Kaç mega(v)at?..

18 Şubat 1999


Sessiz çoğunluğun lideri Mesut Yılmaz, "hizmeti" ne kadar çok sevdiğini, şimdiye kadar ne hizmetler yaptığını anlatmak için gazetelere peşpeşe ilanlar veriyor... İlanlardaki iddialı cümlelerinden biri de şu: "1,5 yıllık kısa iktidarımızda 75 yılda yapılana denk enerji yatırımı yaptık..." Hemen altında rakamlar da verilmiş: "Ülkenin 75 yıllık kurulu enerji gücü 21 bin 760 megavat... Kendi iktidarlarınca başlatılan elektrik gücü yatırımı ise 23 bin 262 megavat..."Acaba bu iddia doğru, rakamlar da gerçek mi?.. Elektrik Mühendisleri Odası'na danışıyoruz. Yanıt özlü: - Türkiye'nin 75 yıllık kurulu gücü enerji gücünü 1,5 yılda ikiye katladık diyebilmek için "mega" atmak lazım... Mesut Bey de öyle yapmış. Zira Türkiye, kurulu gücüne her yıl ancak yüzde 7'lik bir ekleme gerçekleştirebilmektedir. Yapıldığı iddia edilen yatırımların çoğu Yap - İşlet - Devret ve Yap - İşlet ağırlıklı yatırımlardır. Bu santralların yıllar içinde devreye girebilmesi için gerekli Doğalgaz Temin Anlaşmaları hala gerçekleştirilebilmiş değil. Ayrıca Mesut Yılmaz'ın "75 yıla denk" dediği yatırımların tümü DPT tarafından programdan

Yazının Devamı

Hangi Alpay?..

17 Şubat 1999


Hatırlarsınız, ligin ilk yarısındaki Beşiktaş - Gaziantep maçında tatsız olaylar çıkmış; verdiği bir kararı beğenmediği hakeme ağıza alınmayacak küfürler ederek saldıran Alpay, takımının sahasını kapattırdığı gibi 5 maç da ceza almıştı. Yine hatırlarsınız, bu arkadaş, o günlerde çıktığı bütün TV programlarında kendisini şu sözlerle savunmuştu.
"Ne yapayım, benim huyum bu? Asla haksızlığa gelemiyorum. Bir haksızlık gördüm mü, birden kendimi kaybediyor, ne yaptığımı bilemez hale geliyorum. Hakem Ali Uluyol o haksız düdüğü çalınca birden kendimi kaybettim. "Bütün bunları niye mi hatırlattık? Efendim, bütün bunları hatırlamamıza neden olan haber dünkü bazı gazetelerde vardı. "Alpay hakemi nasıl kandırdığını anlattı" başlığıyla verilen Posta'daki haberi aktarıyoruz:
"Beşiktaş defansının emniyet sübabı Alpay'dan ilginç itiraf. Tecrübeli futbolcu Gaziantep maçının (üç gün önceki rövanş maçı) 86. dakikasında Preko'yu düşürdüğünü ve pozisyonun penaltı olduğunu belirterek, `Hakem uzakta kaldığı için göremedi. Zaten ben de hakem uzakta olduğu için o hareketi yaptım. Saha içinde her zaman uyanık olacaksın' dedi..."Kendi

Yazının Devamı

Ahmet Sporsever

16 Şubat 1999


Ahmet Sporsever Galatasaray - Kocaeli maçının ertesi günü ilk olarak Hürriyet'i açtı. Hürriyet spor yazarlarının kaleminden maçı okudu. Ona öyle göründü ki Galatasaray bu maçta tek başına oynamış, karşısında herhangi bir takım yer almamıştır. Çünkü yazılar baştan aşağı Galatasaraylı oyuncuların irdelenmesine ayrılmıştı. Kocaeli'nden tek cümle yoktu. Oysa Ahmet Sporsever de maçı izlemişti. Galatasaray'ı zaten tanıyordu. Merakı birkaç Kocaelili futbolcu üzerinde odaklanmıştı.. Mesela Ahmet Dursun adlı genç hiç de fena oynamıyordu. Bu gençle ilgili tek bir satır aradı. Bulamadı. Oysa mesela Baba Turgay'ın yazısında gelecek vaat eden bir futbolcu üzerine bir cümlecik hem o futbolcuyu, hem diğer taşra futbolcularını yüreklendirmek adına ne kadar etkileyici olurdu. Türk futbolunun yarını değil miydi o oyuncular?..
Ahmet Sporsever ertesi gün yine Hürriyet'i açtı, değer verdiği iki yorumcunun; Kaptan Sanlı ve Vedat Okyar'ın G.Antep - Beşiktaş maçına ilişkin yorumlarını okudu. Aynı şeydi. Yazılarda başta aşağı yenilen takım anlatılıyor, Gaziantep'in başarısına, futbolcularına, antrenörüne ilişkin tek cümle yer almıyordu. Ortada bir takımın başarısızlığı vardı

Yazının Devamı

Sevgili mesajları

14 Şubat 1999


Sevdiceğim,
Bir zamanların ve tüm zamanların en güzel kızı... Çoban Sülü'nün 50 senelik hayat arkadaşı, pusulası, çoban yıldızı... Her darbede, her arbedede sığındığım tek limanım, barınağım, sığınağım, gorunağım, 28 Şubat'tan kelli gomutanım. Göynümün paşası, gışlası, nizamiyem; Biricik sevdiceğim Nazmiyem! Dünyanın en kıymatlı goltuğundan daha kıymatlı kadını, Başganlık goltuğu bile alamaz başımdan aklımı ve silemez göynümden adını... Beni sen yarattın, ben seninle olgunlaştım, seninle erdim, sana bi defacık dahi ihanet edersem; Aha şuraya yazıyom; Namerdim!
***
Sevgilim,
46 yıl 8 ay 17 gündür hayat arkadaşım, erkeğim, eşim, beyim... Bilesin ki bundan sonra da hep senindir galbim, ruhum ve senin için en önemli şeyim, yani reyim... Ne mutlu bana ki, bunca yıldır senleyim, sensiz hayatı bilmem ki ben neyleyim? İsterse olmasın hayatta ne tek bir dikili ağacığım, ne tek bir hanım ne tek bir hamamım, sen yeter de artarsın bana Sülümanım. *** Sevgilim, Elim, ayağım, özüm, sözüm, gözüm, kulağım, kolum... Sağım, solum, benim bu hayattaki mütemmim cüzüm, seçeneksiz tek

Yazının Devamı

Orman Müsteşarı..!

13 Şubat 1999


Anasol hükümetinin Orman Bakanı Ersin Taranoğlu, Orman Bakanlığı Müsteşarlığı gibi teknik bir göreve eski Bursa Defterdarı Muzaffer Karakaş'ı müsteşar olarak atamaya kalkışmıştı... Orman Mühendisleri Odası, ormancı meslek kuruluşları ve Orman Fakültesi'nin tepkileri üzerine adı geçen kişinin ataması Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmadı. Muzaffer Karakaş, Orman Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığına getirildi.
Ve geçen hükümetin yapamadığını Ecevit hükümetinin Orman Bakanı Arif Sezer yaptı; tuttu Muzaffer Karakaş'ı vekaleten Orman Bakanlığı Müsteşarlığına getirdi.
Orman Mühendisleri Odası Başkanı Salih Sönmezışık, bugüne dek ilk kez "Ormancı" olmayan birinin bu yüksek ve kritik göreve atandığını anımsatıyor gönderdiği faks mesajında... Tabii ki o da ister istemez soruyor:
- Sayın Muzaffer Karakaş'ın acaba ne gibi yüksek yetenekleri var ki, teammüller çiğnenerek ve meslekten ormancılar atlanarak müsteşarlık görevine getirildi?..Bu soru DSP'li Orman Bakanı Arif Sezer'e de sorulmuş. Yanıtı:
- Çok baskı altındayım...
ANAP'lılar kendi güçlerinin yetmediği işleri DSP'ye yaptırıyorlar şimdi...

Yazının Devamı

Sessiz çoğunluk!..

12 Şubat 1999


Mesut Yılmaz, seçim kampanyasını dün İstanbul'da medyaya yönelik olarak düzenlediği "Basına Sunum" toplantısıyla başlattı. Lütfü Kırdar Kongre Merkezi'ndeki buluşmada Yılmaz, 18 Nisan seçiminde kullanacakları temel sloganı da açıkladı:
"ANAP, sessiz çoğunluğu partisidir..."
Salonun duvarları da boydan boya "sessiz çoğunluğun" fotoğraflarıyla donatılmıştı... Kahvede pişti oynayan vatandaşlar, etraflarına toplanmış seyreden diğer vatandaşlar, tezgah başında mal satan esnaflar, sekreter kızlar, yaşlı nineler, güleryüzlü gelinleri, oğulları, torunları vs...
Mesut Bey, "sessiz çoğunluk" hakkındaki değerlendirmelerini şöyle dile getirdi:
- Sessiz çoğunluk; üretiyor, hayat gailesi içinde yaşıyor, iş istiyor, aş istiyor, huzur istiyor. Ama sesini duyuramıyor. İşte biz bu sessiz çoğunluğun partisiyiz, onun sesiyiz. Halkımıza onları dinlediğimizi, anladığımızı söyleyeceğiz. Onların sesini duyuracağız...
Mesut Bey "sessiz çoğunluk" deyince toplantının başındaki manzarayı anımsadık... Salonda ön sıralar gazetecilere ayrılmış, geri kalanı ise ANAP'lı il ve ilçe temsilcileriyle dolu... Birtakım görevliler,

Yazının Devamı

Uçtu uçtu oto uçtu

11 Şubat 1999


İstanbul Büyükdere'deki kazıklı yoldan denize bir otomobil uçtu üç gün önce... İçinde bulunan iki genç kızla iki genç erkek boğularak can verdiler. Sabah'ın manşetinde yer alan haberde, kazaya Bedrettin Dalan döneminde yapılan kazıklı yoldaki mühendislik hatalarının yol açtığı iddia ediliyordu. Bedrettin Dalan bunun üzerine Can Ataklı'ya telefon açmış, demiş ki:
- O yolda hiçbir hata yok. Sadece kuzeye açık olduğundan sıcaklık sıfırın altına düşünce buzlanma olur. Yetkilerin bunu bilmesi ve ısı sıfırın altına da düşmeden tuzlama yapması gerekir. Şehiriçi yollar 50 kilometre sürate göre yapılmıştır. 100 - 150 km'yle giderseniz doğacak kaza yolu yapanın olmaz.
***
Konuyla ilgili dün bir dostumuz aradı... Dedi ki:
- Boğaz'da olsun diğer semtlerde olsun kazaların sık tekrarlandığı noktalar vardır. Ufak tefek önlemlerle, bu kazaların önüne geçilebilir. Örneğin o bölgelerde yolların kenarına set yapılabilir. Başka önlemler alınabilir...
Dostumuz soluklandı ve devam etti:

Yazının Devamı

Sofya'dan anılar

10 Şubat 1999


Dışişleri Bakanlığı'nda 40 yıl (1942 - 82) görev yapan emektar diplomat Nihat Dinç, mütevazı bir kitapta anılarını yayınladı... "Gönüllü Diplomat" adlı kitabın Sofya'daki izlenimlere ilişkin bölümünde Atatürk'ün Sofya günlerinden anılar da aktarıyor Nihat Bey... Okuyoruz:
"Sobranya'da o zamanlar Türk asıllı milletvekilleri etkin. Bunlar arasında Şakir Zümre, tahsil ve yetenekleriyle ön planda ve de Mustafa Kemal'in yakın arkadaşı... Mustafa Kemal otellerde kalıyor. Geceleri birlikteler. Birgün birlikte operaya gidiyorlar. "Carmen" oynuyor. Opera bitiminde otelde Mustafa Kemal'i uyku tutmuyor, Şakir Zümre'yi uyandırıyor:
- Şakir neden geri kaldığımızın bir sebebini daha anladım, bir orkestra şefi elindeki çubukla orkestraya hakim, aynı şekilde sahnede görevli olan sanatkarlar da onun işaretine uyarak aryalarını söylüyor. Ama iş bu kadarla bitmiyor; bir sahne dünyası var, dekorlar dönüyor, bunları idare eden görülmeyen eller ve de elektrik ışıkları da bu ahengin içinde. Bulgar, sanatta bu merhaleye erişmiş, biz nerelerdeyiz...
***
Yine bir gün pastanede Mustafa Kemal ve Şakir

Yazının Devamı