Semiha Şakir Huzurevi, sağlıklı ve temiz bir sığınaktır yaşlılar için. Burada hiçbir sosyal güvencesi, bankada parası ve evi olmayanlar kalabilir. 110 yataklıdır. Ücretsizdir. Devletin verdiği para doğal olarak yetmez, "Semiha Şakir Huzurevi Yardım Derneği"nin çabası ve desteği ile ayakta durur... Fakir insanlar burada bir parça huzur bulur.
Ne var ki son Dernekler Yasasıyla Huzurevi'nin de huzuru kaçtı.
Derneklerdeki istismarı zapturapt altına almayı hedeflediği anlaşılan yasa, dürüst ve yararlı derneklerin elini kolunu bağlıyor.
Onları çalışamaz hale getiriyor...
Örneğin derneğin adından "Semiha Şakir" adının çıkarılmasını şart koşuyor.
Böylece bağış toplanmasını büyük ölçüde zorlaştırıyor.
Derneğin Huzurevi'ndeki odasını boşaltmasını emrediyor.
Dernek başka bir yerde büro kiralayacak, sekreter tutacak, ek masrafa girecek.
Kurumun hizmetlileri makbuz kesebiliyordu. Artık kesemeyecek.
Dernek acil harcamalar için kurumda para bırakabiliyordu, artık bırakamayacak.
Semiha Şakir Huzurevi'ni bir örnek olarak anlatıyoruz...
Sosyal kuruluşların hemen tümü hayırsever gönüllü insanların bu şekildeki desteğiyle yürüyor. Şimdi tümü yukarıda anlattığımız sorunlarla baş başa kaldı.
Vatandaşına sosyal yardım yapamadığı gibi vatandaşın birbirine yardımını da önleyen bir devlet modeli olabilir mi? Oluyor işte...
YÖK'ü kimse sevmiyor ama nedense öğrenciler protesto edeceği zaman kıymete biniyor.
Başbakanlıkta görev yapabilmek için yabancı dil bilme koşulu getiriliyormuş. O koşul Başbakanlar için de getirilemez mi?
Üniversiteler topladıkları harçların bir bölümünü başarılı öğrencilerine burs olarak veriyordu. Burslar bu şekilde bir teşvik unsuru oluyordu. Hayırseverler de bu fona katkıda bulunuyordu. Hükümet uygulamayı yasakladı. Artık bursu sadece Yurtkur ve belediyeler verecek. Üniversiteden esirgenen hak neden belediyelere verildi? Burslar hangi ölçütlere göre dağıtılacak? Bu soruların yanıtları da şimdilik sır...
Sır olmayan tek şey bu iktidarın üniversiteye her fırsatta çelme taktığı...
Sol İttifak'ın Beyoğlu Belediye Başkan adayı ÖDP'li Münür Aydın, önceki sabah Andon restoranda kahvaltılı basın toplantısı yaptı... Halil Ergün, Yavuz Özkan, Edip Akbayram, Suavi, Sebahattin Çetin ve Ufuk Uras toplantıda hazır bulundular. Münür Aydın, Beyoğlu'nun bir sanat ve kültür merkezi olduğunu ancak son yıllarda giderek eğlence sektörünün kıskacına girdiğini anlatırken "Öteki Beyoğlu" hakkında da şunları söyledi:
- Gittiğimiz mahallelerde seçmenler bize en çok "Halk Ekmek açacak mısınız?" diye soruyorlar!
İstanbul'un göbeği de ucuz ekmek derdinde...
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Arie Oostlander tarafından hazırlanan yeni Türkiye Raporu, bugün Avrupa Parlamentosu'nda ele alınıyor... Raporda Ordu'nun rolüne geniş bir yer ayrılmış, hatta OYAK'a kadar uzanılmış...
Raporda AKP'nin politikaları övülüyor, "Türkiye'de, güçlü direnişe rağmen cesaretli adımlar atılmıştır" deniyor...
Hemen peşinden "Ancak" diye olumsuzluklar vurgulanıyor...
1982 Anayasası'nın ordu denetiminde hazırlandığı anımsatılarak yeni bir Anayasa yapılması isteniyor.
Heybeli Ruhban okulunun açılması, Leyla Zana'nın serbest bırakılması, Ermenistan'la ilişkilerin canlandırılması öneriliyor...
OYAK'ı da kapsayan şu satırlar dikkati çekiyor:
"Hükümetin, savunma harcamalarını Parlamento kontrolüne alma çalışmalarını memnuniyetle karşılamakta, ancak hukukun üstünlüğü, demokrasi ve piyasa düzeni konularında AB değerleri ile tutarlı olmayan ve düşünce kuruluşları, işyerleri (OYAK), fonlar vb. etkinlik alanlarından oluşan (resmi ve gayrı resmi) etkili ordu ağına dikkat çekmektedir."
Avrupa Parlamentosu Milletvekili Ozan Ceyhun raporun özellikle OYAK'la ilgili bölümüne takılmış, Alman Steag veya Fransız Renault dahil pek çok Avrupa firmasının OYAK'la işbirliği yaptığını anımsatarak diyor ki:
- Acaba bu Türkiye Raporu'nun asıl amacı Türkiye'de AB yanlıları ve karşıtları arasındaki çatışmayı körüklemek mi, diye sormadan edemiyorum.
CHP Milletvekili Onur Öymen de demokrasinin temelinin laiklik olduğuna dikkati çekerek raporda laikliği tehdit eden gelişmelere hiç yer verilmemesini eleştiriyor.
Yüzde 35 oy alan partinin yüzde 65'le iktidar olmasına olanak veren Seçim Yasası veya demokrasiyi liderin iki dudağı arasına sıkıştıran Siyasi Partiler Yasası'ndan bu tür raporlarda hiç söz edilmiyor. Nedense!
ABD'nin Irak saldırısına destek veren Avrupa ülkelerinde iktidarlar seçmen tarafından cezalandırılıyor. Bizde ise muhtemelen tersi olacak...