devamı

Rakipsiz Kurul...

29 Ekim 1999


Bundan yaklaşık 4 yıl önce kurulan Rekabet Kurulu'na hayli umut bağlanmıştı.. Kurul piyasada rekabete aykırı hareketlenmeleri önleyecek, firmaların birleşip tekel oluşturmasına engel olacak, tüketicinin soyulmasının önüne geçecek, serbest piyasanın düzenli işlemesine katkıda bulunacaktı...
Kurul bu görevleri yerine getirecek yetkilerle donatılmıştı. Çok ağır para cezaları verebiliyordu.
Kurul'un ilk ele aldığı konulardan biri İstanbul'daki ekmek fiyatlarıydı. Yaklaşık iki yıldır süren inceleme nihayet bitti. Kurul İstanbul'da faaliyet gösteren 15 kooperatifin rekabete aykırı davrandığını saptadı. Ve ceza yağdırdı! Bu ağır (!) cezalar mucibince, rekabete aykırı davrandıkları saptanan kooperatiflerin her biri 1 milyar 600 milyon ceza ödeyecek...
Nedir 1.6 milyar lira? Kurul Başkanı veya üyelerin bir aylık maaşı bile değildir. Bir fırının bir günlük cirosunun altındadır. Aslında bu bir ceza değil firmalara "Bizden korkmayın!" mesajıdır...
Rekabet Kurulu'nu kutluyoruz...

Yazının Devamı

Açılışın izahı!

28 Ekim 1999


       Haber dünkü Sabah gazetesinde fotoğrafıyla yer aldı. Başlığı; "Aynı üniversiteye iki açılış..."      Olay mı? Efendim, 1 Ekim 1999 tarihinde Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafından törenle açılan Kırıkkale Üniversitesi, aynı kişinin katılımıyla önceki gün bir de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından açılmış.
      "Üniversal gazeteci Fahrettin Fidan, "Eee, n'olmuş yani, ne vaa bunda?" diyor, çift dikiş açılışın olası sebeplerini tek tek basaraktan, bade süzerekten sıralıyor:
       1) Efendim, bazı üniversiteler inatçı şişe mantarı gibidir, bir defada kolay kolay tam açılmazlar, yarım veya çeyrek açılırlar. İnsanı, yani devlet büyüklerini bile uğraştırırlar. Zannımca Kırıkkale Üniversitesi böyle inatçı mantar tipi bir üniversitemizdir.
       2) Bazı devlet büyükleri, bazı açılışları bir defada tam olarak yapmazlar, parça parça yaparlar. Örneğin açılışını yapacakları üniversitenin önce filanca fakültesini, sonra falanca fakültesini açarlar. Her bir açılışta yaptıkları veciz konuşmalarla

Yazının Devamı

Vekiller de bihaber!..

27 Ekim 1999


Dün, Batı ülkelerinde Kışlalı cinayeti çapında bir olay meydana gelse, polis veya jandarma suskun kalmaz, belirli aralıklarla basın toplantıları düzenler, yapılan çalışmaları anlatır, kamuoyunu aydınlatır, böylece yalan - yanlış haberlerin yayılmasını da önlerdi, demiştik. Son menfur cinayetten bu yana neredeyse bir hafta geçti... Bu süre içinde ne polisimiz ne jandarmamız yukarıda sözünü ettiğimiz Batı tipi bir tavır sergilemedi.
Dolayısıyla cinayetle ilgili sokaktaki sade vatandaşın sahip olduğu bilgiler, kaynağı bilinmeyen ve doğruluğu kuşkulu bölük - pörçük bilgi kırıntılarından ibaret henüz...
Sokaktaki sade vatandaşın durumu böyle de, ülkeyi yöneten milletvekillerimizin durumu çok mu farklı? Dün TBMM Genel Kurulu'nu yöneten Meclis Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, Genel Kurulu açış konuşmasında milletvekillerinin durumunun sokaktaki sade vatandaştan hiç de farklı olmadığını bakınız hangi cümlelerle dile getirdi.
- Ben, beklerdim ki, Sayın İçişleri Bakanımız, içtüzüğe göre buraya gelsin, bu kürsüye çıksın, bu konuda Meclis'i bilgilendirsin. Gönül isterdi ki, TBMM üyeleri cinayetle ilgili gelişmeleri gazetelerden değil,

Yazının Devamı