"Kapıdan Kovsalar da..." meslektaşımız Tuğrul Sarıtaş'ın bugünlerde piyasaya çıkan ilk kitabının adı... 25 yılı aşkın meslek yaşamında başından geçen kimi komik, kimi trajik, kimi ise traji - komik olayları derlemiş. İşte bunlardan bir tanesi...
Tuğrul o tarihlerde Günaydın gazetesinde polis muhabiri olarak çalışmaktadır. Nöbetçi olduğu bir gece, polis telsizinden hastanenin birinden bebek çalındığını öğrenir. Hemen fotoğraf makinesini kapar, hastaneye koşar. Olayın olduğu odaya girer, bebeği çalınan anne ile bebeklerini çaldırdıkları için servisin doktor ve hemşireleriyle tartışmakta olan babanın fotoğraflarını çekmeye başlar. Fotoğraflarının çekildiğini gören odadakiler, bu duruma müthiş sinirlenirler; "Ver o filmi" diye arkadaşımızın üzerine yürürler. Tuğrul önde, bebeğin yakınları, doktorlar ve hemşireler arkada, müthiş bir kovalamaca başlar hastanenin koridorlarında... Gerisini Tuğrul'un kaleminden aktarıyoruz:
...Merdiven basamaklarını üçer dörder atlıyorum. Baktım, adamlar ısrarla peşimden geliyor. Tam bu sırada üzerinde (Morg) yazan bir oda gördüm ve
Bir hanımefendiyi akşam yemeğine götürdünüz... Ancak daha başında onunla bir daha yemeğe çıkmamaya karar verdiniz. Bu yemeğin son buluşma olduğunu anlatmak için neler yaparsınız...
Bu konuda deneyli bir çapkın aşağıdaki tavsiyeleri sıralıyor:
* Garsona ısmarladığınız yemeğin fiyatını sorun. Verdiği yanıttan hemen sonra "Yahu burası amma da kazıkmış" diye mırıldanın.
* Garson siparişleri almaya gittiğinde karşınızdaki hanımefendiye: "Burasının bu kadar pahalı olduğunu bilseydim gelmezdim" deyin.
* Hemen peşinden kendisine "Yanında kaç para var?" diye sorun.
* Yemekte ara sıra çatalınızı hanımefendinin tabağına daldırıp lokmayı ağzınıza atın.
* Birisi tabağınızdan lokmanızı kapacak gibi iki elinizdeki çatal ve bıçakla tabağınızı korumaya alın.
Özelleştirmelerin çoktandır yağma ve talana dönüştüğünü tekrarlamaya gerek yok. Ancak oyunun artık ne kadar açık oynandığına ilişkin bir örnek umarız sizi de ilgilendirecektir. Tek Gıda İş Sendikası'nın verdiği bilgiye göre...
Resmi Gazete'nin 15 Eylül 1998 tarihli sayısında bir ilan yayımlanıyor. Bu ilana göre... Tokat Sigara Fabrikası'nın en az yüzde 50 hissesi satışa çıkarılmış, bu hisseler için ORTAK aranıyor.
İlanın 4'üncü maddesi:
"Ortak girişimcinin sigara üretimi ve dağıtımı konusunda tecrübesi, değişik ülkelerde yatırımı ve fabrikaları bulunması, mali yönden güçlü bir firma olması tercih nedeni olacaktır..."
Bu koşulları taşıyan yerli bir firma var mı peki?.. Hayır yok!.. Açıkça "Yabancı ortak arıyoruz" diyemedikleri için madde bu şekilde düzenlenmiş...
Diyelim satış bu koşullarla gerçekleşti ve Tokat Sigara Fabrikası'na yabancı bir firma ortak oldu... Üreteceği sigara ne olacak?.. Ne ölçüde yerli tütün kullanacak?.. Bu
Türkiye - Finlandiya milli maçı hüsranla bitti. Ancak snuç sürpriz sayılmamalı. Takımımız Almanya maçında da iyi oynamamıştı. Gazeteci ve yorumcular skora bakıp takımı övgü yağmuruna tuttular. Bu defa şansımız skora yansımadı. Fark bundan ibaret.
Gelelim Cihan Demirci arkadaşımızın isabetli bir tespitine:
- Kazandığımız maçlardan sonra dakikalarca golleri gösterip, dakikalarca maçın yorumunu yapan ve galibiyetlerin suyunu çıkaranlar yenildiğimiz maçların sonrasında yayını hemen apar - topar bitirerek, yenilgilerimiz üzerine yoruma bile gerek görmüyorlar...
İşte son Finlandiya maçında da bu durumu yaşadık. Yenildik ve hemen yayını bitirip reklamlara daldık. Bu bizim milletçe bir hastalığımız. Yenilgilerin, başarısızlıkların, hataların, yanlışların üstüne gitmedikçe onları örtüp kapattıkça sporda da, diğer alanlarda da hep yerimizde sayacağız, bunu iyi bilelim!..
Mühendis okurumuz Galip Özge Arbak, "Dünyanın en kısa kitapları" dizisine yeni ekler yaparak Açık Pencere
Pamukkale'den Şakir:
...Rüyamda az gidiyor uz gidiyor, dere tepe düz gidiyor, ormanlık bir bölgeye geldiğimde Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'le karşılaşıyorum. Selamlaşıyoruz...
Cücelerden somurtkan olanı şalvarımı çekip:
- Abi bilmem farkında mısın, son zamanlarda ormanı haydutlar işgal etmeye başladı, diyor, gelen geçenden haraç toplayıp insanları tedirgin ediyorlar. Acil önlem almazsak huzurumuz iyice bozulacak... Somurtkan kafasını okşuyorum: - Merak etme yavrum, orman kanunlarını kimse çiğneyemez. Çiğneyen olursa er geç adalete hesap vermek zorunda kalır diyorum. Araya bilgiç olanı giriyor: - İyi de, kanunlar uygulanamıyor ki, diyor, kanun yapanların bazısı kendi yaptıkları kanunları çiğnerse nasıl uygulansın?.. Düşünceli olanı konuşuyor bu kez: - Bence tek çözüm
Kuşadası muhabirimiz Latif Sansür, pazar günü İzmir Alsancak Stadı'nda, Kuşadası - Göztepe maçında görevliydi. Saha içinde Milliyet'ten başka muhabirler olduğu için, aralarında anlaştılar ve Latif maçı "yukardan" izlemek üzere tribüne çıktı.
Birkaç dakika sonra bakın ne oldu... Latif anlatıyor:
- Bir ara bir taraftarın polis tarafından tartaklandığını gördüm ve refleks olarak fotoğraf makinemi elime aldım. O an yanımda bitiveren 2 - 3 polis memuru hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey söylememe de fırsat vermeden tekme ve yumruklarla vurmaya başladılar. Beni tanıyan taraftarların "O gazeteci! Yapmayın!" sözlerini duyunca daha da hınçla vurmaya başladılar. Yüzlerce kişinin, CHP İlçe Başkanı, Belediye Başkanı ve bürokratların gözü önünde yediğim meydan dayağından sonra merdivenden aşağı ittiler beni. Şans eseri kurtuldum. Ama durmak bilmediler. 7 - 8 tanesi aşağı gelip aralarına alarak vurmaya devam ettiler. Başlarındaki komiser tüm bunları seyretmekle yetindi. Sonra boş bir çuvalı sürükler gibi tişörtümden tutarak kapıdaki başkomisere götürdüler beni.
İnternet çağının getirdiği imkanları kullanarak pekçok alışverişi ve ödemeyi internet aracılığıyla yapıyoruz. Bu alışveriş için adınızı, soyadınızı, kredi kartı numaranızı ve kartın son kullanma tarihini karşı tarafa iletmeniz kafi. Ismarladığınız mal birkaç saat içinde kapınıza geliyor. Ancak bir büyük tehlike bu arada sizi bekliyor. Eğer harhangi biri kartınızın numarasını ve son kullanma tarihini öğrenirse, (kartınızı ele geçirmesine ve imzanızı taklit etmesine gerek kalmadan) sizin adınızı vererek alışveriş yapabiliyor. Yani sizi soyuyor.
Canlı örnek mi... O da hazır...
Üç tane amatör bilgisayar korsanı, Show TV'nin aboneleri için açtığı bilgisayar ağına dışardan girmişler. Ve onlarca üyenin adını ve kart bilgilerini ele geçirmişler. Show TV, kendi açtığı web sayfasında müşterilerine :
"... kredi kartı numaranız sizden başka kimse tarafından görülmeyecektir. Size yollanan şifreyi sadece siz bileceksiniz" diye söz veriyor ama...
Korsanlar da açtıkları (http:/www.members.xoom
Ankara büromuzun kıdemli foto muhabiri Mustafa İstemi arkadaşımız geçtiğimiz cuma günü bir iş için Garanti Bankası'nın Çankaya Şubesi'ne gitti. Kapının yanındaki sıra makinesinin düğmesine bastı, sıra numarasını gösteren fişini aldı. Boş koltuklardan birine oturdu, arada bir ışıklı ekrana bakarak sıranın kendi numarasına gelmesini beklemeye başladı. Bu arada, kapıdan her giren yeni müşteri aynı şeyi yapıyordu. Tam bu sırada, ilginç bir olay arkadaşımızın dikkatini çekti. Ekranda, sırayla gitmesi beklenen numaralar zaman zaman atlamaya, önceki numaraların yerini sonraki numaralar almaya başladı. Aynı olayın birkaç kez olduğunu, kendisinden sonra gelen bazı müşterilerin kendisinin önüne geçtiğini gören arkadaşımız sonunda dayanamadı, bankolardan birine giderek görevli memura sordu:
-Numaralar niçin sırayla gitmiyor acaba? Bakın, benden sonra gelen kaç müşteri işini bitirip gitti, ben ise hala bekliyorum.
Memurun arkadaşımıza verdiği yanıt inanılacak gibi değildi:
-Onlar bizim özel müşterilerimizdir efendim. O yüzden