İnançlı insanlar tarih boyunca dinci veya din adamı kılığına girmiş sahtekârlar tarafından iliğine kadar sömürülmüş... Öyle sömürülmüş ki, bizim ‘Fener’ci zibidiler yanlarında hiç kalır. Bizzat kilise ve anlı şanlı din adamları yürütürmüş bu soygunu... Örneğin, ortaçağda piskopos ve rahipler halka para karşılığında cennetin anahtarını satarmış.
Protestanlığın kurucusu Martin Luther bir gün bu bezirgânlara başvurmuş:
- Ben de cehennemin anahtarını satın almak istiyorum...
Üçkâğıtçı ruhbanlar kendi aralarında talebi görüşmüş, bu adam galiba deli diye düşünmüş ve eline bir anahtar verip sepetlemişler.
Luther anahtarı kaptığı gibi soluğu şehirde almış.
Sokaklarda koşarken bağırıyormuş:
- Ey insanlar cehennemin anahtarı bende! Kapısını kilitledim. Artık kimse oraya gitmeyecek. Siz de gidip artık boşuna kiliseye cennet vaatleri uğruna para kaptırmayın...
Bizim saf müminleri, dindar görünümlü oy ve para hırsızlarının elinden kurtarmak için de böyle zeki adamlar gerekiyor. Bulamazsak bu hırsızlar yalnız saf müminleri değil, bütün memleketi soyacak ve satacaklar? Efendim? Yoksa zaten satıyorlar mı?!
Muğla’da Deniz Gezmiş’i anmak icin etkinlik düzenleyen 2 kişi hakkında 5’er yıl hapis istenmiş.
Umarız, Türk adaleti Deniz Feneri için de aynı titizliği gösterir...
Haldun Ertem
Şener Eruygur ve Hurşit Tolon paşalar cumhuriyet mitinglerinin düzenlenmesinde etkin rol oynamışlardı... Mitinglerin amacı laikliği savunmaktı...
Şimdi hapisteler... İktidarda ise laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna mahkemece karar verilmiş bir parti var.
Laikliği savunanlar hapiste, laikliği yıkmaktan hüküm giyenler iktidar koltuğunda...
Bu manzarada bir tuhaflık yok mu?
Profesör üslubu!
Gazete yazıları bir okuyuşta anlaşılır olmalıdır. Ne var ki özellikle akademisyen yazarları anlamak istiyorsanız yazılarını üst üste birkaç kez okumanız gerekiyor (tabii vaktiniz varsa)...
Ünlü filozof Bertrand Russel da çok sinir olurmuş bu tiplere...
Onların yazılarından bir örnek veriyor. Mesela bir sosyoloji kitabından pasaj:
“Çok az sayıda gerçekleşmesi söz konusu olan birtakım önkoşullar, doğuştan ya da çevreden kaynaklanan olumlu durumların rastlantısal olarak birbirini izlemesi sonucu şans eseri bir araya gelip ancak sosyal açıdan avantaj oluşturacak şekilde normlara ters düşen birçok özelliğe sahip bir birey oluşturduğunda insanlar istenmeyen davranış biçimlerinden tamamen uzak kalırlar...”
Ne anladınız bu cümleden?
Hiçbir şey değil mi?
Russel bu cümleyi anlaşılır şekilde şöyle tercüme ediyor:
“Bütün insanlar olmasa da en azından çoğu alçaktır. Alçak olmayanların da mutlak doğumlarında ve yetiştirilmelerinde şansları yaver gitmiştir...”
Bu cümle tabii çok daha anlaşılır.
Ancak Russel şunu da ekliyor:
“Korkarım, birincisi yerine ikinci cümleyi kullanan bir profesör rektörlükçe işinden sepetlenecektir...”
Talihsiz adam!
Üzgün ve pısırık görünüşlü bir adam barda tünemiş oturuyormuş. Önünde bir türlü içemediği bir içki bardağı, suratı asık..
O sırada barın kapısı açılmış. Külhanbeyi tavırlı Temel, sert adımlarla barın tezgâhına doğru yürümüş ve pısırık adamı iteleyerek tabureye oturmuş.
Hiç soru sormadan adamın önündeki içki kadehini alıp başına dikmiş. Elinin tersiyle ağzını kuruladıktan sonra, ‘Ne o, neden böyle surat asıyorsun, Karadeniz’de gemilerin mi battı?’
‘Sorma, ben çok talihsiz bir adamım’ demiş pısırık.
‘Neden?’ diye sormuş Temel tekrar.
Cevaplamış pısırık:
‘Bu sabah karımla kavga ettik, beni evden kovdu. O sinirle işe geç kaldım. Patronum zaten bahane arayıp duruyordu, beni işten attı. İşten çıktım, yolda yürürken araba çarptı. Eve gideyim, belki karımla barışırız dedim, eve gittim ve karımı başka bir erkekle yatakta yakaladım. Bu kadarı da fazla artık dedim, kendimi öldürmeye karar verdim. Tabancayla vuracaktım, silah tutukluk yaptı... Asmaya kalktım, ip koptu. Doğalgazla öleyim dedim, faturayı ödemediğim için gaz kesikti. Eczaneden fare zehri aldım, buraya geldim, içki bardağıma koydum. Onu da geldin sen içtin. Off... Offfff...’
Torpah da virek
Abdullah Gül’ün Erivan ziyaretinin o kadarla kalmayacağı belliydi. Ardından “Özür dileyelim” şarkıları başladı. Onu, biraz da tazminat verebiliriz önerisi izledi. Şimdilik “Toprak da verelim, Ağrı’yı jest olarak teslim edelim” cinsinden bir önerinin yeri ve zamanı değil ama... Onun sırası da gelecek inşallah...
Gürbüz Evren’in “Son Celse” adlı kitabından söz etmiştik... Orada Ermeni diyasporasının yeni stratejileri anlatılırken ilk iki madde şöyle sıralanıyordu:
1. Türkiye’de soykırım savunucuları yaratmak...
2. Soykırımı kabul etmesi için Türkiye’ye yardımcı olmak...
Plan iyi işliyor...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025