- Olaylardan sonra hayatta kalanların röportajlarını izledim, anılarını okudum, Ermeni dostlarımın aile sırlarını dinledim ve gördüm ki yalnızca korkunç şeyler yaşanmamış, bunların sistematik bir şekilde inkâr edilmesi her şeyi daha da kötü duruma getirmiş...Yazı, "İnkâr duvarında bir çatlak" başlığını taşıyor. 2000 yılında Michigan Üniversitesi'nde yapılan ilk Ermeni konferansını Vincent Lima adlı yazar, "Sessizlik duvarında bir çatlak daha" başlığıyla yazmıştı... Elif Hanım da "İnkâr duvarında çatlak" diyor. Bu konferansların amacı bilimsel yollardan gerçeği aramak mıdır? Yoksa bir ülkeyi işlemediği bir suçtan dolayı mahkûm etmek için savunma duvarlarını yıkmak mı? Başlıklara bakarak karar verin. Elif Şafak devam ediyor:- 1915, ülkemde daha önce hiç olmadığı gibi tartışılıyor. Zor olduğunu biliyorum. Ama inkârdan tanımaya giden yolculuğun yapılabilir olduğunu düşünüyorum...Elif Hanım bu düşünceye varmak için tarihi belge ve kanıtlara gerek görmüyor. Dinlediği anı ve öyküleri yeterli buluyor. Acıları paylaşmaya evet de bir ülke bu bilgiyle tarih önünde mahkûm edilebilir mi? Üstelik kendi ülkemiz! Yazar Elif Şafak, Bilgi Üniversitesi'nde düzenlenen Ermeni Konferansı'nı izlemiş... Duygu ve düşüncelerini ABD'nin ünlü Washington Post gazetesine yazdı... Bir yerde diyor ki: Danimarka Başbakanı Rasmussen, "AB içinde Türkiye'ye yer olur mu bilmiyorum" demiş. Oh be, nihayet ortak bir noktada buluştuk... Çünkü biz de bilmiyoruz. Kıbrıs'ın eski Ankara Büyükelçisi Ahmet Zeki Bulunç anlattı... KKTC'de yakın zamanda bir mal tazmin komisyonu oluşturulmuş. Rumlara çağrı yapılmış: "KKTC'de kalan toprağınız varsa gelin size ait olduğunu ispatlayın, bedelini ödeyelim."Bir Rum vatandaşı tazminat istemeye kalkınca Rum hükümeti önünü kesmiş: "Orası senin malın olabilir ama Rum toprağıdır, Türklere satamazsın."Rumlar yıllardır böylesine ilkeli, bilinçli, dirençli bir politika izliyorlar. O yüzden hep ilerliyorlar. Rumların azmi Son Ermeni konferansına katılanlar, Türkiye'nin üzerinden ağır bir yükün kalktığını söylemişler. Oysa tam tersi... Yük onların üzerinden kalktı, Türkiye'nin üzerine bindi... Okurlarımız çok üstünde durdular... Halil Berktay, mahut Ermeni konferansında bir izleyicinin "Türkler de Ermenilerin katliamına uğradı" sözleri üzerine şöyle demiş:- Almanlar 2. Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi'yi öldürdü ve 7.5 milyon kayıp verdi. Kendi kayıplarından söz ediyorlar mı?" Okurlarımız bir tarih profesörünün elmayla armudu kıyaslamasını pek yadırgamış... Nazi soykırımından önce Yahudilerin Almanlara saldırmışlığı var mı, diye soruyorlar. Halil Bey'e soru... Türkiye, AB'ye giremeyecekmiş. Niye giremeyecekmiş ki: Manken kızımız gibi dinini ve adını değiştirir, öpülmeyi de göze alırsa bal gibi de girer! Ermeni soykırımını kabul edin.- Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyın.- Heybeliada Ruhban Okulu'nu açın, Patrik'in ekümenik sıfatını tanıyın...- Ermenistan sınırını açın...- Kürtçe, Çerkezce, Ermenice gibi azınlık dillerinde her türlü yayını serbest bırakın...Avrupa Parlamentosu, bunları geçen yıl 15 Aralık toplantısında da şart koşmuştu. Ama bizim basın kocaman "Oui", "Yes", "Evet" yazılı pankartların kalktığı fotoğrafları tam sayfa vererek, "AB yolu açıldı" gibi manşetlerle istenen tavizleri gizledi.Avrupa Birliği, daha sonra 17 Aralık Brüksel Zirvesi'nde, 25 Nisan Katılım Ortaklığı Belgesi'nde ve geçenlerde Karşı Deklarasyon'da aynı istekleri tekrarladı. Öncelikli istek "Kıbrıs'ı tanıyın, limanları açın"...Gerisi kendiliğinden gelecek, KKTC eritilecek, Türk askeri geri çekilecek, Ada tamamen Rum yönetimine bırakılacak...Müzakere Çerçeve Belgesi de bunları ve daha fazlasını kapsıyor. Ne var ki ödenecek bedeller sürekli gözden kaçırılarak dikkatler hep "3 Ekim'de müzakereler başlıyor mu, başlamıyor mu?" sorusuna çevriliyor. Hükümet, iş çevreleri ve bir kısım medya şu havada: Canım Kıbrıs'ı verelim, AB yolunu açalım olsun bitsin.Ne var ki Kıbrıs'ı vermekle AB üyesi olunmuyor. Tüm istenenleri verseniz de yol kapalı. Serbest dolaşımın kısıtlanması kararıyla tam üyelik zaten hayal olmuştur. Ağzınızla kuş tutsanız yolun sonunda Fransa ve Avusturya halklarının referandumları var.Hükümet su sırada Müzakere Çerçeve Belgesi'nin bekleyişi içinde. Müzakereler sıkı sıkıya bu belgeye uyacaktır. Ve Türkiye, elinde avucunda ne varsa verecektir. DYP Başkan Yardımcısı Emekli Büyükelçi Umut Arık:- Türkiye bir karşı müzakere çerçeve belgesi yaparak masaya koymalıdır, diyor.Brüksel'in yapacağı çerçeve belgesiyle 3 Ekim'de görüşme masasına oturmak felaketin başlangıcı olacaktır. m.asik@milliyet.com.tr Avrupa çıkmazı