Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Ankara Kalesi Ankara'nın sembolüdür. Milattan önce 2. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiş, 2 bin yıldır Ankara'nın tüm tarihine tanıklık etmiştir. Ankara ile ilgili turist broşürlerinde Ankara'nın gezilip görülmesi gereken mekanları arasında sayılmaktadır...
Pazar günü bir tesadüf Ankara Kalesi'ni gezdik...
Kalenin içindeki tarihi evlerin pek çoğu yıkıktı...
Kale içinde oturan insanlar, havanın güneşli olmasından istifade sokağa çıkmıştı. Alabildiğine fakir ve pejmürde görünümdeydiler...
Başkentin göbeğinde sefalet içinde bir köydeydik adeta...
Kalenin girişinde çocuklar top oynuyordu... Turistler şut yemekten sakınarak kaleye girme çabasındaydı... Çevredeki kadınlar çanta örüp satmaya çalışıyordu... Ortada bekçi falan yoktu. Kalenin arka tarafındaki eski gecekondular bir kiremit denizi halinde göz alabildiğine uzanıyordu...
Turistler fakirlik ve ilkellik görüntülerini şaşkınlıkla izliyordu...
Ve çok muhtemelen akıllarından : "Biz bunları AB'ye alırsak bizi de ekonomik olarak çökertirler, bunları düzeltmeye bizim paramız da yetmez" diye geçirmekteydiler...
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek seçim kampanyasında dev projelerden söz etti. Bizce öncelikle kaleyi ve arkasındaki gecekonduları birer utanç görüntüsü olmaktan çıkartmak gerekiyor. Kültür Bakanlığı da işe el atmalı. Üniversiteler harekete geçirilmeli. Projeler yapılmalı. Ankara Kalesi başkentin ve Türkiye'nin sefalet vitrini olmaktan çıkartılmalı... Başkentin göbeğinde kendi kendimizi rezil ediyoruz... İnanmayan bir zahmet gidip durumu görebilir.


Yönetimi protesto eden bazı CHP'liler, Deniz Baykal'a kırmızı kart göstermişler. Rakibe sert girse kırmızı kart görmezdi...



İki yıl önce Fenerbahçe - Galatasaray maçında 4 kırmızı kart gösteren Ali Aydın, herkesi merakta bırakmıştı:
"Acaba Fener fanatiği mi yoksa Galatasaray düşmanı mı?
Durumu netleştirdi...
Fener fanatiği değilmiş...


Nokta dergisi, Cumhuriyet yazarı Ümit Zileli arkadaşımızın öncülüğünde yeni bir ekip tarafından yeni bir içerik ve ruhla yeniden okur önüne çıktı.
Ümit Zileli cumhuriyetçi, demokrat, laik, soylu bir arkadaşımızdır... NOKTA'nın yeni kimliği de kuşkusuz bu çizgide olacak...
Derginin fiyatı 3 milyon lira... Bir paket Marlboro parası bile değil... Her hafta pazartesi günleri yayımlanacak... Eminiz halka doğru mesajlar verecek...
Nokta çalışanlarına başarılar ve doğru çizgi üzerinde uzun ömürler diliyoruz...


Sabah yazarı Mehmet Barlas'ın, Star gazetesinde Necef Uğurlu'ya verdiği röportajın bir yerinde söz halkın soyulmasına geliyor. Mehmet Barlas diyor ki:
- Mesela bankayı hortumladı, diyorlar. Bankaları kim hortumladı? En fazla tasarruf sahibi hortumladı... Yüzde 133, yüzde 140 faizleri ödedi bu zavallı Dinç Bilgin, zavallı Erol Aksoy. Halk soydu. Esas hortumlayan halk...
Böylece Dinç Bilgin ve Erol Aksoy'un halkı değil, halkın bu ünlü işadamlarını soyduğu gerçeği ortaya çıkıyor! Evet dostlar, kolay kolay Mehmet Barlas olunmuyor...


ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'ın Türkiye'yi "İslam Cumhuriyeti" olarak niteleyen sözleri ülkede tepki, öfke ve şaşkınlık yarattı...
Peki ama neden? Böyle bir kavramı ilk kez mi duyduk?
Ülkenin gidişatından hiç mi haberli değildik?
Graham Fuller, Paul Henze, Samuel Huntington, Henri Barkey gibi CIA bağlantılı akıl hocaları yıllardır hangi şarkıyı söylüyor; "Laikliği ve Kemalizmi bir kenara bırakın İslam ülkelerine önder olun" demiyorlar mı?
Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in haftalardır tartışılan değerli fikirlerini de mi duymadık? Ne diyordu müsteşar bey:
"Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğunun ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum."
Ömer Dinçer sözlerinin arkasında durduğunu açıkladığı gibi Tayyip Erdoğan da Ömer Dinçer'in arkasında durduğunu açıklamadı mı?
İktidara gelince kendisine "Müslüman demokrat" adını yakıştıran sonra ayıp olduğunu fark edip "Muhafazakar demokrat"a dönüştüren bu iktidar değil mi?
Orgeneral İlker Başbuğ ABD'de "Ilımlı İslam ile laiklik bağdaşmaz" dediği zaman Başbakan Erdoğan o sözlere tepki göstermedi mi?
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Powell'ın sözleri üzerine yaptığı yorum da mı fark edilmedi? Bakınız ne dedi Gül Bey:
"Türkiye ile İslamın yan yana gelmesinin ne zararı olduğunu anlamadım. Türkiye Müslüman bir ülke değil mi?"
İşte bu kadar...
Evet neden kızıyoruz Powell'a...
Başkan Bush ile Tayyip Erdoğan arasında yapılan pazarlıkları biz bilmiyoruz ama Powell biliyor... Çok şey biliyor... Söylediğinin "gaf" değil "doğru laf" olduğunu neden kabul etmiyoruz?