Medyaya çağrı...

20 Ağustos 1999


Deprem bölgelerinde zorlu bir görev üstlenmiş gazeteci ve televizyoncu arkadaşlarımıza seslenen bir metin ulaştı dün faksımıza... Kurtarma çalışmalarına gönüllü katılan sivil toplum kuruluşlarının geliyor...
Biraz sitem... Biraz rica.. Biraz sağduyu çağrısı... Deniyor ki:
...Madem herşey çöktü, medyamız bari daha fazla çökmesin... Acı görüntüleri insanların gözlerine tekrar tekrar sokarak acılı insanlara daha fazla acı yaşatmak yerine "çözüme yönelik" birşey yapın...
Biliyorsunuz: saatler geçti, göçük altındaki insanlara bir an önce ulaşılması gerekiyor. Kurtarma çalışmalarını hızla yaygınlaştırabilmek için acil olarak göçük altından kurtarmada dikkat edilecek temel bilgilerin sık sık tekrarlanması gerekiyor. İşgüzar görüntüler yerine henüz yardım ulaşmamış yerlerin listesini sık sık verin ki insanlar nereye yardıma yöneleceklerine karar versinler.
Oluşturulan kriz masalarına bölge bölge hangi yardımların ulaşması gerektiğini ve ulaşmışsa tekrar son durum bilgisini düzenli ve sık verin. Kriz masalarından sık haber alarak kamuoyuna verin ki, insanlar tek tek kriz masalarını bunaltmasın...

Yazının Devamı

Elektronik çağda!

19 Ağustos 1999


       Okurumuz Rıza Neptün soruyor:
       - Başbakan Ecevit deprem bölgesinden televizyonlara yaptığı açıklamada, telefonlarının çalışmadığını, bu yüzden de Ankara'ya ulaşamadığı için talimatlarını ilgililere ulaştıramadığını söyledi ve devlet görevlilerine mesajını TV kuruluşları aracılığıyla gönderdi. Bırakınız bugünün modern dünyasını, bundan 25 - 30 yıl evvelinin Türkiye'sinde bile bir başbakanın Türkiye'nin neresinde olursa olsun Ankara'ya ulaşamama gibi bir sorunu olabilir miydi?.. Bugün bütün telekomünikasyon ihtiyacı cep telefonuna mı bağlanmıştır? Nerede çeşitli frekanslardan hem de şifreli olarak haberleşmeyi sağlayabilen telsizler?.. Nerede özel uydu bağlantıları?..

Mimar gözüyle...
       Mimarlar Odası İzmir Şubesi şu notu geçti:
       "Deprem, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi oldukça aktif fay hatları üzerinde yer alan ülkemizde de sürekli olagelmektedir. Acı ve düşündürücü olan ise geçmişte yaşananlardan ders almayan yönetimlerin, hiçbir çözüm üretmeyen sorumlu ve yetkililerin, afet olana kadar olan duyarsız

Yazının Devamı

Apansız mı oldu?

18 Ağustos 1999


       Deprem sonrası çok yorucu bir görevi saatlerce sürdüren televizyon spikerlerinden biri, biraz da yorgunluğun etkisiyle şu özlü(!) yorumu yapıyor:
      - Deprem Türkiye'yi apansız yakaladı...
       Oysa bilinir ki deprem her ülkeyi apansız yakalar. Depremi önceden haber almak hala mümkün değil. Ama önlem almak mümkün. Uygar ülkeler bu önlemleri alıyor. Bizim gibi hayatını:
      - Birşey olmaz abi, ecelin gelmişse ne yapsan boş abi,
       gibisinden felsefeler üzerine kurmuş... İnsan hayatına yapsatçı müteahhitin vuracağı voli kadar önem vermeyen toplumlar ise depreme elbet "apansız!" yakalanır!
       Eski yapı evler sağlam. Yıkılanların çoğu yeni yapı evler. Hırsız müteahhitin ve rüşvetçi belediyenin ortak imzasının altından günahsız insanların cesetleri çıkartılıyor. Ama kimse merak etmesin. Bu hırsız yapsatçılar birkaç gün kınanır, sonra unutulur... Çünkü yerel ve genel siyasette ağırlıkları vardır. Sektörde kar esas, insan hayatı teferruttır.

Yazının Devamı

Neçe burcutacahsan?

17 Ağustos 1999


Doktor Celal Kılıç anlatıyor.
- Siyasetle yakından ilgileniyorum ya... Bugünlerde her kiminle karşılaşsam sorduğu ilk soru "Geçti mi, geçti mi?.." oluyor. Geçti mi, dediği malum; Ya, Uluslararası Tahkim ya SSK Yasası'nda yapılan değişikler ya da buna benzer birşey... Ben de, bu soruyu soranlara anında şu yanıtı veriyorum: "Geçti! Geçti!.."
Sonra da yaşanmış bir olayı anlatıyorum kendilerine:
Lenin dönemi... Moskova'da Lenin ve arkadaşları, daha merkeziyetçi bir Sovyet Cumhuriyeti'ni, taşradaki kimi aydınlar da bunun tam tersini savunuyorlar. Konunun Sovyet Parlamentosu'nda görüşüleceği tarihten kısa bir süre önce ikinci görüşü savunanlar kulis yapmak için Moskova'ya bir heyet göndermişler. Dönemin önde gelen aydınlarından Nerimanof başkanlığındaki heyete dönüşlerinde arkadaşları sormuşlar:- Geçti mi? Geçti mi?Tasarı Meclis'ten geçti mi, anlamına gelen bu soruya Nerimanof, kendi lehçesiyle yanıt vermiş:- Mıha geçtik! (Yani, kazığa oturtulduk.)- Yahu burcutamıyrık mı? (Yani, kıvırtamaz mıyız? )- Neçe burcutacahsan? Dibine kadar...Aile eksikti...

Yazının Devamı

Osmanlı ne diyor?

15 Ağustos 1999


       Osmanlı İmparatorluğu'nun 700'üncü kuruluş yıldönümüyle ilgili konuşma ve tartışmalarda zaman zaman geçmişe övgüler düzülüyor, özlem dile getiriliyor. İş bu kadarla kalmıyor; doğrudan veya dolaylı yoldan Cumhuriyet küçümseniyor, aşağılanıyor. Sanki Atatürk bu halkı yıkılan Osmanlı'nın enkazından kurtarmamış da İmparatorluğu en parlak döneminde hile ve entrikayla ele geçirmiş gibi...
       Peki Osmanlı Hanedanı'nın kendisi bu konuda ne diyor? Osmanlı Hanedanı'nın şu an ABD'de yaşayan en yaşlı üyesi Osman Ertuğrul birkaç yıl önce İstanbul'a gelmiş, arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu kendisine sormuştu:
      - Ailenizi sürgün eden Cumhuriyet idaresi hakkında neler düşünüyorsunuz?.. Bunca yıl sonra dile getirmek istediğiniz şeyler vardır belki?
       Osman Ertuğrul'un soruya yanıtı şöyle oldu:
       - Cumhuriyet idaresi bizi memleketten çıkardı, ama memleketi kurtardı. Her birimizin Mustafa Kemal'e borcu var. Türk olarak... Yoksa İngilizler, İtalyanlar ve diğerleri ülkeyi parçalayacaktı. Hatta

Yazının Devamı

Şairin `çıkar'ı...

14 Ağustos 1999


      Can Baba'nın davudi sesi sustu... Lafı dolaştırmaya hiç gerek duymaz; içinde esen fırtınaları birkaç sözcüğün içine yerleştirir, okunduğu anda patlayan bombalar misali serpiştirirdi beyaz sayfalara... Bir defasında politikacılar için şunu söylemişti:
      - Bunların hiçbiri Shakespeare okumamış. O yüzden yalan nasıl söylenir, bilmiyorlar. Çünkü şiir, doğruyu söyleyen yalandır! Bunlar şiir bilmedikleri için doğrudan doğruya yalan söylüyorlar!..
       ***
       Bir panelde genç bir şiirsever soruyor:
       - Can Baba, yaş oldu yetmiş! Bu saatten sonra şiirden ne bekliyorsunuz, ne çıkarınız var şiirden?..
      Can Baba gülerek yanıtlıyor:

Yazının Devamı

Nasıl yasama?..

13 Ağustos 1999


İktidar milletvekili olan dostumuz:
- Çetelerle mücadele yasasında çok eksik var, diyor, bazı maddeler hiç ilgisiz kişilerin yanmasına neden olabilir...Bu milletvekili hem komisyon çalışmalarına katılmış, hem Genel Kurul'daki oylamaya.- Peki yasa görüşülürken söz alıp bu kaygıları dile getirdiniz mi?- Hayır, diyor milletvekili, çünkü pratikte bu mümkün değil...- Neden?- Diğer yasaların görüşülmesinde de iktidar milletvekilleri gördükleri aksaklıkları dile getirmiyorlar...- İyi de neden?- Çünkü komisyonlarda muhalefet milletvekilleri zaten yasaları engelleme taktiklerine başvuruyorlar. İktidar milletvekilleri daha fazla vakit kaybolmasın diye söz alıp konuşmuyorlar. Yasalar geldiği gibi çıkıyor.xxxMilletin vekilleri yasama sürecinde devre dışı kaldıklarını itiraf ediyor. Ya milletin kendisi?Meclis'teki yasaların kendi hayatına ve ülkeye ne getirip ne götüreceğinden milletin hiç haberi yok. Halk ancak gazete muhabirlerinin yakalayabilip gazetelere yansıttığı kadarıyla bilgileniyor yasalardan.

Yazının Devamı

TV'de af tartışması...

12 Ağustos 1999


       BRT'deki Mim Noktası adlı programda af tartışılıyor. Avukat Turgut Kazan siyasi ve düşünce suçlarını kapsamayan bir affın çelişki ve sakıncalarını anlatıyor uzun uzun:
       - Vahşi terörist diye Edirne sınırında yakalanan bir gencin avukatlığını yapıyorum, diyor, bu gencin suçu duvara "Gazi olaylarının hesabı sorulacak" diye yazmış olması. O hesabı zaten Devletin sorması lazım. Onu geçelim. Bu genç aftan yararlanmayacak. Devlete karşı suç adı altında hapiste yatan yüzlerce, binlerce gencin çoğunun suçu da bu: Duvara yazı yazmak. Bu çocuklar aftan yararlanamayacak. Ama eline tabancayı alıp Osmaniye'den Gümüşhane'ye giderek orada Baro Başkanı'nı öldüren kişi aftan yararlanacak.
      Turgut Kazan, Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e bu affın sebebi hikmetini sormuş. Aldığı yanıt:
      - Cezaevleri çok dolu..
       Programa katılan Avukat Kezban Hatemi söz alıyor:
      - Eğer bu gerekçeyle bir af çıkartır, suç eğiliminde olanlara cesaret verirseniz, bir aya

Yazının Devamı