Son iki ayda üç ihbar mektubu gündemi salladı...
Beş sayfalık birinci mektuba ıslak imzalı metin de eklenmişti... Bu mektubu yazan ve meçhul subay olarak adlandırılan kişi çağrılırsa gelip tanıklık edeceğini söylüyordu. Ancak ortalarda görünmedi.
İkinci mektup medyada yine bomba gibi patladı. Bu defa postayla değil e - mail yoluyla gönderilmişti. Üç gün sonra haber fosladı, mektubun sadece medyaya gönderildiği savcılığa gitmediği ortaya çıktı...
Üçüncü mektup geçen hafta patladı... Mektubu yazan birer kopyasını savcılık, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı ve siyasi partilere göndereceğini belirtmişti. Ancak medyadan başka hiçbir yere gitmediği anlaşıldı. Mektubu yazan subay üstlerinden “amirim” diye söz ediyordu. Bu bir subaydan daha çok polisin mektubuna benziyordu...
Gelelim sadede...
Birinci mektup postaneden adi postayla yollanmıştı. Postaya verildiği tarih ve postane belliydi. Postanedeki kamera kayıtları incelenerek bu kişi bulunabilirdi.
Bu tür bir çabayı hiç duymadık.
İkinci mektubu yazanın bulunması çocuk oyuncağıydı. E - maili gönderen kişi iki gün içinde bulunabilirdi. Bu kadar basit ama önemli bir araştırma yapılmadı.
Üçüncü mektubun gönderildiği postane de bulunur, kamera kayıtlarından mektubu gönderen tespit edilebilirdi. Böyle bir çalışmadan da hiç haberimiz olmadı...
İhbar mektupları gündemi sallıyor... Albay Çiçek bu mektuba dayalı olarak tutuklanıyor. Hem TSK hem yığınla insan töhmet altına sokuluyor. Ama bu mektupları gönderenlerin bulunması için çaba gözlenmiyor. Tuhaf!?
* Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir... Fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı!
Elie Wisel
Prof. Mete Tunçay, “Türkiye’de solun en büyük günahı demokrat olmaması” demiş.
Ondan daha büyük günahı bazılarını yıllarca solcu zannetmesi hocam!
Fahrettin Fidan
H 1 N 1 fobisi...
Başbakan halkın aşı yaptırmaması için adeta özel bir savaş veriyor...
Önce kendisinin aşı yaptırmayacağını ilan etti. Ardından ABD’deki aşıyla Türkiye’dekinin farklı olduğunu kaydederek zihinlere kuşku ekti. Peşinden ailesinin de aşı yaptırmadığını bildirdi.
Sağlık Bakanı ise aşıcı... Risk grubunda yer alanların aşı yaptırması için çabalıyor.
Sağlık Bakanlığı’nın üç firmaya, Glaxo Smith Kline, Novartis ve Sanofi Pasteur’e 40 milyon doz aşı sipariş ettiğini biliyoruz.
Bu aşılara 200 milyon euro’nun üzerinde para ödeneceğini de Sağlık Bakanı ilan etti.
Başbakan aşıyı benimsemiyorsa... Bu kadar çok aşı neden sipariş edildi?
Sağlık Bakanı 200 milyon euro’luk bir harcamayı kimseye danışmadan yapamayacağına göre.. Başbakan işin başında aşı ithalini neden sınırlamadı? Neden 200 milyon euro havaya atılıyor?
Yoksa Erdoğan oyuna mı getirildi?
Başbakan’ın Sağlık Bakanı’na karşı öfkesi böyle bir ihtimali de akla getiriyor...
Bilge köylüler...
Mardin’in Bilge Köyü’nde geçen mayıs ayında 44 kişinin ölümüyle sonuçlanan silahlı saldırının 11 faili hapse girmişti. Bu 11 failin aileleri dün Kırklareli’ne getirilerek devletin satınaldığı iki blok apartmana yerleştirildiler. 58’i çocuk, 18’i kadın 8’i erkek toplam 84 kişi bundan sonra 32 dairede yaşayacak... Aileler dışarı çıkmayacak. Çocuklar konutların alt katında açılacak sınıflarda okuyacak...
Yerlerinden yurtlarından koparılıp alınan bu kadın ve çocukların günahı ne? Hiç...
Ne var ki, bundan sonraki yaşamlarını adeta bir toplama kampında yaşar gibi üstelik kan davasına kurban gitme korkusu içinde geçirecekler.
Çileleri bitiyor mu? Hayır...
Dün bize ulaşan notlara bakıyoruz... Kırklareli halkı bu olaya tepkili... İkamet yeri olarak sakin bir yer olan Kırklareli’nin seçilmesi ve gelenlerle ilgili bilinmezlikler halkı tedirgin etmiş. Bir aile reisi Kırklareli’ni terk etmekten söz ediyor. Belli ki göçmen masumlar kent halkından da fazla yakınlık göremeyecekler. İki taraflı bir tedirginlik yaşanacak...
Ne yapmalı? Hem göçmenleri hem kent halkını tedirginlikten kurtaracak, iki tarafı birbirine yaklaştıracak sosyal programlar uygulanmalı. Devlet kadar sivil toplum kuruluşları da bu görev için kolları sıvamalı. Ortada bir dram var.
İnsanlık böyle hallerde gerekli...
Abdullah Gül, Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’ne 334 oy alan aday yerine 96 oy alan adayı atamış.
“Demokratik açılım” ın PKK’ yla sınırlı olduğuna bir örnek daha...
Haldun Ertem
Sade bir soru...
Sevgili Zeynep Oral, Cumhuriyet’teki köşesinde basit ama herkesin ıskaladığı bir konuya değiniyor...
Adalet Bakanı:
“113 bin 270 kişinin telefonu dinlendi, 12 bin 888 kişiye ‘suç bulamadık’ mektubu gönderdik” demişti.
Zeynep Oral soruyor:
- Ya mektup almayanlar? 110 bin küsur insan suçlu mu bulundu? Yoksa 110 bin kişi dinlenilmeye devam mı ediliyor?