İstanbul Maltepe’de görev yapan bir ilkokul öğretmeni dostumuz anlatıyor... Geçenlerde öğrencilerimden biri devamsızlık yapmış. Okula neden gelmediği sorulunca hık mık etmiş. Sonunda baklayı ağzından çıkarmış:
- Abim beni aldı birlikte taş atmaya gittik öğretmenim..
- Nereye taş attınız oğlum?
- Belediye otobüsüne...
Bu çocuk 9 yaşındaymış. Abisi 16 yaşında. Öğretmen hanıma sorduk:
- Okul idaresine haber verdiniz mi, kimse bu çocuğu karşısına alıp konuştu mu, ailesi okula çağırılıp ikaz edildi mi?
- Hiçbiri olmadı, dedi öğretmen hanım.
Anlaşılan müdür ve öğretmenler çekindi böyle bir ikazdan...
Okullarda aynı durumda yüzlerce, binlerce militan adayı çocuk olmalı.
Bu çocukların sokak terörüne militan olarak yetiştirilmesine, yukarda görüldüğü gibi, devlet seyirci...
* * *
CNN’deki Medya Mahallesi programının dünkü konuğu Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Faraç idi. Mehmet Faraç PKK’yı yıllardır en yakından izleyen gazeteci. Dedi ki:
- PKK kentlerde kullanmak üzere 500 bin kişilik bir milis gücü oluşturmuştur. Önümüzdeki günlerde kentlerde, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyük kentlerde olaylar artacaktır.
- Amaç nedir? Kürtlere kültürel, demokratik, sosyal haklar verilmesi mi?
- Hiçbiri değil. Tek hedef var; Apo’nun önce iyi koşullara alınması, sonra serbest bırakılarak siyasete ve sonunda Meclis’e girmesinin sağlanması...
Mevcut iktidar bu gidişi önlemek için çaba göstermek ne kelime, açılım diye diye sokak terörünün ve PKK’nın önünü açıyor.
TRT provokasyonu
Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 Aralık 2009 tarihinde yapılan saldırıyı PKK üstlendi.
Ancak kimi odaklar saldırıyı TSK’nın üstüne atma çabalarını sürdürdü.
10 Aralık Perşembe günü TRT-1 ana haber bülteninde PKK’nın üstlenmesine rağmen Reşadiye saldırısını askerlerin yaptığına dair çeşitli imalar kullanılıyor. Bir cümle şöyle:
“Bu arada Ergenekon sanığı Albay Dursun Çiçek’in de Reşadiyeli olması dikkat çekici ayrı bir husus.”
Odatv’nin haberine göre aynı haber Zaman gazetesinde de yer alıyor. Anlaşılan oradan kopyalanıyor.
TRT’nin bu dayanaksız ve saptırma haber - yorum ile yaptığı ne midir? Resmen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı provokasyon...
Kıyak röp...
DTP’nin kapatılması üzerine kimi meslektaşların DTP yönetici ve milletvekilleriyle yaptıkları röportajları okuyoruz iki gündür. Okudukça meslek adına hüzünleniyoruz. Konuşulan kişiler neredeyse her iki cümlede bir barış, demokrasi, kardeşlik lafı ediyorlar... Anayasa Mahkemesi’ne ağır suçlamalar yöneltiyorlar... Dağa çıkmaktan söz ediyorlar.
Ama ne anlaşılmaz bir gazeteciliktir ki hiç birine şu sorular sorulmuyor:
“Beyler, hanımlar, bu nasıl barış, bu nasıl demokrasi anlayışıdır ki; 30 bin can almış... Bütün dünyanın terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’yı hiç kınamıyorsunuz... Onun başındaki kişiyi masum görüyor ve göstermeye çalışıyorsunuz... Son günlerdeki yoğunlaşan sokak eylemlerine karşı tek laf etmiyorsunuz... İzmir’de DTP konvoyuna yapılan saldırıyı en ağır şekilde eleştirirken İdil Öğretmenevi’ne yönelik daha vahim saldırıyı görmezden geliyorsunuz... vs..vs”
Röportaj görüntüsü altında karşı tarafa sonsuz propaganda imkânı tanınıyor. Gerçekleri çarpıtmalarına, insan zekâsıyla adeta alay etmelerine ses çıkarılmıyor. Röportajları yapanlar, sanki DTP çok masummuş da DTP’yi kapatan Anayasa Mahkemesi büyük suç işlemiş gibi eziliyor, büzülüyor!
Bu röportajları görünce insan düşünmeden edemiyor: Acaba iki taraf arasında “kritik soru sorulmaması” yönünde önceden anlaşma mı yapılıyor? Röportajlar bu anlaşma sağlandıktan sonra mı gerçekleşiyor?
Aksi halde bu gazetecilerin çok ebleh olduğu düşünülebilir ki, onu kondurmaya da gönlümüz elvermiyor.
Suskun Ayna...
Haberi Vatan’da Deniz Güçer imzasıyla okuduk... 2007 seçimlerinde parlamentoya giren milletvekillerinden 39’u yemin ettikten sonra bir daha kürsüye çıkmamış.
Meclis’in suskunları arasında bir isim özellikle dikkat çekiyor: DTP Eşbaşkanı Emine Ayna...
Meclis dışında sık sık konuşan ve en ağır tehditleri savuran Emine Ayna, nedense bu görüşlerini Meclis kürsüsünden açıklamaya gerek görmemiş!
Bu durumda kendilerinin Meclis’i terk etmiş olması da önem taşımıyor. Çünkü Meclis’te bulunsa da zaten konuşmak, söz hakkını kullanmak gibi bir derdi yok... Kendileri anlaşılıyor ki meydan ajitasyonunu seviyor.
İktidarın bilançosu: Vatandaş yoksulluk, hatta açlık sınırında da olsa sessizce yaşayıp gidiyordu...
AB ve ABD’yi memnun etmek için bir açılım furyası başlattılar, üç kuruşluk huzur da elden gitti...
Haldun Ertem
Tokat’ta 7 askerin öldürülmesiyle ilgili Türk askerini suçlayanlara formaliteden bile olsa dava açılmadı.
TSK gocunmuş görünmedi. Oysa bir televizyon filminde herhangi meslekten biri “kötü adam” olarak gösterilse o mesleğin mensupları ve meslek odaları ortalığı ayağa kaldırıyor. Gülhan Elmas
DTP’li Hatip Dicle, “Öcalan ev hapsine alınsın” demiş.
Bunu kabul edin, hemen ertesi gün “Ev küçük, villaya alın” demeye başlarlar.
* * *
PKK’nın bombacısı “abla” yakalanmış.
Meclis’teki “abla”ları bu habere kimbilir ne kadar üzülmüşlerdir!
Fahrettin Fidan