Kapatılan DTP’nin yasaklı Başkanı Ahmet Türk yaptığı basın açıklamasında terör hükümlüsü Abdullah Öcalan’a “sayın” diyerek suçu ve suçluyu övme suçu işliyor. Üstelik Apo’nun talimatıyla istifadan vazgeçtiklerini açıklayarak terör örgütü üyeliği suçuna da adaylığını koyuyor. Ama ne gam.. Terör örgütü üyeliği deyince bu ülkede akla sadece Ergenekon sanıkları geliyor. Gazeteciler, yazarlar, öğretim üyeleri, emekli askerler olmayan bir örgütün üyeliğinden aylardır Silivri’de hapis yatıyor... Var olan ve dünya çapında tescilli terör örgütü PKK’nın liderinin adamları ise terör değil, parlamento üyesi sayılıyor. Kendilerine ayrıca maaş ödeniyor.
* * *
Açılımın vardığı nokta acaba gözleri açtı mı?
Terör örgütü lideri artık TBMM’de grup kurmuştur. Kendisi bir siyasi partinin gayri resmi başkanıdır.
Ahmet Türk’ün Meclis’e döneceklerini açıklarken Apo’nun adını açıkça vermesi meydan okumaktır. Anayasa Mahkemesi’ni ve yasaları takmıyoruz, demektir. Yasalar ayaklarının altına serilmiş, kendilerine engin bir cesaret verilmiştir.
ABD planı bu yönde tıkır tıkır işliyor.
PKK’ya af bu yoldan sağlanıyor. Apo’ya Meclis yolu açılıyor. Nasıl mı? Başbakan açıkladı: Hazmettire, hazmettire... Açılım eyi gidiyor eyi...
Kapatılan DTP’nin milletvekilleri yola yeni bir partiyle devam edecekmiş.
“Hukuku dolanmak” diye buna denir işte...
Haldun Ertem
* * *
Rahatsızlık geçiren Tayyip Erdoğan’ın sesi kısılmış.
Şu talihsizliğe bakar mısınız! Tam başkalarının sesini kısmaya çalışıyordu ki, kendi sesi kısıldı!
Fahrettin Fidan
TabancaÖneri iki gazeteci arkadaşımız, Füsun Özbilgen ve Gül Önet'ten geliyor. Filmlerde sigara görüntüleri buğulandığı gibi, ondan çok daha öldürücü olan silah görüntüleri de buğulansın. Ne dersiniz?
Onlar kimdir?
Tekel işçilerine biber gazı... İtfaiye işçilerine tazyikli su... Demiryolu işçilerine işsizlik cezası...
Emekçi gördü mü kırmızı görmüş boğa gibi saldıran bu zihniyete Nâzım Hikmet’in çıkardığı bir kimlik kartı vardır. Okuyalım:
“Bursada havlucu Recebe, Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman, fakir - köylü Hatçe kadına, ırgat Süleymana düşman, sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman, vatan ki bu insanların evidir, sevgilim, onlar vatana düşman...”
Hapisteki Osmanlı!
Gazetede Topkapı Sarayı depolarına hapsedilmiş Osmanlı tüfeği, kılıcı, oku, yayı gibi malzemelerin fotoğraflarını gördük.
Bunların adedini biliyor musunuz?
Tam 12 bin...
Bu malzeme depolarda durup duruyor... Gün yüzüne çıkmıyor. Kimsenin işine yaramıyor.
Topkapı Sarayı Müdürü İlber Ortaylı dostumuza sorduk:
- Bu malzeme Anadolu’daki müzelere dağıtılsa oralarda sergilense iyi olmaz mı?
- Olabilir tabii... Ama bunun kararını vermek Kültür Bakanlığı’na düşer...
Sayın Kültür Bakanı’na durumu aktarıyoruz... Bu parçaları Anadolu müzelerinin zenginleştirilmesinde kullanmayı düşünmez misiniz?
Hocamla hapiste
Mülkiye’nin 150. yılındaanılara devam... 12 Mart darbesi vuku bulmuş, TRT’deki işimizden atılmışız. Aydınlar peş peşe tutuklanıyor. Biz de teslim alınıp Yıldırım Merkez’e götürülüyoruz..
Suçumuz mu? Bakın ne...
O günlerde Türkiye’de işkence ayyuka çıkmış. Avrupa bastırıyor. Le Monde’da Paul Balta adlı yazar Türkiye’yi sürekli eleştiriyor. Bizimkiler de Avrupa’ya blöf yapıyor:
- Mösyo Paul Balta buyursun gelsin işkence var mı yok mu bizzat incelesin...
O sırada bir arkadaş beni buluyor. İşkence görürken fenalaştığı için Hacettepe Hastanesi’ne kaldırılan bir öğrenci vardır. Benden bir kamera bulup o öğrencinin filmini çekmem isteniyor. Paul Balta geldiğinde kendisine verilecek.
Nasıl olsa boştayım. Kolları sıvıyorum. Sağdan soldan film, kamera vs. arıyorum. Ama muhbirler de elbet boş durmuyor. Filmi çekemeden gözaltını boyluyorum...
Yıldırım Merkez’de günlerimiz fena geçmiyor. Kimler yok ki koğuşta... Mesela son günlerde ekranlarda sık sık gördüğümüz Kürt aydını Ümit Fırat. Avukat Şakir Keçeli. Yazar Uğur Kökden... Günler briç ve satranç oynayarak geçiyor. Sıkılan kitap okuyor. Derken bir akşam vakti koğuşa yeni bir konuk geliyor...
Aa, bu bizim medeni hukuk hocası Profesör Muammer Aksoy... Etrafına toplanıyor, sohbeti koyulaştırıyoruz... Hoca her sorumuzu cevaplıyor, bize hukuk dersleri veriyor. Ne var ki birkaç gün içinde salıveriliyor. Arkasından mahzun bakakalıyoruz. Beni de birkaç hafta sonra sorguya çekiyorlar. Askeri savcı soruyor:
- İşkence gören bir gencin filmini çekecekmişsin doğru mu?
- Mümkün mü efendim, diyorum, hükümet açıkladı, ülkede işkence yok. Ben olmayan bir şeyin filmini nasıl çekerim!
Savcı belli ki içinden sövüyor.
Ama eli mahkûm, salıveriyor. Aksoy da işinin başına dönmüş. O yaz Mülkiye’yi bitirme sınavlarına giriyorum. 7 ortalama tutturmam lazım. Ama Medeni Hukuk sınavım iyi geçmemiş. Doğru Muammer Aksoy’un odasına.. Ne de olsa hapishane arkadaşıyız(!) artık:
- Hocam, diyorum, Medeni Hukuk’tan en az 7 almam lazım. Ama kağıt zayıf, biraz şefaat...
Hiç umut vermiyor. Biraz da kızıyorum. Notlar açıklanınca bakıyorum. Benim 5 bile almayacak kâğıt 7 almış...
Kimsenin gözünün yaşına bakmazdı sevgili hocam ama yine de hapishane arkadaşını kollamış! Nur içinde yatsın...
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025