Akşam gazetesinde bir küçük haber..
"Tayyip Erdoğan, Avcılar Hospital'ın açılışını yapmaya 155 bin marklık (28 milyar lira) Mersedes'le gitti..."
Gazete, 99 model Mercedes'in Erdoğan'ın şahsına ait olduğunu yazıyor.
Tabii zenginin arabası züğürtlerin çenesini yoruyor.
Bu kadar parası vardı da daha önce neden altında Mersedesi yoktu?
Geriye doğru dönüp duruma bakalım...
1994 yılı Şubat ayında RP il Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada.. Tayyip Erdoğan'ın mal varlığı şöyle sıralanıyor:
1995 yılı Aralık ayında yapılan seçimlerden sonra Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller, Anavatan ve Doğru Yol partilerini nikahlayarak "Anayol" koalisyonunu kurmuşlardı.
Mesut Yılmaz'ın Tedaş, Tofaş ve Mal Varlığı dosyalarını gündeme getirmesi sonucu Anayol koalisyonu 3 ayda bozuldu.
Tansu Çiller gitti, RP ile Refahyol'u kurdu.
ANAP Tansu'ya yüklendi. Ama oyları Tansu'yu Yüce Divan'a g"türmeye yetmedi.
Refahyol 1 yıl içinde sıfırı tüketti.
28 Şubat süreci.. Asker zorlaması... Derken Refahyol düştü.
Bu zorlama Mesut Yılmaz'ı iktidara getirdi.
İtalya'ya uyguladığımız (ve arasına zaman zaman ilkel görüntüler eklediğimiz) ekonomik boykot bu alandaki ilk büyük eylememiz mi? Hayır... Geçmişte Avusturya'ya uygulanan bir "Fes boykotu" var ki, bugünkü boykot yanında küçücük kalır. İstanbul Ansiklopedisi'nin "Fes" bahsinde Zafer Toprak'ın satırlarını okuyalım:
"... Bosna - Hersek 1878 Berlin Kongresi'nde Avusturya yönetimine geçmiştir. Ancak yine de Osmanlı toprağı gözüküyordu. II. Meşrutiyet'in ilanı (1908) üzerine bu yörelerin Osmanlı Mecilisi'nde temsil edileceği kaygısıyla 5 Ekim 1908'de Avusturya bu toprakları ilhak kararı aldı. Aynı gün Bulgaristan da tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti.
Osmanlı Devleti bu oldu - bittiler karşısında savaşacak durumda değildi. Balkanlar'daki bu gelişmeler üzerine 6 Ekim akşamı Avusturya'ya karşı gösteriler başladı. Olay kısa sürede dinci, Abdülhamid yanlısı bir boyut kazandı. İttihat ve Terakki gelişmelere hakim olabilmek için Avusturya mallarına karşı bir boykot örgütledi. 8 Ekim günü duvarlar "Avusturya emteasını almayınız" yazılı afişlerle donatıldı. Halk
Atatürkçü ve laik işadamları örgütü USİAD (Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği) 1999 yılı için bir Atatürk ajandası bastırmış. Atatürk'e ilişkin anılarla dolu bu ajandada İsmet Bozdağ'ın "Bir altın tabaka hikayesi" de yer alıyor. Özetleyerek aktaralım...
Atatürk bir gece masada yakın dostlarıyla birliktedir. Sohbet arasında Sofya'dan tanıdığı Şakir'in (Zümre) kendisine altınlı pırlantalı bir tütün tabakası getirdiğini anlatır:
- Bayağı pahalı birşey, işleri iyi gidiyor anlaşılan...
Nuri Conker bu sözler üzerine kıs kıs güler:
- İşleri iyi gidiyor ne demek, karun oldu karun...
Mustafa Kemal bir arkadaşın öteki arkadaşa söz atmasına sinirlenir:
- O da ne demek?
Enflasyon köpek yavrusu gibi havlayacak.
- Özelleştirmede istediğimiz adımı atabilirsek, o zaman görün. Bakın, size enflasyona yapacağımı söyleyeyim. Özelleştirmede amacımıza ulaşabilirsek, enflasyon canavarı küçük köpek gibi havlaya havlaya gidecek.
- Enflasyon 1997 sonuna kadar yükselecek, ama yüzde 100'ü geçmeyecek. Canavarı 1998'de ensesinden tutup aşağıya çekeceğim.
Bu sözlerin kime ait olduğunu anımsıyorsunuz: Purodan ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Güneş Taner'e... Taner 1997 yılı sonunda enflasyonu yüzde 100'e yükseltmiş, bu yılın sonuna kadar yüzde 50'ye indireceğine söz vermişti.
Güneş Bey enflasyonu (tüketici endeksine göre Ekim ayında) yüzde 76,6'da bıraktı gitti.
Zaten yüzde 78'de almıştı. Bir buçuk yılda 1,4 puan indirmiş oldu.
Canavarı güldürdü...
İtalyan firmalarıyla uzak - yakın ilişkisi olmamasına rağmen "Apo krizinden önce" İtalyanca çağrışımlı markalarla iş yapan firmalardan söz etmiştik dün... Zamanında tüketiciyi "İtalyan malı satıyoruz" diye kandıran bu firmalar, şimdi verdikleri boy boy ilanlarda "Öz be öz Türk firmasıyız!" diye dil döküyorlar... Neye niyet, neye kısmet!..
Peki tüketiciyi yanıltan bu firmalara karşı alınmış (veya alınması düşünülen) önlem var mı?.. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Mehmet Yıldırım'a soruyoruz. Diyor ki Mehmet Bey:
- Hayır, biz herhangi bir önlem almadık. Çünkü bu tür firmalar fason çalışırlar, bizde kayıtları yoktur.
- Ancak büyük çaplı üretim yapan kimi firmaların da İtalyanca çağrışımlı markalarla tüketiciyi aldattıkları anlaşıldı...
- Bakın, bu konuda fazla detaya girdiğinizde ülke ekonomisine de zarar verirsiniz. Ve bizzat İtalyanlara iyilik yapmış olursunuz.
- Nasıl yani?..
- İtalyanca
Hükümeti düşürmenin sırası mıydı?.. Deniz Baykal'ın yaptığı da iş mi?.. Şunun şurasında seçime 5 ay zaman kalmış... Mesut Bey götürseydi hükümeti seçime kadar... Şeklindeki konuşmalara yanıt olarak Prof. Onur Kumbaracıbaşı şu kısa öyküyü anlattı:
"...Efendim bir tarihte otobüsle Ankara'dan İstanbul'a gidiyoruz. Önde oturmaktayız. Bolu'da mola verip yeniden yola çıktıktan sonra şoförde bir gariplik gördük. Araba sağa sola yalpalıyor. Şoför direksiyona zor hakim oluyor. Sorduk:
- Usta molada biraz alkol aldın galiba?
- Biraz parlattık, demez mi?..
Bu durumda ne yaparsınız? Şoföre "Hemen bırak direksiyonu" mu dersiniz? Yoksa "Şunun şurasında iki saatlik yol kaldı, bırakalım götürsün" mü?.."
***
ANAP'la DYP birbirini akladı diye kızıyoruz... CHP'nin Türkbank ihalesinde yapılan yolsuzluğu görmezden gelerek Mesut Yılmaz'ı aklaması aynı anlama gelmeyecek miydi?..
Turizm eski Bakanı Abdülkadir Ateş, önceki akşam evinin yakındaki tavukçuya gitti. Kapıdan içeri adımını atar atmaz tavukçu heyecanla seslendi;
- Ben de fellik fellik sizi arıyordum efendim, tam zamanında geldiniz vallahi.
- Hayrola, birşey mi var, birşey mi oldu?..
Tavukçu, siparişin ne olduğunu bile sormadan ne olduğunu söyledi:
- Malvarlığı komisyonlarında ANAP'lılarla DYP'liler birbirlerinin liderlerini aklamışlar diye duydum, bu haber doğru mu efendim?
Ateş'in ağzından "Evet, doğru" yanıtı çıkar çıkmaz, tavukçu bir eyvaaahh çekti ki, o kadar olur.
- Eyvaaahhh efendim, ben yandım şimdi?