Örneğin "Rahmetlinin adı neydi?" cümlesi "Müteveffanın adı neydi?" şeklinde olmalıymış."Allah onlara merhametini göstersin." şeklindeki cümle "Allah rahmet eylesin" şeklinde çevrilmeliymiş..."Umarım anlıyorsunuz" şeklindeki cümlenin çevirisi, "Anladığınızı umarım / İnşallah anlıyorsunuz" şeklinde..."Umarım öyle olmaz" deyiminin doğru çevirisi, "İnşallah öyle olmaz" biçiminde olmalıymış.Yabancı dillerde "inşallah" anlamına gelen sözcükler vardır. Senarist metinde inşallah değil de "umarım" yazdıysa bir bildiği olmalı. Bunlar farklı anlam ve tonlar taşıyan sözcükler. "Umarım"neden "İnşallah"a dönüştürülüyor? Belli değil.Merhaba yerine "Selamünaleyküm", Günaydın yerine "Sabah şerifler hayır olsun", Hoşçakal yerine "Allah'a emanet ol" gibi çeviri önerileri de yakında gelebilir. Gidiş o gidiş... RTÜK internet sitesinde (www.rtuk.org.tr) yanlış çeviri örneklerine yer verilmiş... Doğrusu gösterilmiş! Başbakan'ın dediğine göre, Türk halkı, ABD'ye PKK'ya destek verdiği için kızıyormuş. AKP'ye destek verdiği için de kızıyor olmasın. ABD - IMF - AB yönetim ve denetimindeki ülkemizde, kendini yeni duruma uyduramayan aydınların sık sık içine düştükleri suçlar ve kabahatler var. Kendini suçlu hisseden arkadaşımız Fahrettin Fidan bunları sıralıyor: Ulusal çıkarları savunmak, ulusalcı olmak. Günümüzde ideolojilerin öldüğünü (tabii ki ölenin kapitalizm, emperyalizm vs. değil sadece sosyalizm olduğunu) hâlâ görememek! ABD yöneticilerinin Irak'a demokrasi ve özgürlük için geldiklerini kabul etmemek, onları işgalci görmek, öküz altında buzağı (petrol) aramak. Koşulları yerine getirdiğimiz gün AB'nin bizi tam üyeliğe alacağına inanmamak. Hukuka aykırı bir yasayı iptal ettirmek. İlkeli davranmak, dönek olmamak. Küreselleşmenin faziletlerinden! kuşku duymak. "Acaba sömürünün yeni adı mı?" diye sorgulamaya kalkmak. Bizim sivil toplum örgütlerini maaşa bağlayan yabancı vakıfların bu işi Türkiye'yi sevdikleri için yaptığından kuşku duymak. Devlet malının bedavaya satılmasına karşı çıkmak, böylece "devletçilik" suçu işlemek. Kemalist olmak... Yurtsever olmak. Türkiyeli yerine Türk'üm demek. Kıbrıs, Ege ve benzeri konularda Türkiye'nin de haklı olabileceğini düşünmek. Babbakan Tayyip Erdoğan'ın takiyeci, tramvaycı değil gerçek demokrat olduğundan hâlâ kuşku duymak. Her gelen iktidarın yanında saf tutmamak. Başbakan'a onu üzecek sorular sormak. Laik, dolayısıyla statükocu olmak, AKP'nin değişimci - demokrat olduğunu görememek... Tanık olunan bir haksızlık karşısında "Bana ne" demeyip tepki göstermek. Sürü psikolojisine sahip olmamak, gözü kapalı sürünün peşine takılmamak... Van'ın Gevaş ilçesinde olduğu gibi öndeki koyunun peşine takılıp uçurumdan atlayan koyunlar gibi davranmamak. Günümüze özgü suçlar! İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 22. Dünya Mimarlar Kongresi'nde dağıttığı, Cumhuriyet değerlerine saldırıda bulunan, İstanbul rehberi kitabını kimse sahiplenmiyormuş! Aslında iyi bir gösterge.... Demek ki hâlâ gerici görüşlerini açıkça savunabilecek cesareti kendilerinde bulamıyorlar. Eski hikâyedir. Tıfıl Ahmet'in en büyük hayali mahalle kabadayısı Hasan Abi'nin rakı masasına oturabilmekmiş. Günün birinde nasıl olduysa bu rüya gerçek olmuş, Tıfıl Ahmet, Kabadayı Hasan'ın masasında uçlarda da olsa bir yer bulmuş. Yeniyor, içiliyor, sohbet ediliyor ancak Hasan Abi o gün hiç mi hiç konuşmuyormuş. Öyle olunca da bizim Tıfıl, Hasan Abi'sinin gözüne girecek bir şey söylemiyormuş. Hasan Abi, nihayet gecenin sonuna doğru ağzını ilk kez açmış ve şöyle demiş:- Bu kavun da hiç iyi değilmiş...Tıfıl aynı anda atılmış ortaya:- Sohbetine de hiç doyum olmuyor be Hasan Abi...Hikâye aklımıza nereden geldiyse. m.asik@milliyet.com.tr Ne sohbet