Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Elimizdeki kitabın adı “Çağlayangil’in Anıları”... Madem Dersim’li günler yaşıyoruz, Çağlayangil’in Dersim anılarını okumakta yarar var. Seyit Rıza ve arkadaşları yakalanmış, mahkemeleri sürüyor. O günlerde Atatürk Elazığ’a gelip Singeç köprüsünü açacak. Seyit Rıza taraftarlarının Atatürk’ten toplu af talebinde bulunacakları haber alınıyor. Buna meydan vermemek için Seyit Rıza ve yandaşlarının idamı çabuklaştırılıyor. Çağlayangil:
- Biz mahkemenin kararını Atatürk gelmeden önce vermesini ve geldiğinde Seyit Rıza meselesinin kapanmış olmasını istiyorduk, diyor... Atatürk o durumdan haberli görünmüyor.
Kitabı okurken gözümüz bir başka konuya ilişiyor...
Ankara’da Atatürk’ün isteğiyle Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nün geniş salonlarında halk için eğlenceler düzenlenmiş...
Atatürk gece 12:00 sularında eğlenceye geliyor.
Önce genel müdürün odasına alınıyor. Daha sonra halkın arasına iniliyor... Kalabalık Atatürk’ün çevresine toplanıyor. Bir sohbet başlıyor. Derken bir genç adam diyor ki:
- Paşam, siz gelmeden önce ne güzel eğleniyorduk, dans ediyorduk...
Atatürk: Konuşmayı ben istemedim ki, siz istediniz, ama oya koyarız, diyor. İstek oya konuluyor. Çoğunluk sohbetin sürmesini istiyor..
Konuşmalar sürüyor. Kılıç Ali, Celal Bayar gibi şahsiyetler de orada. Derken biraz önce “Sohbetin bitmesini, dansa dönülmesini” isteyen genç bu talebini tekrarlıyor. Atatürk isteği tekrar oya sunuyor. Bu defa dansa dönülmesi kabul ediliyor. Sohbet bitiyor...
Atatürk için diktatör denir. Siz bırakın diktatörü, bir demokrat liderde böylesi tevazu gördünüz mü?

Haberin Devamı

Bu yıl kurbanlar klasik müzik eşliğinde kesilecekmiş.
Ee çağdaşlaşmaya bir yerden başlamak lazım..
Haldun Ertem

Sat...
Stadyum kapısında kuyruk uzanıyor. Hava sıcak. Uzaktan bir ses:
- Ayraan, haydi ayraaannn...
Kuyruktan bir bıçkın sesleniyor:
- Ayrancı satıyor musun?
Cevap:
- Satıyorum abiii...
Bıçkın:
- Saaaat saaattt...
Bizim malum aydınlar o hesap...
Satarak kazanıyor...
Alman kendi gazetecisiyle şöyle dalga geçer:
- Bizim gazetecileri bir kokteyl davetiyesine satın alabilirsin...
Bizimki o kadar ucuza gitmez...
Bir dış gezi daveti, avanta uçak bileti, iki günlük otel rezarvasyonu şart...
Memleketi daha aşağısına satmaz!
Çoğunun derdi “yetersiz beslenme”dir.
Kendi halkı bunları besleyemez. Fakir ülkenin gücü yetmez.
Onlar da gider karşı tarafa çalışır.
Kurtuluş Savaşı’nda İngilizlere çalışmışlardı...
Günümüzde ABD’ye, AB’ye çalışırlar...
Kürtler, Ermeniler, Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar...
Kiminle problem varsa bunlar karşı taraf adına öterler...
Öttürülürler...
İçerde ulusalcı, Kemalist, yurtsever görünce hücum ederler.
Bu işi tabii ki “hain” değil “demokrat” kimliğiyle yaparlar.
Halkı satar, para kaparlar...
Halk hain ile yurtseveri ayırt edemedikçe var olurlar...

Haberin Devamı

Herbert Von Karajan Viyana Devlet Operası’yla birlikte provadaymış.
Salona giren bir temizlikçi kadın önüne ne gelirse tozunu almaya başlamış. Karajan bir an durmuş:
- Ne kolay işi var, demiş, ha kemanın tozunu almış ha klozet kapağının, fark etmiyor...

Haberin Devamı

Rakı günleri...
Aralık ayının ikinci cumartesi günü ‘Dünya Rakı Günü’ imiş...
(Pek inanmadık ama neyse...)
Gelen e - posta notu şöyle:
“Balığı bol, mevsimi soğuk, geceleri uzun ve harflerinden ‘rakı’ yazılabilen yegâne ay olan aralık ayının ikinci cumartesisi Dünya Rakı Günü olarak kutlanır...”
Rakı nasıl içilir?
Rakı güneş batmadan içilmez.
Rakı yalnız başına içilmez.
Rakı keyif için içilir.
Dertlenmek için içilmez.
Rakı sohbet için içilir.
Rakı sofrasında fazla yemek yenmez, mezelerle yetinilir.
Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da buz konur...
Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar...
Yahya Kemal rakı masasını zengin kurar, gelen mezelerin bir çoğunu yemezmiş...
Bir akşam bakmış masada kırmızı turp yok... Garsonu çağırmış:
‘Nerede kırmızı turp?’
‘Efendim, dikkat ettim yemiyorsunuz da...’
‘Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim, onların bazıları benim göz mezemdir’ demiş..
Günlerden bir gün ameliyat için hastanede yatan Aydın Boysan’ı ziyarete gittiğimde sormuştum:
- İnsan yattığı yerde rakı içebilir mi?
- İçebilir, demişti, içebilir ama rakıya saygısızlık olur...
Rakı bir kültürdür. Ama bu kültürü edinmek şart değildir. Yeter ki kendinizi daha zararlı şeylerle harap etmeyin. Rakı içmiyor ya da içemiyorsanız üzülmeyin... İçerken kurulan keyif ve hayal dünyası nasıl olsa ayılınca ortadan kaybolur. Vücut ve beyin yorulduğuyla kalır. En iyisi siz içmeden neşelenin. Bakınız rakının en azılı dostu Aydın Boysan ne diyor “İçki ne kadar zararlıdır?” sorusuna:
- Azı az zarar, çoğu çok zarar...