Paşa'ya davet...

16 Ekim 1999


       Marmarisspor ile bir Yunan takımının Rodos adasında depremzedeler yararına yapmayı planladıkları futbol maçı iptal edildi. Sebep... Maçı izlemek isteyen 7'inci Cumhurbaşkanı Kenan Evren'e Yunan yetkililerin "Buraya gelirseniz tatsız olaylar çıkabilir, lütfen gelmeyin!" şeklindeki mesajı...
      Evren Paşa'nın uğradığı bu muameleden etkilenen Londra'da yaşayan okurumuz Mustafa Yürekli bir not göndermiş:
      - Yurt içinde oturmaktan sıkıldığı anlaşılan Sayın Evren'i bütün masrafları tarafımdan karşılanmak üzere Londra'ya davet ediyorum... Bir Yunan adasında bulacağı bütün güzellikleri kendisine burada sağlamaya çalışacağım, demiş...
       Nazik daveti Kenan Paşa'ya iletiyoruz... Okurumuz notunda belirtmemiş ama İngiltere'den sonra bir de bedava İspanya gezisi çok mümkün görünüyor. Kaçırılmayacak bir fırsat...

Var olanı toplama...
       Gazeteler, hükümetin yeni vergiler koymaya hazırlandığını yazıyor. ANAP İstanbul milletvekili Bülent Akarcalı, bu haberlere karşı "Önce var olan

Yazının Devamı

Serbest (!) İrlanda

15 Ekim 1999


       Hemen hemen bütün spor sayfaları Avrupa Şampiyonası'ndaki rakimizle ilgili haberi aynı başlıklarla veriyor:
      - Rakibimiz Serbest İrlanda...
       Profesör Rona Aybay bu başlıkları hayretle izlediğini söylüyor:
      - Serbest İrlanda nereden çıktı? Böyle bir ülke yok. İrlanda'ya bizden başka Serbest İrlanda diyen de yok...
       1922 yılında kurulan bir "İrish Free State" yani "Serbest İrlanda Devleti" var. Bu devlet 1937 Anayasasıyla ortadan kalkmış... İrlandalıların deyimiyle "Eire", diğer ülkelerin deyimiyle "İrlanda Cumhuriyeti" kurulmuş... Bugün de adı "İrlanda" veya "İrlanda Cumhuriyeti..." Spor basınındaki arkadaşların dikkatine sunuyoruz...

Yazının Devamı

Özlü elestiriler

14 Ekim 1999


       ANAP lideri Mesut Yılmaz iki günün biri hükümeti ve sistemi eleştiriyor...
       Partisinin grup toplantısında yine özlü (!) eleştiriler yapmış, bakın ne demiş:
       - Daha 10 yıl önce demirperde esareti altında yaşayan ülkeler, hem özelleştirme, hem serbest piyasa ekonomisi, hem çoğulcu demokrasi ve insan hakları alanında bizim maalesef önümüze geçmiştir. Bu, hepimizi düşündürmesi gereken, zamanı iyi kullanamadığımız konusunda bizi uyarması gereken bir gelişmedir...
      Mesut Bey'in bu söyledikleri doğrudur...
       Yalan olan neydi?..
      Mesut Bey ve onun vizyonu geniş lideri Turgut Özal'ın ülkeye çağ atlattığı...

Yazının Devamı

Ne askeriymiş?

13 Ekim 1999


       Meclis kulisi... Bir kısmı eski, bir kısmı yeni parlamenter, diğerleri gazeteci 8 - 10 kişilik bir grup sohbet ediyor... Laf lafı açıyor, laf askerlik anılarına geliyor. Sözü eski ANAP milletvekili Hayrettin Uzun alıyor, anlatmaya başlıyor.
      "Çanakkale'de kısa dönem askerlik yapıyoruz... Tabii yaptığımıza askerlik denirse... Gündüzleri ya denize giriyor ya balık avlıyor, akşam oldu mu soluğu meyhanede alıyoruz. Kısa dönem askerlik yaptığımız için ne kılığımız kılık ne kıyafetimiz kıyafet... Üzerimizdekiler resmen dökülüyor... Bir akşam Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden sınıf arkadaşım olan Vecdi Seviğ'le yine kışladan kaçmışız, meyhanede kafaları çekiyoruz. Benim kıyafet yine de birşeye benziyor ama Vecdi'ninki tam komedi... Altı kaval, üstü şişhane birşey... Üzerindeki kıyafetin asker kıyafeti olduğunu andıran tek şey, şapkasındaki subay kokartı... Neyse, tam kafaları bulmuşuz, bizim gibi kafayı bulmuş bir sivil vatandaş yan masadan ayağa kalktı, sallana sallana yanımıza geldi.      - Kusura bakmayın anlayamadım, dedi, acaba siz ne askerisiniz?
  

Yazının Devamı

Fakir Baykurt...

12 Ekim 1999


Türk edebiyatının unutulmayacak isimlerinden Fakir Baykurt Almanya'da yaşamını yitirdi. 1979'dan bu yana oradaydı... Halkının mutluluğu, ülkesinin onuru ve bağımsızlığı için yazan birçok edebiyatçı gibi yurdundan uzak düşmüştü o da... Ama köklerinden ve ülkesinden kopmadı. Her türlü yozlaşmaya karşı direncini sürdürdü. Bu soylu yazarı son yazılarından birini aktararak anıyoruz...
***
Fakir Baykurt kötü bir düşle sarsılır bir sabah... Düşünde Duisburg'la Mülheim arasındaki ormanın yandığını görmüştür. Öğretmen arkadaşı Mehmet Erdoğan'a anlatır düşünü... Gerisini (özetle) kendi kaleminden okuyalım:
- Seninki tam düş, Almanya'da orman yanmaz! dedi bana.
- Bunların ağaçları ateş almaz plastikten mi? Niçin yanmasın?..
- Sen Almanya'ya geleli orman yangını gördün mü? Almanya'da orman yanmaz! (..) Trafik kazaları yılda üç beş, orman yangını ise bizim "ğrencilere gösterecek kadar bile yoktur!

Yazının Devamı

`Türklerle asla!'

9 Ekim 1999


       Çocukluğu yurtdışında geçmiş... Üniversiteyi ABD'de bitirmiş... Oradaki 10 yılın 8'inde farklı işlerde çalışmış...
       - ABD'de hiç kimse "Türk olduğum için" benimle çalışamayacağını söylememişti... Ne garip... Yurda döndüm ve bu sözleri ilk defa kendi memleketimde duymak zorunda kaldım: "Biz Türklerle çalışmayız..!"      Okurumuz, dil eğitimi konusunda master diplomasına sahip... Yurda döneli 6 yıl olmuş. Bir ara Beşiktaş'taki British English dersanesine başvuruyor:
      - Türk hocalarla çalışmıyoruz, yanıtını alıyor.
       Peşinden de geçenlerde Antik English dershanesine başvuruyor...
       Halkla İlişkiler Sorumlusu hanımefendi (o da Türk üstelik) yine aynı şeyi söylüyor: "Türklerle çalışmıyoruz.."
       Okurumuz devam ediyor:

Yazının Devamı

Davacı apartman...

8 Ekim 1999


İstanbul Kartal'da 24 daireli bir apartman... Depremi hasarsız atlatmış... Apartmanda yaşayanlar, "Binamız zarar görmedi, öyleyse sorun yok!" dememişler... Binanın inşa süreciyle ilgili usulsüzlükleri hep birlikte saptamış, yargı önüne götürüyorlar... Apartman yöneticisi Hikmet Öztürk'le konuşuyoruz... İstanbul'un en az yüzde 70'inde olduğu gibi, yaşadıkları apartmanın da "kılıfına uydurulmuş" bir dizi usulsüzlük sayesinde yükseldiğini söylüyor...
- Biraz açar mısınız?
- Biliyorsunuz, müteahhit inşa sürecini bir mimarla anlaşarak başlatıyor. Mimarın çizdiği projeyle belediyeye müracaat edip ruhsat alıyor. Ancak sonra başka bir projeyle binayı kaçak olarak büyütüp devam ediyor. Bizim binamızın da bu şekilde "yayılarak" yükseldiğini saptadık. Teknik uygulamadan sorumlu olan mimarın bu durumda istifa etmesi ve hemen o an belediyeye durumu bildirmesi gerekiyor. Ama bildirmiyor... 7 - 8 ay sonra inşaat bitime yaklaşıp geri dönülemez bir noktaya gelince bildiriyor ve o zaman istifa ediyor. Mimara 25 - 30 milyon, müteahhite de 250 - 300 milyon lira gibi sembolik cezalar kesiyor belediye... O arada müteahhit yandaş vakıflara yönlendirilip göz

Yazının Devamı

Baba Tahir'den bugüne...

7 Ekim 1999


       Devir Addülhamid devri... İstanbul'a hizmet götüren tesisler imtiyazlı yabancı işletmecilerin elinde... Terkos Gölü'nden şehre su taşıma işi de Fransızlara kalmış... Bir gün şirketin genel müdürü değişiyor... Yeni müdür Fransa'dan gelir gelmez ayağının tozuyla şirket kayıtlarını incelemeye girişiyor. Sıra maaş bordrolarına gelince, diğer personele göre hayli yüksek maaş alan "Baba Tahir" adında biri dikkatini çekiyor... Bordrosunda "1 altın" yazıyor Tahir'in...
      - Kimdir bu?
       - Efendim, küçük bir gazetenin sahibi. Arada bir bizi metheden haberler yazıyor.
      - Maaşa bağladınız yani?
       - Evet efendim, çok işimize yarıyor...
      - Olmaz efendim, diye gürlüyor Genel Müdür, israftır, kesin maaşını!..       Tahir'in haracını o an kesiyorlar.. Bizimkinin haberi yok tabii, aybaşında parasını almak üzre vezneye dikiliyor...        - Maalesef yok,

Yazının Devamı