Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Meclis'in bugünkü ilk oturumunu en yaşlı üye sıfatıyla DYP Elazığ milletvekili Ali Rıza Septioğlu yönetecek... Sayın Septioğlu, 1980 öncesinde Ecevit'in hükümeti kurmasını sağlayan meşhur 11'ler hareketinin içindeydi ve kurulan kabinede Meteorolojiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapmıştı. Öykü, o günlerden kalma...
Septioğlu, Bakanlık koltuğuna oturmuş, kendisini tebrik için gelen ziyaretçilerini, tabii en başta da Elazığlı hemşehrilerini sırayla kabul etmekte... Bir gün ziyaretçilerden biri kendisine sorar:
- Sayın Şıhım, kusura kalmayın da, siz ne bahanısınız allasen?
Septioğlu, ıkınarak - sıkınarak soruyu yanıtlamaya çabalar:
- Metolo... Mitojo... Mereto...
Ancak bakar ki "meteoroloji" sözcüğünü bir türlü söyleyemiyor, soruyu soran hemşehrisine döner:
- Gördüğün gibi der, Acavit en zor bahanlığı şıhınıza virmiş bulunmaktadır!
Bu işin şakası... Septioğlu, dili Türkçe'ye pek dönmese de, akıllı ve deneyli bir Meclis üyesi... Umarız bugün izanla hareket eder; türban konusunda Anayasa, Cumhuriyet yasaları ve Meclis adabına uygun bir tavır koyar.

G.Saray seyircisi

Sakarya maçında Galatasaray skoru 3 - 0'a getirmiş... Üstüste üçüncü lig şampiyonluğuna sadece birkaç adım kalmış. Seyirci yaklasmış olan zaferin gurur ve coşkusunu yaşıyor. Bu coşkunun sevinç, sevgi, neşe içeren sloganlarla ifade edilmesi gerekmez mi? Oysa bakıyorsunuz neşenin doruğa ulaştığı anda seyirci hala analı avratlı küfürleri sloganlaştırıyor.
Küfür ezilen insanların ilkel deşarj biçimidir. Üstüste zaferler kazanan, adeta rakipsiz bir takımın seyircisi neden küfür eder? Türkiye düzeyinin üzerine çıkmış bir takımın seyircisi hala neden küfretmeye ihtiyaç duyar.
Sahada Türk futboluna örnek bir takım adeta futbol resitali verirken seyircinin de o kaliteye uyması ve diğer takım seyircilerine örnek olması gerekmez mi? Galatasaray adına yakışan bu değil midir?..

Dersimiz türban

Üniversitedeki türban sorunu da böyle tek bir hanım kızın kuralları zorlamasıyla; 1968 yılında Hatice Babacan adlı öğrencinin Ankara İlahiyat Fakültesi'ne türbanla girmek ısrarıyla başlamıştı...
O günlerde verilen taviz, yıllar içinde türbanın üniversitelerde içinden çıkılmaz bir sorun haline gelmesine yol açtı.
Yasa ve kuralların delinmesine bir kez izin verirseniz, sonra o delikten geçip üzerinize yığılacak sorunlarla başedemezsiniz.
Türban şimdi de Meclis kapısında. Bakalım geçmişten ders alındı mı?
Bugün göreceğiz...

Bahar ve sevgi

Her bahar doğanın uyanışını yaşarız. Doğa bıkmadan usanmadan her bahar yeniden coşar. Ağaç dalları bahar sürgünlerine filizlenir, kentlerin küçücük toprak parçalarında çimenler yeşerir, havada bahar kokusu uçar. Ya biz insanlar? Biz insanlar ne yaparız?..
Bakın ne yaparız? Başlarız yakınmaya. Üstümüzde bir yorgunluk vardır da bu bahar yorgunluğu mudur? Elimiz kolumuz kalkmaz olur, bir tembelliktir üstümüze çöker.
Her bahar doğa gençleşir, biz yaşlanırız.
"Bahar yorgunluğu" dediğimiz de bizim baharla uyumsuzluğumuzdur.
Baharın insanlar için alerjik hastalıklarla bahar yorgunluğu arasına sıkışması ne yanlış bir seçimdir. İnsanın yanlış seçimi.
Sevgiyi unutmanın bedelini ödüyoruz.
Bedel, baharı hastalık olarak yaşamaktır.
İnsanın doğayı farketmemesi, baharı farketmemesi size de çok garip gelmiyor mu?
Belki de "bahar öyle kendiliğinden geliveriyor" diye umursamıyoruz.
Sevgiyi de öyle yapmadık mu?
Sevgiyi izne bağlamadık mı? Sevgiyi alıp satmadık mı? Sevgiyi "Sen bana - ben sana" terazisine vurmadık mı? Sevgiyi suçlamadık mı? Sevgiyi korkutmadık mı?
Sevgiye saygısızlık etmedik mi? Üstümüze bunca sevgi yorgunluğu, bunca sevgi alerjisi nasıl çöktü?
Sevginin değerini de (tıpkı bahar gibi) bilmedik de, bir türlü sevgiyi öğrenemedik de, başımızın belası saymadık mı? "Kimseyi sevme" diye öğütler vermedik mi?
Sevgiyi sahip olmakla karıştırıp sonra da sahip olmadığımız şeyi sevmemeyi öğrenmedik mi?
Bunca sevgisizliğimiz nasıl oluştu?
Oysa sevgi de bahar gibi "izin almazdı."
Sevgi de birdenbire gelirdi, içimizi açardı, bizi gönderirdi, bizi büyütürdü, bizi zenginleştirirdi.
Sevgi de kimin parası var, kimin parası yok, demezdi.
Ne çare bilemedik işte. Sevgi bize öğretilmedi. Dahası sevgisizlik öğretildi.
Hayata sevgisiz insanlar hakim oldular ve insanlara sevgisizliği öğrettiler, sevgisizliği buyurdular.
Sevgi de bahar gibidir.
İnsanın "Acaba ben de sevebilecek miyim?" diye tasalanması boşuna. Sevgi hep vardır ama insanın onu farkedecek, onu incelikle tutacak insanlığını arar.
Sevgi bahar gibidir.
İzin istemez ve değerini bilenindir.
(Dr. Erdal Atabek'in "Bahar izin istemez" adlı yazısından özetlenmiştir.)



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr