Reha Muhtar spor spikeri olsaydı neler mi olurdu?..
Okuyun da görün bakalım.
Reha Muhtar Beşiktaş yenilgisi sonrası Fenerbahçeli Rüştü ile konuşuyor:
- Ortadoğu ve Balkanlar'ın en çok izlenen spor programından iyi geceler sayın seyirciler. Yine bir ilke imza atarak yenilgi sonrası Rüştü ile canlı bağlantı kurmayı başardık. Orada mısınız sayın Rençber?
- Buradayım...
- Sesimi duyuyor musunuz efem?..
- Duyuyorum.
Türkbank'ı parasının kaynağını sormadan ve kim olduğunu araştırmadan Korkmaz Yiğit'e sattılar. Kaset olayından sonra geri aldılar. Korkmaz Yiğit'in ikinci bankası Bank Ekspress'ten bir hafta içinde 220 milyon dolar çekilip Banka sendeleyince Devlet bu bankayı da devraldı.
Şimdi sıra Sümerbank'ta... Bu bankanın sahibi Hayyam Garipoğlu'nun gözaltına alınıp sorgulanması ve hakkında çıkan dedikodulardan sonra Sümerbank'tan da büyük miktarlarda para çekildiği haber veriliyor. Banka bu yüzden kredileri durdurmuş. Belli ki devlet mecburen yakında bu bankayı da bütün zararlarıyla birlikte devralacak.
Bankalar el değiştirirken satın alan kişileri araştırıp soruşturmuyorsunuz. Bankalar batıyor. Devlet olarak devralıp milyonlarca dolar zararı halka yüklüyorsunuz. Ve ortalıkta devlet adamı diye dolaşıyorsunuz.
Peki ciddi ülkeler bu işleri nasıl yürütüyor.
Prof. Güngör Uras dostumuz anlatıyor:
"Bir sermaye grubu adına 1982 yılında Londra'da bir
Başbakanlık konutunda bu akşam o ilginç yüzleştirme yapılıyor. 20'ye yakın gazeteci bu akşam Mesut Yılmaz'ın huzurunda 5 Bakan ve 5 yüksek bürokrata sorular soracak. Ve şu sorunun yanıtını ortaya çıkartmaya çalışacaklar:
- Emniyet'in Türkbank ihalesiyle ilgili yazısı neden Başbakan'a ulaşmadı?
Söz konusu yazının Başbakan'a ulaşmamasının sorumlusu Başbakan'ın özel kalemi... Başbakan'ın kendi özel kalemini iyi düzenlememiş olması...
Ancak gazeteciler, Başbakan'ın düzenlediği senaryo uyarınca, sorumluyu 5 bakan ve 5 bürokrat arasında arayacaklar. Böylece Başbakan sorumluluktan sıyrılacak.
Komikliğe bakın hele...
Gazeteciler Başbakan'ın ve onun özel kaleminin yaptığı hatanın sorumluluğunu bu konuda direkt sorumlu olmayan bakan ve genel müdürlerde arayacaklar.
Ve Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel gibi, bu yazının Başbakan'a ulaşmasında doğrudan suçu ve sorumluluğu olmayan kişiler töhmet altında
Bizim gücümüz Suriye Cumhuriyeti'ne yeter ama Fenerbahçe Cumhuriyeti'ne yetmez!.."
Bu sözler Başbakan Mesut Yılmaz'a ait... Vakıflardan Sorumlu Devlet Bakanı Metin Gürdere, son Bakanlar Kurulu toplantısında Fenerbahçe kulübünün kendilerinden kiraladığı Dereağzı'ndaki arsaya yıllardır kira ödemediğinden yakınıyor; Başbakan Mesut Yılmaz'dan espriyle karışık yukarıdaki yanıtı alıyor. Metin Gürdere'yle konuşuyoruz:
- Olayı bir de sizin ağzınızdan dinlesek...
- Türkiye'de "Biz önemliyiz, biz güçlüyüz, bize kimse birşey yapamaz" diyen birtakım kurumlar var. Ben de Türkiye'de devletten güçlü kimse yoktur, diyorum. Böyle deyince de bazı sorunlar çıkıyor ortaya...
- Fenerbahçe Cumhuriyeti (!) ile olan probleminize gelirsek...
- Fenerbahçe kulübü, yıllar önce sportif amaçlarla kullanmak üzere Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden Dereağzı'ndaki söz konusu araziyi kiralamış. Kira sözleşmesine aykırı olarak bu arazinin bir bölümünde tesisler yapmış, bir
Bürokrasi çarklarının arasına kara para sıkıştığını, çarkların bu yüzden işlemez olduğunu yazmış, kritik görevlerdeki devlet memurlarının maaşlarının yükseltilmesi gerektiğini kaydetmiştik. Bir üst düzey bürokrattan dün aldığımız bu konuyla ilgili notu birlikte okuyalım:
"..Maliye Bakanlığı'nda üst düzey denetim elemanı olarak çalışmaktayım ve maaşımdan memnun değilim. Ancak ben dahil hiçbir devlet memurunun maaşının olası rüşvet teklifinin miktarına göre ayarlanması anlamına gelecek yazınızı onaylamıyorum. Rüşvet almak, halka ihanet ve haysiyetini satmak anlamına gelir. Eğer buna bir fiyat koyarsanız işin içinden çıkamazsınız. Yüzlerce milyon dolarlık alımlarda yüzde 10 komisyon teklifleriyle karşılaşan bürokratlara kaç lira maaş vereceğiz? Maaş artışının gerekçesi nitelikli ve dürüst çalışanı kaybetmemek olmalıdır..."
Okurumuza katılıyoruz. Elbette rüşvete açık bürokratı vereceğiniz maaş zammıyla durduramazsınız. Siyasi otoritenin bu konuda hassas olması, kara paraya teslim olanları anında cezalandırması da gerekir. Maaş zammını önlemlerden biri olarak
Eski Orman Bakanı Hasan Ekinci'nin kulağını çınlatmış, Beykoz'daki Acarkent'te kendisi ve kızlarına ait 4 villa için:
- Ekinci bir ekti, dört biçti, demiştik.
Çünkü Acarkent'in açılışına katılan Türk İş Başkanı Bayram Meral, eski Orman Bakanı Hasan Ekinci'nin orman alanındaki Acarkent'e katkılarını ima etmişti.
Hasan Ekinci dün telefonla arayarak bu konuda açıklayıcı bilgi verdi.
Ekinci'nin sahip olduğu villa adedi 4 değil, 12 imiş... Kızları da kooperatife yazılarak 3 villa sahibi olmuşlar. Etti 15...
Ancak... Hasan Bey'in bu villaları edinme şekli değişikmiş...
Hasan Ekinci bu edinimde hiçbir yolsuzluk ve usulsüzlük bulunmadığını söyledi ve şöyle devam etti:
Bir satış... Bir yeni patron... Bir söylenti... Bir kaset... Bir hayal kırıklığı... Bir tepki... Bir isyan... Bir bekleyiş... Bir geri dönüş... Ve mutlu son...
Che Guevera bir yazısında:
- Bir gazetenin ölümü bir evladın ölmesi gibidir, diyor, insan o zaman yaşama sevincini, aşkı, herşeyi unutuyor... Milliyet çalışanları; yazarı, çizeri, muhabiri, sekreteri, matbaa işçisi, teknisyeniyle... Özellikle Yiğit - Çakıcı kasetinin ortaya çıkmasından sonra işte o evlat acısını yaşadılar...
Milliyet gibi "Basında güven", "Temiz Toplum" gibi sloganların sahibi; iyilik, doğruluk, dürüstlük, temizlik için kavga veren bir gazete o malum kasetten sonra yaşayamazdı. Gazeteciler gazetecilik yapamazdı.
Biz yazarlar geçen hafta çarşamba günü toplandık; gazetenin patronajı değişmediği takdirde topluca istifa edeceğimizi açıkladık. Haber bölümleri ve yazı işlerinden pekçok arkadaşımız bu karara katıldıklarını bizlere ilettiler. En göz yaşartıcı olan
Temiz görünümlü memur UBA Ajansı'nın Ankara'daki merkez bürosuna geldi. Kapıyı açan bayan müstahdeme:
-Ben dedi, Tarım Bakanlığı'ndan geliyorum... Müdür beye bir kaset verecekmişsiniz, onu almaya geldim. Kadın, adamı aldı şefin yanına götürdü. Şef sordu: - Buyrun kardeşim, ne istemiştiniz? - Ben Tarım Bakanlığı'ndan geliyorum... Müdür bey gönderdi, kendisine bir kaset verecekmişsiniz, onu almaya geldim. Meseleyi büro şefi de anlamamıştı. Ne müdürü, ne kasedi... diye sorunca adam biraz mahçup, bayan görevliyi işaret etti: - Bu hanımın yanında söyleyemem efendim, bizi yalnız bırakırsa... Bir kaş - göz işaretiyle kadın ortadan kayboldu. Şef yeniden sordu: - Söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım kardeşim, siz ne kasedi istiyorsunuz bizden?