* * *Saray yanlısı gazeteci Refi Cevat Ulunay, Mustafa Kemal Paşa'yı Şişli'deki evinde ziyaret eden ilk basın mensubudur. Ulunay, 4 Şubat 1919 tarihinde yaptığı röportajdan gazeteye döndüğünde, arkadaşları ne konuştuklarını soruyor... Ulunay, "Şu sıralarda Anadolu'ya geçilir, orada teşkilat kurulur, milli mukavemet harekete geçirilirse Fransız'ı da, İngiliz'i de, İtalyan'ı da memleketten kovulur, vatan istiklaline kavuşur, millet de esaretten kurtulurmuş. Anladınız mı arkadaşlar. Bu adam deli değil, zırdeliymiş" diyor Atatürk için... Yıllar sonra, Ulunay'a yanıldığı için pişman olup olmadığı soruluyor... Ulunay'ın yanıtı:- Hayır, ben haklıydım, herkes benim gibi düşünüyordu. O günlerde öyle düşünen tek adam oydu... Yakup Kadri Karaosmanoğlu, bir gün Atatürk'e kendini en yalnız ve çaresiz hissettiği dönemi soruyor... Hayır, ne çatışmalar ne savaşlar... O en zor dönem olarak, işgal altındaki İstanbul'da kapı kapı dolaşarak insanları milli mücadeleye ikna etmeye çalıştığı günleri anlatır. İşgal İstanbul'unda esaretten kurtulmak için başkaldırmaya niyetli o kadar az kişi vardır ki... Nitekim işgal sırasında halkın tek yaptığı da "fırınlara koşmak" olmuştur. Erdoğan, "Kimse kan üzerinden siyaset yapmasın" demiş. Din üzerinden siyaset yapılmasa kan üzerinden siyaset yapmaya gerek olmayacak... Bülent Ecevit son laik çıkışını Merve Kavakçı'nın TBMM Genel Kurulu'na girişi sırasında yapmış, sonraki yıllarda Fethullah Gülen'e ve Padişah Vahdettin'e esnek yaklaşımlarıyla laik demokrat kesimin kafasında tereddüt oluşturmuştu. Bülent Bey, Danıştay baskınına çok sert bir tepki gösterdi; "Laik demokratik Cumhuriyet'e karşı dün Ankara'da göz göre göre işlenen korkunç cinayetten Başbakan da sorumludur ve başında bulunduğu hükümet de sorumludur. Bu hükümet artık görevde kalamaz" diyerek laik duyarlıkta tekrar ön saflardaki yerini aldı. Siyasi yaşamın finaline onurlu bir nokta koydu... Bülent Ecevit... İNCİ... "Aşırı dinci gruplar ile aşırı laik çevreler, ülkeyi rahatsız etmek ve türban konusunda cephelere bölünmeyi hızlandırmak için ellerinden geleni yapıyorlar." Ordu'dan yazan Demet Hanım, çelişkilere dikkati çekiyor: "Türban, yani kadınların saçı için fetvalar veriliyor, cinayetler işleniyor, buna da 'kadına saygı' adı veriliyor. Öte yanda kadınlar dayak yiyor, şiddet ve tacize uğruyor, tık yok! Ankara'daki törenlerde en çok kadınların sesi çıkıyordu. Yurttaşlar çok güzel bir sınav verdi, şehidine sahip çıktı. Ama keşke şehitler verdikçe tabutların arkasında değil, Cumhuriyet'e karşı her harekette - her hakarette bir araya gelebilsek..." Okurun gözüyle... Namımız yine dünyaya yürüdü... İngiliz Guardian'dan Fransız Liberation'a, Washington Times'tan, New York Times'a dünya basını benzer başlıklar attı:"Türkler laiklik için yürüdü"Ve alt başlıklar: Türban yüzünden kan aktı...Bir ülkenin gündemi o ülkenin uygarlık derecesini de gösterir... Türkiye dış dünyada maalesef türban ve laiklik gibi konularda birbirini yiyen ülke görünümündedir.Ve bu ülke Avrupa Birliği'nin kendisini kabul etmesini beklemektedir...En düşük zekâlı Avrupalı bile (bırakın diğer marifetlerimizi) Türkiye'yi Avrupa'ya alıp bu tür tartışmaları kendi içine sokmayı ister mi? Bugün kendi devletiyle uğraşanların yarın AB'yi uğraştıracağını düşünmez mi?Tabii ki tartışma türbandan ibaret değildir...Esas mesele türbanın arkasına gizlenendir... İki ayrı dünya arasındaki amansız çekişmedir... Laik model mi, İslami yönetim mi? Akla, düşünceye, bilime dayalı bir toplum modeli mi? İnanca ve dini esaslara dayanan bir rejim mi?Bugün türban kavgası şeklinde ortaya çıkan çekişme, Cumhuriyet'in ilanından beri gelen, hilafet - Cumhuriyet kavgasıdır. Cumhuriyet'i hazmedemeyen Batı dünyasının oluşturduğu ve kışkırttığı kadroların Cumhuriyet'e ve onun kurumlarına karşı yıkım seferberliğidir.Toplum olarak Batı senaryosunun kurbanıyız.Aslında bütün dinsel ve mezhepsel kavgaları bitirecek ilaç laikliktir. Dinsel özgürlükler en geniş şekilde laik düzende yaşanır.O yüzden sürekli olarak laikliği ortadan kaldırma ya da yeniden tanımlama adı altında sulandırma çabasındalar...Bu süreçte, Batı'nın ajanları, Laik Cumhuriyet'e karşı savaşı, demokrasi savaşı gibi yutturma sevdasındadır. AKP'liler değişimci demokrat... Laik Cumhuriyet yanlıları statükocu, laikçi, dinozorlardır.Bu saptırmaları bozacak sağduyuyu yakalayamazsak toplum olarak harcanacağız. Namımız yürüdü Milli Eğitim Bakanlığı "futbol okulu" kuracakmış. Bilim okulu kursanız da kafalar aydınlansa daha iyi olmaz mı? m.asik@milliyet.com.tr