Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bayram değil seyran değil eniştem... Pardon, bayram değil seyran değil Baba uçakla bile 10 saattan fazla tutan Filipinler'e niye gitti? Siz düşünedurun diyor, "Düşünür Gazeteci" Fahrettin Fidan'ın bir batında bulduğu olasılıkları sıralıyoruz.
1) Apo'ya "Yardım ve yataklık etmediği için!" Filipinler hükümetine teşekküre gitti.
2) Çankaya Köşkü'nde kabul edebileceği heyet kalmadığı için can sıkıntısını gidermek amacıyla gitti.
3) Dünyada ziyaret etmediği hiçbir ülke kalmaması için gitti.
4) İşadamı Kamuran Çörtük'ün Filipinler'deki yatırım olanaklarını incelemeye gitti.
5) Filipinler'i hala görememiş Çankaya Köşkü personeli, işadamları ve gazetecilere kıyak olsun diye gitti.

Mahdum ve Mahdume...

Posta gazetesinde "Yerin Kulağı Var" başlıklı sütunda bir haber:
"...Kaçak işadamı Selim Edes, Amerika'da yaşamını sürdürürken, kızı Elif Edes İstanbul gecelerinde cirit atıyor. Devlete olan borcunu para, pul olduktan sonra ödemeye başlayan Selim Edes Bey'in mahdumesinin çapkınlıkları da dilden dile dolaşıyor."
Malum eski dilde oğlan çocuğa "mahdum", kız çocuğa "kerime" denir. Sütunu hazırlayan Ayhan Kimsesizcan, "kerime" yerine "mahdume" sözcüğünü ikame ederek Osmanlıca'ya daha önce kimsenin akıl etmediği bir katkıda bulunmuş. Tebrikler.

*Cihan Demirci’den LAFORİZMA
CHP'de kontenjan adayları da sorun olmuş...
Zaten parti seçimde barajı da kontenjandan aşacak bu gidişle!..

Şişman pişman

ABD'nin San Francisco kentinde şişmanlar ayaklandı.. Nedeni bir Jimnastik Salonu'nun verdiği ilanlar... İlanlarda uzaydan gelen yaratıklar gösteriliyor ve altında şöyle deniyor:
"Önce şişmanları yiyecekler"
Kendisini "Şişman Amerikalıların avukatı" olarak tanıtan Marilyn Wann, 90 bin şişman Amerikalı adına Jimnastik Salonu aleyhine dava açacaklarını bildirirken "Derdimiz kendimize yetiyor. Bıktık bir de aşağılanmaktan ve alaya alınmaktan" diyor...
Şişmanlar da tepkilerini içeren bir ilan hazırlamışlar. İlanda şu sözler okunuyor:
"Şişman kıçımı ye..."

Tezgaha gelmek...

Piyasaya yeni çıkan ve çarpıcı grafik denemeleri sergileyen "UÇ" adlı derginin ortasında balık zokaları ve tezgahtaki balıkların resimleri çarpıyor göze.. Ve zokayı yutmuş balığın ağzından şu satırlar:
"Tuzak olduğunu biliyorum ama... Beslenmek zorundayım.
Ses çıkaramıyorum... acıdan gözlerimi kapatamıyorum... ama ben ve benim gibi yüzlercesinin bu tezgahlara nasıl geldiğini
biliyorsunuz...
Bunları doğanın gereği olan bir dönüşüm olarak değerlendirebiliriz.
Zaten hergün işte ya da evde birşeylere ses çıkaramadan hatta yüz ifadesiyle bile tepki vermeye cesaret edemediğimiz şeylerle karşılaşmıyor muyuz?
Çünkü paraya ve beslenmeye ihtiyacımız var..."

`Köprü çökebilir!'

İki günün biri "bakım ve onarım" gerekçesiyle taşıt trafiğine kapatılan "yeni" Galata Köprüsü'nün kamuoyunca bilinmeyen bir derdini şöyle aktarmıştık pazar günü:
"Köprü, açılıp kapanmasını sağlayan hidrolik sistemdeki arıza nedeniyle 8 aydır deniz trafiğine geçit vermiyor... Büyük tonajlı gemiler de Haliç'te tutsak; köprünün açılacağı günü bekliyor..."
Haber haberi kovalıyor... Karayollarından bir yetkili çok daha vahim bir durumu haber veriyor... Soluğumuzu tutarak dinliyoruz:
- "Hidrolik sistem arızası" diyorsunuz. Keşke o kadar basit olsa. Köprü ciddi bir proje hatası yüzünden çökme tehlikesiyle karşı karşıya. O nedenle altına iskele yapılıp desteğe alındı. İskele yapılmasaydı çökecekti. Karayolu trafiği ancak bu şekilde sürüyor. Deniz trafiği ise hidrolik sistem arızasından değil, açılması halinde ciddi çökme tehlikesi olduğundan sürdürülemiyor.
- Nedir proje hatası?
- Köprü havaya kalktığında üzerindeki ağırlığı dengelemek amacıyla yapılmış bir "karşı ağırlık" sistemi var. Projede 900 ton olarak görünen bu ağırlık, inşaat sırasında 1500 ton olarak uygulanmış. İşte bu fazlalık, köprü havaya kalktığında kendisini ayakta tutan çelik kirişleri zorlayıp yırtıyor. Geçen yıl ortasında çıkan korkunç sesler sayesinde farkedildi bu durum. Halbuki çelik yapılar, betonarme ve ahşaptan farklı olarak önceden uyarmaz; birdenbire çöker. Allahtan o sesler duyuldu da önlem alındı.
- Müteahhit firma ne diyor bu işe?
- Biliyorsunuz, köprü STFA ve Alman Thyssen konsorsiyumunca inşa edildi. Projenin bu bölümünü Thyseen firması uygulamış. Durumun çok vahim olduğunu kabul etmekle birlikte hatayı resmen kabul etmiyorlar. Oyalıyorlar anlayacağınız. Bu durumda devletin ağırlığını koyması lazım.
- Koydu mu peki?
- Ne gezer. Köprü için hayati önem taşıyan bu sorunun çözümü için 10 milyon mark gerekiyor. Konunun vahameti Yaşar Topçu'nun bakanlığı döneminde Ankara'ya da bildirildi. Ama akılalmaz bir aymazlıkla bu para bütçeye konmadı. Ayrıca müteahhit firmaların eksik ve kusurlu bıraktığı diğer işler de var. Onlar için de 32 milyon mark gerekiyor. Bu parayı sağlamak için 3 yıldır kimse parmağının ucunu oynatmadı.
- Peki, madem eksik ve kusurlu işler ve bir "proje hatası" var ortada; devletin değil de, yapımcı konsorsiyumun bunu üstlenmesi gerekmez mi?
- Bu gibi durumlarda izlenen yöntem şu: Müteahhit firma, "Yapmıyorum!" deyip su koyverdiği anda yeni bir ihale açılır ve iş başka bir firmaya yaptırılır. Sonra da dava açılarak "bedeli", kusurlu müteahhit firmadan alınır. Yani öncelikle devletin finansman bularak acilen bir ihale açması gerekiyor. Ne var ki, şu anda kimse oralı görünmüyor...


2000 yılının çocukları 130 yıl yaşayacakmış. Nasıl yani? Bu çocuklar hiç trafiğe çıkmayacaklar mı?



Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr