Okurumuz Aslı Özmen'in başına geleni, bütçeyi ancak "kredi kartları"yla doğrultan "kredisever" okurlarımızın dikkatine sunuyoruz... Aslı Hanım geçenlerde işyerinde öğle yemeğine inmiş. Yemek sonrası odasına, işinin başına dönmüş ki... Bir telefon:
- Alo Aslı Hanım?..
- Buyrun?..
- Ben Üsküdar Yapı Kredi'den Mustafa. Sanırım kredi kartınız çalınmış. Adınıza bankamatikten nakit çekmeye çalışan bir şahsı yakaladık. Acilen buraya gelmeniz gerekiyor. Bu arada şifrenizi söylerseniz kartınızı hemen iptal edebilirim... Aslı Hanım, o telaş içinde önce çantasını hızla karıştırıp kredi kartını da bulamayınca... Banka görevlisi "Mustafa Bey'e" çok teşekkür edip şifresini söylemiş. Sonra da "acilen" bir taksiye atlayıp çağrıldığı banka şubesinin yolunu tutmuş... 10 dakika sonra bankadaki diyalog:
- Mustafa Bey'le görüşmek istiyorum.
- Pardon?..
- Mustafa Bey?..
Haldun Ertem dostumuz İngiltere'den yazdığı notta pratik bir siyasi öneride bulunuyor. Okuyunca beğeneceğinizi ve benimseyeceğinizi umuyoruz. Bakınız Haldun Ertem ne diyor:
"Erken seçim bize özgü demokrasinin en önemli özelliklerinden biri...
Her seçimden az sonra, genellikle Meclis'e giremeyen veya seçimlerden beklediği sonucu alamayan partiler erken seçim istemeye başlarlar...
Gerekçe ise çoğu kez şudur: "Parlamento tıkandı..."
Madem durum böyle, o zaman gelin Anayasa'yı değiştirelim ve her yıl parlamentonun üçte birini yenileyecek seçim yapalım.
Yenilenecek üyeler şunlar olsun:
1) Meclis'e gidip memleket sorunları üzerine kafa yormak yerine lüks otellerin barında kafa çekmeyi tercih eden devamsız milletvekilleri...
Darphane'den ziyaretimize 4 işçi geldi dün...
- Hayrola arkadaşlar?
- Genel Müdürümüz görevden alındı...
- Yok canım...
- Evet 30 Ekim tarihli bir yazıyla gerekçe göstermeden görevden aldılar...
Bizim sevimli laz... Okul arkadaşımız Raif Bakova 3 yıl önce İstanbul Kambiyo Müdürlüğü'nden Darphane Müdürlüğü'ne atanmıştı. Çalışmadan duramayan, zeki, konularına hakim bu delikanlı adam, 30 yıldır Maliye ve Hazine bünyesindeki görevlerde çalışır. 30 yıldır hakkında olumsuz tek söz duyulmamıştır... Biz bunları düşünürken işçiler sözü aldı:
- Abi ben 15 yıldır Darphane'de çalışıyorum. Raif Bey kadar işçiyle yakınlaşmış, kurumu her yönden ileri götürme amacında bir genel müdür tanımadım. Hepsinin ötesinde... Devlete ve çalışana hizmet etmekten başka kusuru olmayan bir genel müdürün bu şekilde görevden alınmasını hazmedemiyoruz... Raif Bakova neden görevden
Herşey kötü gidiyor zannediyoruz ama o kadar da değil... Bakmayın her önüne gelenin önümüze bir fatura uzattığına... Biz de Dünya'dan alacaklıyız. Alacaklarımızı vermeyebilirler ama alacaklı olmanın gururunu yaşamamızı önleyemezler. Ayrıca zorla almasını da biliriz. Yedi düvelden alacaklı olmanın keyfini yaşarken dökümünü de aziz okurlarımıza sunalım. Bakın kimden ne alacağımız var:
Rusya'dan : APO
Almanya'dan: Metin Kaplan Fransa'dan: Alaaddin Çakıcı İtalya'dan: M. Ali Ağca Bulgaristan'dan: Kürşat Yılmaz Amerika'dan: Ayşegül Nadir, Halil Bezmen İngiltere'den: Nurettin Güven... Daha sayalım mı? Yetmez mi? Dünkü gazetelerde bir haber: "Dağlardan toplanan mantar zehirliyor..."
Zeytinburnu'ndan Nafiz:
...Rüyamda iş hayatına atılmaya karar veriyorum. Bu amaçla bir bankanın kredi bölümüne başvurup "Bana 100 milyon dolar kredi açabilir misiniz lütfen?" diyorum.
Görevli memur, "Bu kadar yüklü meblağ için Genel Müdür'le konuşmanız gerekir" deyip bana bir randevu ayarlıyor.
Ertesi gün tekrar bankaya gidiyorum. Genel Müdür çok sıcak karşılıyor... "Hoşgeldiniz Nafiz Bey" diyor, "Duyduğuma göre bankamızdan 100 milyon dolar kredi istiyormuşsunuz. Peki teminatınız var mı?.." Bir an duraklıyorum. "Ehem... Öhem..." diyerek gırtlağımı temizledikten sonra "Teminatımız, delikanlılığımızdır" diyorum. "Tüm arkadaşlara sorun, benim ne kadar namuslu ve sözüne güvenilir biri olduğumu söyleceklerdir. Bugüne dek kimseye borç takmamışımdır..." Tepeden aşağı şöyle bir süzüyor beni Müdür: "Hımm" diyor. "Diyelim ki krediyi verdik. Ne şekilde değerlendireceksin onu?.." "Pekmez fabrikası
Kadın ve Aile ile ilgili Devlet Bakanlığı "Milli aile" tanımı üzerinde çalışıyormuş. Bir dostumuz da konuyla ilgilenmiş; Türkiye'ye özgü "milli aile" tanımı üzerinde çalışarak aşağıdaki profili çıkarmış. Okuyalım:
* Etli yemek yemez, etliye sütlüye karışmaz.
* Gözlerini kapar, vazifesini yapar. Kim olursa olsun devlet büyüklerine tapar.
* Ramazan'da oruç tutar, kalan aylarda aç gezer.
* Hükümet programıyla ilgilenmez, televizyon programlarından gözünü ayırmaz.
* Devletin neden yağmalandığını, çetelerin neden yargılanmadığını, zenginlerin neden vergi vermediğini dert etmez. Yaradana şükreder. Arasıra kaderine küfreder.
* Kendi ailesinin namusuna toz kondurmaz, fırsatını bulunca başkasını hiç kaçırmaz.
Rusya'da toplumsal çürümeyi görmek için uzağa gitmeye gerek yok, trafik polislerini izleyerek çürümenin hangi düzeye ulaştığını görebilirsiniz, diyor Amerikalı gazeteci Paul Quinn Judge... Kuytu köşe başlarında pusuya yatıp avlarını bekleyen Rus trafikçiler:
- Lastiklerin kabak, ehliyetinin kabı kirli, 60 kilometrelik hız limitini aştın, gibi gerekçelerle sürücünün ehliyetini almaya kalkışıyorlar, pazarlık sonucu birkaç ruble rüşvetle işi kapatıyorlarmış. Bu polisler sorulduğunda açık açık:
- Ne yapalım 200 dolar aylıkla evi geçindiremiyoruz, diyerek savunuyorlarmış kendilerini.
Bir de fıkra türemiş bu dramatik manzaradan...
Rus trafik memuru yolda kendi halinde giden bir aracı çevirmiş:
- Ehliyet, ruhsat lütfen..
- Ne hata aptım, diye sormuş sürücü...
İstanbul Valiliği Cumhuriyet Bayramlarında bir davet veriyor, bu davetin en mutlu topluluğunu Cumhuriyet'e emeği geçmiş eski nesiller... Emekli valiler, eski bakanlar, emekli generaller, emekli büyükelçiler oluşturuyor. Bir emekli büyükelçinin geçen yıl bu davet için Amerika'dan kalkıp İstanbul'a geldiğini biliyoruz. Ve dün o Büyükelçi'den hüzünlü bir mesaj alıyoruz:
- 17 yıl önce emekli oldum, diyor Büyükelçi, 17 yıldır bu davetlere hiç aksatmadan giderim. Biz cumhuriyet nesliyiz. Yurt dışında yıllarca Cumhurbaşkanı'nı temsil ettik. O yüzden bu davetin bizce apayrı bir anlamı vardır. Ama bu yıl ne oldu biliyor musunuz? - Ne oldu? - Biz emekli büyükelçiler Valiliğin resepsiyonuna davet edilmedik. Valiliğe telefon açtım. Karşıma çıkan kişi bu yıl davetli sayısında kısıtlamaya gidildiğini söyledi. Doğrusu o an ağlamaklı oldum... Bu ayıp karşısında ağlamaklı olmamak olası mı? Ünlü İngiliz hazır giyim markası Marks & Spencer'in