- Çok fazla sinemaya gidemiyorum, diyor...- Neden?- Çünkü sinemalar çok pahalı... 8 - 10 milyon lira olan indirimli bilet de aşıyormuş bütçelerini. Sohbeti koyulaştırıyoruz. Genç adam öyle şeyler anlatıyor ki... Örneğin dekor yokmuş okulda. Birkaç eski koltuk, masa, iskemle, dolap falan. Tüm öğrenciler senaryolarını bu fakir dekora uygun yazıyorlarmış. Çekilen her filmde aynı dekorun görünmesi tabii ki bütün zevkini kaçırıyormuş işin. Genç sinemacının bir çağrısını buraya ekleyelim:- Tiyatrocu ağabeylerimiz ne olur kaldırdıkları oyunların dekorlarını atmayıp okulumuza versinler... Onlara o kadar ihtiyacımız var ki...Gençleri iyi yetiştirdiğimizden emin miyiz? Mimar Sinan Üniversitesinin Sinema - Televizyon Bölümü, İstanbulda bu daldaki en iyi okul sayılabilir. Ünlü sinema adamları burada hocadır. Ders programı iyidir. Bu okulda sinema okuyan bir gençle son filmlerden söz açıyoruz: Yabancılar, radyo ve televizyonlarda yüzde 100 hisse sahibi olabilecekmiş. İyi; işlerini mandacılara yaptıracaklarına gelip kendileri yapsınlar... İşçi emeklisi Tacettin Korkut emeklilerin hakkını vermeyen devleti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) şikâyet etti. Şikâyet dileçesinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin çeşitli maddeleri yanında "Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır adil ve elverişli ücrete hakkı vardır" maddesini anımsatan Tacettin Korkut, işçi emekli maaşının alt sınırının bu maddeye uygun saptanmasını istedi. Karabüklü okurumuz şimdi AİHMnin kararını bekliyor.En azından üç dil bileceksin En azından üç dilde Ana avrat dümdüz gideceksinEn azından üç dil Çünkü sen ne tarih, ne coğrafyaNe şu, ne busunOğlum MemişSen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun Avrupaya arzuhal Hortumlar kesildi, yolsuzluklara damardan girildi... Büyük nutuklar atıldı, yetim hakkı yenmemesi için sözde büyük önlemler alındı... Değişen bir şey yok... Uluslararası Saydamlık Örgütünün 2004 yolsuzluk araştırması verileri dün açıklandı. Yıl 2000; sıralamadaki yerimiz 50... Yıl 2001; sıralamadaki yerimiz 54... Yıl 2002; yerimiz 64... Yıl 2003; yerimiz 77ncilik... 2004; yerimiz 146 ülke arasında 77ncilik... Yolsuzlukla mücadele yerinde sayıyor... Bir garip mücadele! Yeni Ceza Yasasının kötülüğünü Eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, şu sözlerle anlatıyor:- Yasanın kötülüğü şuradan belli ki, dünyada ilk kez bir yasa yürürlüğe girmeden değiştirilmek isteniyor.Hükümet, yasanın MİT ve polise ilişkin kimi bölümlerini değiştirmeye yanaştı. Ancak basına hapis cezaları getiren maddeleri değiştirmekten kimse söz etmiyor. Belli ki bu yasanın bir amacı da basının iktidarı takibinden kaçmaktır... Sabih Kanadoğlu devam ediyor:- Yetkililer, özgün ve ulusal bir yasa yaptık diyor. Hiç de öyle değil. İspanya, Almanya, Polonya ceza yasalarından neredeyse aynen alınmış maddeleri var. Rus Ceza Yasasının 2. maddesini almışlar, 1. madde diye yazmışlar.- Başka neler var? - Yasada cürüm ve kabahat deyimleri kaldırılıyor, yerine suç deyimi getiriliyor. Ama daha sonra cürüm sözcüğü kullanılıyor. Bazı yerlerinde yargıçlara uygulamayı nasıl yapacakları anlatılıyor. Oysa yasanın yorumu yargıca aittir. Siz ona uygulamayı şöyle yapın derseniz, yargının bağımsızlığı nerede kalır. Gerekçe metne dahildir deniyor. Böyle bir şey olur mu? - Yasanın dili konusunda ne derseniz? - Tam bir çorba. Kimi yerde öz Türkçe sözcükler kullanılmış, kimi yerde Arapçanın en koyusu... - Adalet Bakanı Çiçek, şimdi eleştirenler daha önce neredeydi diyor? - Yeni Ceza Yasası hazırlıkları 1985te başladı. Birkaç ayrı taslak hazırlandı. 2000deki son taslağı Bakanlar Kurulu aynen kabul etti. Sonra bu iktidar hepsini bir kenara attı, kendisi bir tasarı hazırladı. Onu da alelacele Meclisten geçirdiler. Kimse ne olduğunu anlamadı ki...NOT: Ceza Yasasının yalnız basını ilgilendiren bölümleri değil, tüm maddeleri dökülüyor. Yasayı uygulayacak yargıçlar da perişan olacak... Ceza çorbası! Bir kanun, kanun olduğu için değerli değildir, içinde adalet bulunduğu için değerlidir. Bana adalet verin, kanunlara güveneyim. m.asik@milliyet.com.tr
