Öğretmen gerçeği...

24 Kasım 1998

       Bugün 24 Kasım... Öğretmenler Günü... 1980 öncesinde öğretmenlere ithaf edilmiş özel bir "gün" yoktu. Bu armağanı onlara, 200 bin üyeli meslek örgütlerini kapatıp binlerce eğitimciyi cezaevine (ve sürgüne) yollayan 12 Eylül yönetimi verdi... O günden bu yana 24 Kasım'larda öğretmenler "hiç olmazsa bir günlüğüne" el üstünde tutuluyor, bu vesileyle dertlerini anlatma fırsatı buluyorlar!.. İşte dün, yine bir 24 Kasım öncesi Eğitim - Sen yöneticilerinden Alaaddin Dinçer'in bize anlattıkları:
       - Kimseler farkında değil ama ülkemizde değişik türde bir "beyin göçü" yaşanıyor. Öğretmenlerimizin en verimli çağlarında emekliye ayrılmalarıyla ortaya çıkan değişik türde bir "beyin göçü..." Öylesine bir kopuş ki bu, eğitim emekçilerinin emeklilik yaş ortalaması "45"e kadar düştü. Geçtiğimiz yaz döneminde emeklilik için başvuran öğretmen sayısı, ülke genelinde 20 bin, İstanbul'da ise 2 bindir. Bu hızla giderse (taşrada değil, dikkat edin;) İstanbul'da halen 8 bin 800 olan öğretmen açığının katlanarak büyüyeceğini kestirmek hiç de zor değil.
      - Peki neden genç yaşta

Yazının Devamı

Kırşehir'i tanıyalım

22 Kasım 1998

       Kırşehirli gazeteci Mehmet Atılgan, doğup büyüdüğü şehrin "kitabını" yazmış; bize de göndermiş... "Yaşanmış espriler" adını verdiği bölümde "Bunları biliyor muydunuz?" deyip kentten ilginç yaşam kesitleri sunuyor Atılgan... Okuyalım...
       * Bir Kırşehirli hemşerimizin kasetçiye gittiğinde espri olarak kendi adını söyleyip "Bu sanatçının son kaseti çıktı mı?" diye sorduğunu, kasetçinin de "Abi takip edemiyoruz ki, hergün bir şerefsiz, sanatçıyım diye ortaya çıkıyor" dediğini...
       * Vilayet binasında telefon hatlarının bakımını yapan görevlinin direkt hatla konuşma yapmak için araya giren Vali'ye "Çık aradan hemşerim" diye fırça attığını...
       * Kendisinden resmi bir iş için 12 resim istenen bir Kırşehirli'nin, "Şu an yanımda 6 tane var" demesi üzerine görevlinin, "Onları ver; 6 tane de arkadan getirirsin" dediğini, hemşerimizin de enseden 6 resim çektirip götürdüğünü...
       * Bir İl Genel Meclisi üyesinin kendi adına bastırdığı kartvizitleri herkese dağıttığını, hatta bir milletvekiline de

Yazının Devamı

Alemsin D'allema

21 Kasım 1998

       İtalyan Başbakanı D'allema alem adam... Şu yaptığı teklifteki ciddiyete bakın:
      - Ben Galatasaray - Juventus maçına geleyim. Başbakanınız Mesut Yılmaz da nasıl olsa maça gelir. Orada Yılmaz'la Apo meselesini etraflıca konuşuruz...       İyi mi? İki Başbakan iki ülkeyi sarsan olayı stadyumda maç arasında konuşacak...       Peki ne diyecek D'allema (İki l kasten yazılmıştır) maçta Mesut Yılmaz'a:       - Maçı verin, Apo'yu verelim! mi?..       Neyse... Mesut Yılmaz'ın bu teklifi reddedip "Gelsin Ankara'da konuşalım" demesi çok yerinde oldu. Gerçi Mesut Bey'in staddaki görüşmeyi devlet ciddiyetinden çok maç seyretmenin keyfini kaçıracağı için reddetmiş olması büyük ihtimaldir ama...        Olsun... Sonuçta iyi yapmış...       DTP İstanbul Milletvekili Cefi Kamhi, Türkbank ihalesindeki garip çabalarıyla ilgili yazımıza bir yanıt gönderdi. Özetle diyor

Yazının Devamı

Sanatsal açıklama!

20 Kasım 1998

       Mimar Sinan Üniversitesi'nin binalarına asılan "Cumhuriyetin 75'inci yılını kutlama pankartları"nın alelade şeyler olduğunu yazmış, halen bini aşkın güzel sanatlar öğrencisini bünyesinde barındıran bu okulun böyle bir fırsatı zarif sanat eserleriyle değerlendirmesi gerektiğini kaydetmiştik.
       MSÜ Rektör Vekili Profesör İsmet Vildan Alptekin'den dün konuyla ilgili bir açıklama aldık. Hoştu (!) açıklama... Birlikte okuyalım...
      "...17 Kasım 1998 tarihli Milliyet gazetesinin Açık Pencere köşenizdeki `Şimdi Değilse Ne Zaman' başlıklı, üniversitemizle ilişki kurulmadan hazırlanan yazınızı üzüntüyle okumuş bulunuyoruz.       Gelişigüzel alınmış bir fotoğrafın örnek olarak yer verildiği yazıda, `Cumhuriyetimizin 75'inci Yılı Kutlu Olsun' afişinin üniversitemize yakışır düzeyde olmadığı vurgulanmaktadır.       Cumhuriyetimizin kuruluşunun 75'inci yıldönümü nedeniyle üniversitemizin ilgili birimleri tarafından özenle hazırlanan afişler kimliği belirlenemeyen kişilerce yok edilmiştir. Zamanın kısıtlı olması nedeniyle

Yazının Devamı

Ölçüyü kaçırmadan!

19 Kasım 1998

      Abdullah Öcalan'ın iadesi için milletçe haklı bir istek... İtalya'nın aldığı tavırla ilgili haklı bir tepki gösteriyoruz. Basınımız da ortak bir ruh ve bilinç yaratılmasına katkıda bulunuyor... İyi güzel... Ancak bu heyecan eğer tahrike dönüşürse işte o kötü... İstanbul'da en az 1 milyon Kürt vatandaşın yaşadığı tahmin ediliyor. PKK yandaşı gösterilere ise çok çok 100 - 200 kişi katılıyor... Toplumun birlikteliği adına çok olumlu bir tablo ortaya çıkıyor... Bu tabloyu bozacak tahriklere karşı uyanık ve dikkatli olmak zorundayız... Kendi kendimizi daha fazla tahrik etmenin bir yararı yok... Önemli olan sesimizi İtalya'ya ve Dünya'ya duyurmak.
       Haklı olmak yetmez.. Haklı olduğumuzu anlatmak zorundayız da...
       Doktor Ergun Sümer'in dün anımsattığı gibi:
      - Şu günlerde en olumlu girişim İtalyan ve dünya basınına verilecek ilanlarla PKK'nın vahşetini İtalyan ve dünya kamuoyuna anlatmak olacaktır...
       Sayın okurumuza katılıyoruz... Böyle bir organizasyon için kolları sıvamak, şu sırada en

Yazının Devamı

Gensoru günleri

18 Kasım 1998

      Abdullah Öcalan'ın yakalanması üzerine CHP'nin Mesut Yılmaz hakkındaki gensorusu "Şimdi sırası mı?" sorusuna dönüştü. Kimileri gensorunun Apo'nun iade sürecini olumsuz etkileyeceğini düşünüyor. Kimileri Mesutçu... Neredeyse:
      - Canım adam Apo'yu yakaladı, Türkbank'ı şavullemiş çok mu? havasındalar...
       Konuyu dün CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Onur Kumbaracıbaşı ile konuştuk:
      - CHP'nin gensoruyu geri alması olası mı Hocam?
       - Asla... Zaten gensoru sadece Türkbank'la ilgili değil. Birikmiş birkaç olayı birden kapsıyor. Mesela Eyüp Aşık'ın Çakıcı'yla konuşmasını içeren kaset meydana çıktığında Başbakan Amerika'daydı. "Ben bunu biliyorum" dedi. "Açıklama yapacağım" dedi. O gün bugün ne bildiğini açıklamadı. Eyüp Aşık'ın istifasını durdurmadığına göre onun suçsuzluğuna inanmıyor. Eyüp Aşık hakkında yataklıktan dava açıldığına göre Başbakan'ın da bulaştığı önemli bir olay söz konusu...
      - Gensoruya başka hangi olaylar dahil?..
  

Yazının Devamı

Teçhizatlı muhabir!

17 Kasım 1998

      Abdullah Öcalan'ın yakalanması üzerine gözler Roma'ya çevrilmişken... "Şok haber" Metris Cezaevi'nden geldi: Susurluk davası sanığı, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz önderliğinde bir grup tutuklu, "bir başka koğuşta yatmakta olan" bir İtalyan tutukluyu rehin aldı.
       Haberi ATV'de izliyoruz... Haber spikeri Erhan Ertürk, "Metris'e" bağlanıyor... Eylemci grubun lideri Yaşar Öz, cep telefonuyla bildiriyor:
      - İtalya'nın tavrı bizi yürekten yaraladı, bu eylemi yapmak zorunda bıraktı...
       Siyasi ve sıradan tutukluların cezaevine bir toplu iğne sokmaları bazen mesele haline gelirken... Bazıları cep telefonu dahi kullanabiliyor. Bu nasıl oluyor?..
       Bayrampaşa Cezaevi eski Savcısı Necati Özdemir'e soruyoruz:
      - Siyasi ve sıradan tutukluların da cep telefonları var mıdır acaba?..
       - Gariplerin nereden cep telefonu olacak. Telefonun kendisi para, içeri sokması ayrı para... İçeri cep telefonunu sokmak için bir

Yazının Devamı

Ayarsız saat!..

8 Kasım 1998

       Yaz saati - kış saati ayarlamasının elektrik tasarrufu sağladığını zannediyoruz. Ancak... Bu konuyu uzun uzadıya inceleyen "Elektrik" öğretmeni İlker Kınacı'ya sorarsanız fena halde yanılıyoruz. Kınacı diyor ki:
       - Yazları "ileri saat" uygulamasıyla birkaç trilyon tasarruf ediyoruz ama yerküre üzerindeki konumumuzu düşünmeden yaptığımız bir "hesap hatası" sonucu kış önceleri saatleri "geri" almak yoluyla misliyle zarar ediyoruz.
      - Nedir o hesap hatası?
       - Yıllarca önce ileri ve geri saat uygulamasına ilk başladığımız dönemde "1 saatlik" bir ayar yanlışı yapmışız. Sonucunu çarpıcı bir örnekle izah edeyim: Gündüzün en kısa sürdüğü tarih olan 21 Aralık'ta Almanya'da 08.25'te gün doğar, 16.16'da da batar. Yani Almanya "7 saat 50 dakika" güneş görür. Almanlar, saatleri "1 saat geri" alıp güneşi mesai saatlerine oturtmuşlar. Biz ne yapıyoruz peki? "Onlar geri aldı" diye geri alıyoruz saati. Güneşin ülkemiz üzerindeki seyrine değil, Avrupa'nın saatleri ileri - geri alışına takılmışız çünkü... Örneğin Ankara'da 07.00'de gün

Yazının Devamı