Almanya'da bir okurumuz internette dolaşırken, Goettingen Üniversitesi'nin web sayfasında "Discover The Turkish Armed Forces" başlıklı bir bölüm görmüş... Açıp okuyunca hayretler içinde kalmış:
- Bu başlık altında tamamen Türkiye'ye, Türk Ordusu'na, Atatürk'e hakaret ediliyor. Türk Ordusu katledici olarak gösteriliyor...
diyor gönderdiği e - mail notunda...
Konuyu Türk Tanıtma Fonu "Turkish Forum"un ilgisine sunuyoruz...
Nedir "Turkish Forum" diye sorarsanız...
Adresi:
"http://www.TurkishForum.com" olup Amerika'da kurulu gönüllü bir örgüt. Türkiye aleyhindeki propagandaya karşı dünyanın her yanında dinamik bir savaş veriyor... Diyebiliriz ki neredeyse Dışişleri Bakanlığı kadar etkin çalışıyor. Ancak maddi durumu biraz sıkıntılı. Okurlarımız Türkiye aleyhtarı her türlü dış propagandayı bu örgüte bildirebilir... Bu arada imkanları olursa gönüllerinden kopan miktarda bağışta bulunabilirler...
Meclis skandalının aktörlerinden Mustafa Kalemli milletvekilliğine adaylığını koymuyormuş.
Gazete haberine göre artık kolay kolay sokağa çıkamaz olmuş.
Geçenlerde Akmerkez'den kaçmak zorunda kalmış...
İyi olmuş... Ama koltuk skandalının tek suçlusu Kalemli mi?
Kalemli alt tarafı Meclis'in 10 - 15 milyon dolar dolandırılmasına aracılık eden kişi... Esas malı götüren Mesa ve Nurol şirketleri ne olacak?
Maliye Bakanlığı, Emlak Konut'a devleti 10 milyon dolar zararı uğrattığı gerekçesiyle dava açtı geçenlerde. Mesa ve Nurol'la ilgilenen ise yok.
Oysa öncelikle sigaya çekilmesi gerekenler Mesa ile Nurol... TBMM'de koltuk yolsuzluğunu araştırmak için kurulan Araştırma Komisyonu raporundan sadece bir tek cümle alalım... Soygunun boyutun gösterelim: "Mesa - Nurol ortaklığı Genel Kurul Salonu koltuklarının sökümü işini
Ciddi görünümlü dinci gazetede manşet:
"Yasakçının örtü itirafı"
Gazeteye göre İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Nur Serter, bir dergide, kanunların başörtüsünü yasaklamadığını itiraf etmiş, bu şekilde "Bazı kisvelerin giyilmeyeceğine dair kanunu çarpıttıklarını" ima etmiş... Resimaltında da şöyle bir ibare:
"...Başörtüsü yasağının hukuki dayanağının olmadığı yasakçılar tarafından itiraf edildi..."
Yazıda adı geçen "Atatürk'ün Öğrencileri Dergisi"ni buldurduk. Söz konusu yazıyı okuduk. Prof. Serter yazının başında gerçekten:
"Anayasamızla koruma altına alınan kıyafet kanunumuzda başını örteceksin ya da örtmeyeceksin diye bir kural yok" diyor.
Diyor ama hemen peşinden "ama" diyerek türbanın basit bir başörtüsü olmadığını kaydediyor ve neden yasaklandığını "Anayasa Mahkemesi kararlarına" dayanarak tek tek anlatıyor. Ne yasaları çarpıtma söz konusu, ne itiraf, ne de keyfi bir
İngiliz basını, eski başbakanlardan Harold Wilson'ın 1967 ve 1968'lerde Beyaz Saray'da Başkan Lyndon Johnson ile yaptığı "muhabbetleri" tefrika ediyor şu günlerde... Rivayet o ki...
Wilson, o sohbetler sırasında gözlerini Beyaz Saray'ın pembe pancurlarına dikip ve derin derin iç çekip "51'inci eyaletiniz de biz olsaydık keşke!" dermiş Johnson'a...
Wilson'ın mesai arkadaşlarınca doğrulanmayan bu iddia üzerine ünlü tabloid gazetesi Sun diyor ki:
"Neden olmasın! Geç kalmış sayılmayız! `Avrupa Birleşik Devletleri' rüyasından tez elden uyanıp hemen o an ABD'nin 51. eyaleti olalım!.. ABD'ye katılmamamız için hiçbir sebep yok. Katılmamız içinse onlarca sebep var!.." Ve sebepleri de sıralıyor Sun: * ABD'de vergiler İngiltere'den daha düşük. Mesela.. İngiltere'de yüzde 20 olan gelir vergisi oranı ABD'de yüzde 15... Üstelik Avrupa Birliği vergi oranlarını daha da yükseltmek için baskı yapıyor. *
Halkımız (en az yüzde 90 oranında) araç kullanmasını bilmiyor. Bilmediği gibi trafik kurallarına da uymuyor. Uymadığı gibi birbirine saygı da göstermiyor. Trafik "Büyük araç küçük aracı ezer" kuralına göre işliyor. Küçük araç da kompleksini yayalar üzerinde gidermeye çalışıyor. Bütün komplekslerini, stresini, fiyaka arzularını, takoz ve çekme halatını yanına alarak yola çıkan sürücü, şehirlerararası yollarda gaz pedalını "Ölmeyeee, ölmeyeee, ölmeyeee geldik" şarkısıyla topukluyor. Ve papazı buluyor. Ya da bulduruyor.
Tabii olan masumlara oluyor... Trafikte ölen ya da sakat kalanların çoğunluğunu masum insanlar oluşturuyor.
Peki bu günahsız kurbanları yasalar ve mahkemeler koruyor mu?
Ne gezer.. Yargı da maalesef onlardan yana çalışıyor.
Örnek mi? Buyrun...
Radikal Gazetesi spor muhabiri Lütfü Özel anlatıyor:
- 1991 yılında Sezer firmasına ait bir otobüsle Çorum'a gidiyorduk. Şoförümüz Sungurlu
Uğur Mumcu'yu ölümünün 6'ıncı yıldönümünde her zamanki gibi hatta daha da çok takdir ve saygıyla anıyoruz. Türkiye'yi bugünlere getiren uğursuzlukları durup dinlenmeden yazdığı, ülkesini ve halkını uyarmak için canını dişine taktığı... Ve gerçekleri anlatmayı kendi yaşamından daha önemli saydığı için...
Uğur Mumcu bugün yazıları, sözleri, düşünceleriyle yaşıyor... Türkiye bugün de aynı bayağılığın, caniliğin, çetelerin, yalanın, talanın, hırsızlığın pençesinde yaşadığı için... Uğur Mumcu'nun dün söyledikleri bugün geçerliğini koruyor. Örneğin 28 Mayıs 1978'de yazdığı yazıdan bir pasaj:
"Milliyetçiliği ve Atatürkçülüğü sömürdükleri yetmedi. Şimdi de "bayrak" edebiyatına başladılar. Sanki Türk Bayrağı bu efendilerin tapulu mallarıdır! Hangi onurlu kavgada Türk bayrağını yüce doruklara çektiler?.. Kurtuluş Savaşı'nda Mustafa Kemal'in dalgalandırdığı Türk bayrağına, siyaset sahnesine çok yıldızlı Amerikan bayrağı önünde Johnson ile kolkola çektirdiği fotoğrafları dağıtarak fırlayan Demirel mi sahip çıkacak?.. Sen bayrağını Türkiye'deki Amerikan üslerine
UPİ ajansı abonelerine 14 Ocak 1999 günü şu haberi geçti:
"Washington - ABD yetkilileri, Pentagon'un, Kuzey Irak'taki hava savunma üslerine karşı büyük bir bombardıman kampanyası planladığını bildirdiler. Bilindiği gibi bu üslerden Amerikan uçaklarına karşı üç gün üstüste ateş açıldı.. Yetkililer bombardımanın Ramazan bayramından hemen sonra başlayabileceğini eklediler..."
Bu bombardımanın haklı bir gerekçesi var mı?
Newyork'taki Uluslararası Eylem Merkezi'nin (İnternational Action Center) web sayfasını (www.iacenter.org) açar ve şöyle bir gözden geçirirseniz... Bu Merkez'in koordinatörü Sara Flounders'in şu sözlerini okuyabilirsiniz:
- Uçuşa kapalı bölge ABD ve İngiltere'nin yapay icadıdır. Birleşmiş Milletler veya benzeri bir uluslararası organın izniyle kurulmamıştır. Bu yüzden Birleşmiş Milletler beyannamesi ve uluslararası hukuka aykırıdır. Bu bölge üzerinde uçuş yapmak bir savaş eylemidir. Irak'ın hava sahası egemenliğini açıkça ihlal etmektir. ABD sonuçta Irak'ın kendi
Galatasaray geçen pazar günü Antalya'da Borussia Dortmund'la, önceki akşam İstanbul'da Feyenoord'la oynadı. Bu maçlarda ortaya bir kupa konulmuştu: "Gazi Kupası"... Gazi denilince çoğu kişi turnuvanın Mustafa Kemal adına düzenlendiğini düşündü. Ne var ki maçları nakleden spikerler turnuvanın "Gazi" adlı bir firma tarafından düzenlendiğini belirtti de durum aydınlandı. Peki bu gazi firması ne iş yapar, ne üretir, ne satar? Ne televizyon spikerleri, ne gazetelerin spor sayfaları bu konuya ilişkin tek satır laf etmediler. Meraklanıp soruşturduk. Meğer bu "Gazi" firması Almanya merkezliymiş. Beyaz peynir ve kaşar ile yoğurt ve ayran üretip satarmış. Reklamlarında sürekli Türk futbolcuları ve Türk Milli Takımını kullanır, zaman zaman Almanya'daki Türk sporcularına (genellikle boksörlere) sponsorluk yapar, bu şekilde gurbetçi Türklerle sıcak bir diyaloğu sürdürürmüş. Son zamanlarda Almanların Metro gibi büyük mağazalarına girmeyi başarmış, Alman müşteriye de hitap ediyormuş artık.
Hangi becerikli Türk işadamının eseri bu Gazi firması diye sorarsanız...
Efendim