"Tahkim utançtır"

31 Temmuz 1999


Bekir Coşkun kısa ve net bir anlatımla hem konuyu hem okuyucuyu kalbinden yakalıyor... Dünkü yazısında şöyle diyor:
"...Bu güzel ülkeyi seven herkes "Tahkim Yasası"na karşı çıkmalı...
Tahkim Yasası; ulusal varlıkları yağmalamanın, uluslararası yeni boyutudur...
Tahkim; yabancı sermaye ile fingirdeşmeye başlayan yerli sermayenin, Türk hukukunu devre dışı bırakma oyunudur..
Tahkim, enayi yöneticiler açısından; yabancı sermayeyi çekmek için, cumhuriyet hukukuna bir şamardır...
Tahkim; anlaşmazlıklarda yabancı hakeme gidecek kadar, bu ülkeye ve bu ülkenin yasalarına saygısızlıktır...

Yazının Devamı

Keskin göz(lemci)

30 Temmuz 1999


Galatasaray ile Fenerbahçe'nin son maçında 22 oyuncu birbirine girdi. Televizyon izleyen herkes kimin kime vurduğunu net biçimde gördü. Ama olayı bir kişi net görememiş: Maçın gözlemcisi... Gözlemci bütün olayların müsebbibi olarak bir tek Galatasaraylı Fatih'i görmüş ve raporuna onun adını yazmış. Fatih şimdi bu gözlemci raporu üzerine cezalandırılacak.
Gözlemcinin böylesine rastlayınca geçmişte Erman Toroğlu'nun anlattığı bir olayı anımsadık. Onun ağzından nakledelim:
"Bir akşam, ünlü bir maç gözlemcisi ağabeyimizle yemek yiyoruz. Yaşı 70'e yaklaşmış ağabeyimizin önündeki küçük tabaklardan birinde soyulup dilimlenmiş bir turp parçası var. Baktım, ağabeyimiz elindeki çatalla turptan parça koparmaya çalışıyor. Ama başaramıyor. Sonunda baktı ki olmuyor, bana döndü;
- Yahu Ermancığım, dedi, bu peynir de amma sertmiş, çatalı bastırıyorum, bastırıyorum bir türlü kesilmiyor..."Önündeki turpu peynir diye gören adamın maç gözlemcisi yapılması ne ilk ne de son anlaşılan... Bu arada Galatasaray'ın başına çorap örme teşebbüsleri karşısında kulüp yöneticilerinin suskunluğu dikkat çekici. Hasan Şaş'a 6 ay ceza

Yazının Devamı

Sosyal hırsızlık

29 Temmuz 1999


Devlet hazinesini yıllar yılı yandaşlarına peşkeş çektiler... Devlet kuruluşlarını yok pahasına satıp savurdular. Bankaların soyulmasına seyirci kaldılar. İşçinin, memurun biriken fonlarını sıfır faizle erittiler. Sonunda deniz bitti. Şimdi "reform" adı altında emekçinin son haklarını okka altı etme çabasındalar. "Sosyal Güvenlik Reformu" adı altında çalışanların emeklilik hakkı çalınıyor. Bu süreçte... Üzerinde pek durulmayan bir noktaya da Avukat Emcet Olcaytu dikkat çekiyor:
- TBMM'ye sevkedilen tasarıda emeklilik yaşı 58 - 60 ve prim ödeme gün sayısı da 8300 gün olarak kabul ediliyor. Buna göre... 18 yaşında sigortalı olan bir kişi, 22 yıl 9 ay (8300 gün) prim ödeyip ortalama 42 - 43 yaşında emekliliğe hak kazanacak... Ama kadın 58 yaşına kadar (15 - 16 yıl), erkek ise 60 yaşına kadar (17 - 18 yıl) emekli maaşı alamayacak... Bunun nedeni halen uygulanan emeklilik prosedüründe mevcut "kadınlar 20, erkekler 25 yıldan beri sigortalı ise en az beşbin gün prim ödemiş olmaları halinde emekli olabilirler" hükmüne benzer bir sürenin yeni tasarıda bulunmamasıdır. Nedense işçi temsilcileri de dahil olmak üzere bu nokta üzerinde duran hiç kimse yok. Bu

Yazının Devamı

Rüya tabiri

28 Temmuz 1999


Dikmen'den Sökmen:
Rüyamda Başbakan Ecevit'in koruma görevlisiyim. Bülent Bey nerede, ben orada...
Ülkenin içinde bulunduğu şartlar çerçevesinde son derece yoğun bir tempoda çalışan Başbakan, güne Hüsamettin Özkan'la görüşerek başlıyor...
Ayaküstü yapılan bu görüşmede Hüsamettin Bey'in vurguladığı ilk konu emekli yaşı...
- Emekli yaşını 60'ın altına düşürmemiz kesinlikle mümkün değil Sayın Başbakanım, diyor Özkan ve ekliyor, efendim neymiş, kimse 60 yaşına kadar çalışmıyormuş... Hıh... Bunu söyleyenlere sizi ve Sayın Demirel'i örnek göstermek lazım... Bakın, ikiniz de maşallah yetmişinizi geçtiniz ama hala harıl harıl çalışıyorsunuz...Bu sözler Ecevit'in hoşuna gidiyor. Özkan'ın sırtını sıvazlayarak:
- Çok doğru söyledin Sayın Hüsamettincim, diyor, bizi baz olarak alırsak emekli yaşını yetmişe, hatta seksene çıkarmamız gerekir...Başbakan'la Özkan'ın ayakta ele aldıkları ikinci konu vergi meselesi...

Yazının Devamı

Çok teşekkürler...

27 Temmuz 1999


Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1999 yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'ne Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Fikret İlkiz ile birlikte bizi, kurum olarak AP ajansını, yerel basın organı olarak Bartın gazetesini layık gördü.
Ciddiyetine inandığımız saygın bir kuruluş tarafından ödüllendirilmek bizi mutlu etti. Gururlandırdı. Ödülün kara kaşımıza değil yıllardır savunmaya çalıştığımız haktan, hukuktan, emekten yana bir çizgiye verildiğini düşünmek mutluluğumuzu arttırdı.
Adayları belirleyen Sayın Nail Güreli başkanlığındaki Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu ile seçimi gerçekleştiren Sayın Nezih Demirkent başkanlığındaki Seçici Kurul'a çok teşekkür ediyoruz.
Şahsımıza teslim edilen ödül, aslında bizim kadar yıllardır bu sütuna katkıda bulunan arkadaşlarımıza ve okurlarımıza da verilmiştir. Bizim yolumuzu çizen okurlarımızdır. Her birine yürekten teşekkür ediyoruz.
Ödülle ilgili olarak faks, telefon ve e - mail notu göndererek kutlayan dostlara aynı sıcak duyguları iletiyoruz.
Bize mutluluk verdiniz. Aynı zamanda daha çok sorumluluk da...

Yazının Devamı

Vefa borçları...

4 Temmuz 1999


Spor sayfalarında bir fotoğraf... Galatasaray'ın eski oyuncularından Cevat Prekazi, G.Saray antrenmanına gelmiş. Eski arkadaşlarıyla hasret gidermiş. Geçen yıl da Stumpf gelmişti. Tribünde maç izlerken bir fotoğrafını gördük. Galatasaray Kulübü bu futbolcularla ilgileniyor mu? Sanmıyoruz.
Ama ilgilenmeli.. Cevat Prekazi, G.Saray'ın Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde ilk dört takım arasına girdiği yıl başarıya en büyük imzayı atan adamdı. Stumpf'un tek başına takımı sırtladığı yıllar da hala taraftarın hatırındadır.
Geçenlerde Barcelona kulübü 50'inci yılını kutladı. Geçmişte o forma altında mücadele vermiş tüm futbolcularını kutlamaya davet etti. Ödüller verdi. Hagi ve Popescu da katıldı bu kutlamalara.
G.Saray kulübü, geçmişte takıma emeği geçmiş yabancı futbolcuları bir sezon açılışına davet etse ne olur?.. Tabii yalnız onları değil; Suat, Kadri, Turgay, Coşkun, Uğur, Tarık, B.Mehmet, K.Mehmet gibi eski şöhretlerini de çağırsa... Hep birlikte sahaya çıkarsa... Taraftarına eski günleri anımsatsa.. Alkışlatsa...
Ne zarif ve şık bir jest olur... Hem de bugünün genç taraftarını tarihle buluşturma açısından ne anlamlı bir

Yazının Devamı

Devlete saygı!..

3 Temmuz 1999


Eşsiz devlet ve siyaset adamı Hasan Esat Işık'ın ölümünün 10'uncu yılı nedeniyle dün Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yapılan anma töreni nezih bir havada geçti. Toplantı arasında Hasan Bey'in oğlu Yusuf Işık şu anısını nakletti:
- Kanser hastasıydı. Adeta erimiş, ufalmıştı. Çektiği sancılardan son günlerini yaşadığını anlıyorduk. Değil yataktan kalkacak, yerinden kımıldayacak hali yoktu... Bir sabah baktım, güçlükle ayağa kalkmış, en şık elbisesini giymeye çalışıyor. "Ne yapıyorsun baba" diye sordum. Arkadaşı İhsan Sabri Çağlayangil ziyaretine gelecekmiş; onun için hazırlanıyormuş. "Hastasın" dedim, "üstelik İhsan Sabri Bey çok eski arkadaşın, bırak seni yatak kıyafetinle görsün!.." Bana verdiği yanıt şu oldu:
"Evet, eski arkadaşımdır. Ama bir zamanlar Cumhurbaşkanlığı vekilliği yapmış, devletimizi temsil etmiş bir arkadaşımdır. Ben arkadaşım da olsa devletimizi temsil etmiş bir kişinin karşısına karşısına yatak kıyafetiyle çıkamam..."
Babam işte böyle bir adamdı...
Işıklar içinde yat Hasan Esat Işık Bey...

Yazının Devamı

Rüya tabiri

2 Temmuz 1999


Üsküdar'dan Hayrettin:
Son günlerde Osmanlı Devleti'yle ilgili çok sayıda kitap okuduğum için o dönemler rüyama girmeye başladı abi... Son rüyam şu...
Efendim, yer Topkapı Sarayı... Saray'ın denize bakan bölümünde Kanuni Sultan Süleyman'la nargile tüttürüyoruz... Padişah'ın kafası bayağı bozuk... Derinden derinden çekiyor nargileyi:
- Hayrola Sultanım, nedir mesele? diyorum, söyleyin de çaresini bulalım...Sultan bir süre düşündükten sonra:- Zamanında çok büyük hata ettim bre Hayrettin, diyor, şu Abdullah Hoca var ya Abdullah Hoca, ona çok sayıda taviz verip adliyede, mülkiyede kadro kurmasına göz yumdum. Şimdi duyarım ki, adam Yeniçeri Ocağı'na da el atmış... Ocağa girip İmraparatorluğu ele geçirecekmiş...Padişahın söylediklerine hiç hayret etmiyorum... Konuya eleştirel bir tavırla yaklaşıp:- O meselede zatıalinizi çok uyarmıştık Sultanım, diyorum, ne var ki siz herşeyi herkesten iyi bildiğiniz için uyarılarımızı dikkate almadınız... Koskoca Padişah... Süklüm püklüm... Savunma yapmaya çalışıyor:- İyi ama, Sadrazam da benimle aynı fikirdeydi Hayrettin,

Yazının Devamı