Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

The Türkler, benzersiz tarihimize, kimliğimize, kişiliğimize ayna tutuyor... Okurken acı acı gülümsetiyor.Peki niye başka bir ad değil de "The Türkler"?Rahmetli Aziz Nesin, yeni açıldığında Taksim'deki The Marmara Oteli'nin adına takmış... Dermiş ki:- Bir ülkede coğrafi yer adı 'the' eklenerek Amerikanlaştırılıyorsa ve bu duruma kimse tepki göstermiyorsa o ülke emperyalizmin kültürel işgali altındadır... The Marmara Oteli'nin önünden her geçişte gururum çiğneniyor... Hep birlikte gidelim, otelin adının değiştirilmesini isteyelim...Yalçın bu sözlerden etkileniyor. The Marmara'nın sahibi Ali Güreli'ye giderek Aziz Nesin'in isteğini iletiyor. Ali Güreli, "the" takısının gerekliliğini şu örnekle anlatıyor:- Diyelim ki iki arkadaş sohbet ederken biri diğerine Yalçın'ı gördün mü diye soruyor. Diğeri hangi Yalçın diyor. Canım hangi Yalçın olacak "The Yalçın"... Ali Bey peşinden ekliyor...- Biz özbeöz Türk'üz... Mücadeleyi rakiplerimizin silahlarıyla yapmak için adımızın başına "the" koyuyoruz..Bu tür mücadelenin sonucu malum ingiltürkçe yayıldıkça yayıldı. Aynadaki görüntümüzü eğlenerek izlemek için The Türkler'i okumalısınız. Akşam'dan ayrılan Yalçın Pekşen dostumuz yakında Cumhuriyet'te yazmaya başlayacak. Yalçın bu "ara"yı değerlendirdi, oturdu "The Türkler" adlı bir kitap yazdı. Haftanın esprisini Başbakan Erdoğan patlattı: "AKP siyasete kalite, seviye getirmiştir." Cinsel sorunlar uzmanı bir hekimin, hanımların sorunlarını çözmek için muayenehanesinde seks yaptırdığı yazıldı bu hafta...Bir anı... Geçmişte Cağaloğlu'nda benzer bir hekim vardı. Kendisine gelen mektupları sekreterine okutuyordu. Kızcağız okurken kıpkırmızı oluyor, fenalıklar geçiriyordu. Çünkü çoğu mektup resmen seks öyküsü gibiydi. Kız bunalınca doktor: "Devam et, bunlar tıbbi konular, ayıbı yok" diyerek onu teskin ediyordu. Sonunda ortaya çıktı ki, bu mektupları doktor kendi yazıp kendi adresine yolluyor, tahrik edici kelimeler kızın ağzından dökülürken zevkten dört köşe oluyordu. Porno Bir arkeolog kadınlar için ideal kocadır. Çünkü kadın yaşlandıkça ona ilgisi azalacağı yerde artar. İtiraf. com adlı ünlü sitede 27 yaşında genç bir hanım şu notu düşmüş:"3 ay önce evlendim. Ailem çeyiz yerleştirmek için şehir dışından geldi. İşimiz bittikten sonra babam beni kenara çekti ve "Alınma kızım ama sana bir şey söylemem gerek. Sabahtan beri seni izliyorum, hiç heyecanlı değilsin. Biz bile daha heyecanlıyız. Evlilik bu şekilde yürümez" dedi. Ah babacığım, bilmiyorsun ki ben zaten bu adamla 2 yıldır aynı evi paylaşıyorum. Siz geleceksiniz diye evi boşaltıp tekrar yerleştirdim. İtiraf Soru: Yeşil yaşıyor mu? Yanıt: Kimi yerlerde yaşıyor, kimi yerlerde katlediliyor. Arkadaşımız Fahrettin Fidan malum şahsın haftalığını parselliyor...Sevgililer Günü eve geldiğimde ne göreyim! Ahben'im ne bulduysa sürmüş sürüştürmüş, takmış takıştırmış... Loş bir salon, mum ışığı, CD'de Ajda Pekkan'ın, "Para, para, para" şarkısı... Gecenin asıl sürprizi benim için yazdığını söylediği şiir oldu. Gerçi o şiiri bir yerlerden hatırladım ama hiç ses etmedim. Tabii altta kalmadım, ben de ona yazdığım şiirimi! okudum: Kara dutum, çatal karam, çingenem/ Daha ne olacaktın bir tanem/ Gülen ayvam, ağlayan narımsın/ Kadınım, kısrağım, karımsın.Sonra sabaha kadar mırıl mırıl villalarımızı, paralarımızı, arsalarımızı, orman arazilerimizi konuştuk.Gensoru vartasını atlatır atlatmaz tam Ofer'i arayıp müjdeyi vereceğim... Zıırrr telefon. Benim mahdum. Minik bir ricası varmış. Tayyip Amca'sının önümüzdeki haftalarda yapacağı yurtiçi gezilerinin programını temin edip kendisine fakslayabilir miymişim acaba? Hayırdır dedim, anlattı. Amcasının nerelere gideceğini bilirse, oralara önceden yumurta sevkiyatı yapacak... Böylece hem vatandaşın! ihtiyacını karşılamış hem de elinde kalmış kokulu! yumurtaları değerlendirmiş olacakmış. İşte babasının oğlu! Gururlandım, göğsüm kabardı, gözlerim yaşardı. Telefonu kapatır kapatmaz aldı bir düşünce... Ulan bu protesto işlerini sakın benim oğlan organize ediyor olmasın?Cuma akşamı maaile, bizim evde gensoru zaferimizi kutluyorduk. Birara baktım, küçük torun, salonun uzak bir köşesinde, sırtını bize dönmüş, elinde paralar, sayıp duruyor. Bu ne iş diye annesine kaş göz ettim. Her sabah uyandığında sözüm ona kimseye çaktırmadan şekerlikten bir avuç şeker alıp cebine atıyor... Gittiği yuvada bunları arkadaşlarına satıyormuş. Tutamadım kendimi, vardım yanına, para sayan o minik elleri öptüm, öptüm, öptüm... m.asik@milliyet.com.tr Malum Abi'nin haftalığı...