DTP konvoyunun İzmir’de taşlı saldırıya uğramasının üzerinden neredeyse 10 gün geçti. Konu hâlâ kimilerinin gündeminde... İzmir’in yeni lakabı “Faşist İzmir” hatta “Ergenekoncu İzmir” oldu çıktı... Yazılıp çizilenleri gören bir yabancı ne düşünür? Öfke ve tepkiye bakınca “Demek ki Türkiye’de bir siyasi parti konvoyunun ya da binasının taşlanması çok olağanüstü olay” diye düşünmez mi?
Peki acaba öyle mi? Şöyle bir bakalım:
- Diyarbakır’da AKP Kayapınar ilçe binası taşlı saldırıya uğradı. (3 Ekim 2008)
- Şırnak’ın Silopi ilçesinde AKP binasına taşlı - sopalı saldırı düzenlendi. (3 Ocak 2008)
- Diyarbakır AKP seçim bürosu taşlandı. (9 Mart 2009)
- Batman’da seçim ziyaretinde bulunan AKP’li kadınlar taşlı saldırıya uğradı. (11 Mart 2009)
- AKP Diyarbakır il binasına taşla saldırdılar.(6 Nisan 2009)
- Ağrı’da DTP’liler MHP il binasına saldırdı. (19 Temmuz 2009)
Son iki günde Hakkâri’de, Mersin’de hatta İstanbul’da karakollara, polislere, dükkânlara taşlı sopalı, molotoflu saldırılar düzenleniyor.
PKK sokakları savaş alanına döndürdü... İzmir olayına tepki gösteren yazarlar, çizerler, naylon aydınlar, İzmir olayına gösterdikleri tepkinin yüzde birini gösteriyor mu?
Peki nedir İzmir’e bu kin ve öfkenin sebebi? Cumhuriyete sahip çıkması, kalpaklı Atatürk resmiyle süslenmiş bayraklarını pencereden sarkıtması, gericiliğe prim vermemesi mi? Şunu açıkça söylesenize...
Erdoğan, “Köşe yazarları az yazarsa ülke o kadar huzur bulur” demiş.
İktidarın hemen her gün yeni bir sorun yarattığı ülkede az yazmak ne mümkün...
Haldun Ertem
Doğan ilkeleri...
Her köklü ve sorumluluk sahibi kuruluş gibi Doğan Medya Grubu’nun da etik ilkeleri vardır. Bu ilkeler Grubun Yayın Konseyi’nde yer alan deneyimli gazeteciler tarafından uzun çalışmalar sonucu saptanmış, 2002 yılında onaylanarak hayata geçirilmiştir. Bakın o ilkeler nelerdir:
1- DMG Atatürkçü’dür. Cumhuriyet Türkiye’sinin kuruluş felsefesini ve temellerini oluşturan Atatürkçü toplum idealine bağlıdır.
2- Hukuk devletine inanır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden yanadır. Her alanda hukukun üstünlüğünü savunur. Türkiye’nin bütünlüğü ilkesinden ödün vermez.
3- Demokrasiye bağlıdır. Özgürlükçü, katılımcı ve çoğulcu demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesinden yanadır. “Saydamlığı” demokrasinin temel koşulu sayar.
4- Özgürlükçüdür. İletişim özgürlüğünü, özgürlüklerin kilit taşı olarak görür.
5- İnsan haklarının savunucusudur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki ilkelere uyum sağlanmasına çalışır.
6- Laiktir. Din ve vicdan özgürlüğünü savunur. Ancak dinin siyasallaşmasına ve kamusal yaşama müdahalesine karşı çıkar.
7- Bağımsızdır. Kurum olarak ve çalışanlarıyla, tüm güç odakları karşısında bağımsızdır.
Bu ilkeler ülkenin ve halkın temel ve soylu değerlerinden hareketle, okurun doğru bilgilenme hakkı göz önünde tutularak hazırlanmıştır. Tabii ki, bu grupta çalışan gazeteciler gibi “yazarları da” bağlamaktadır...
Ayna!
Minareye “Hayır” diyen İsviçrelilere kızıyoruz... Verdikleri kararın temel insan haklarına, inanç özgürlüğüne, hoşgörü ilkelerine aykırı olduğunu söylüyoruz... Acaba bu fırsattan istifade elimizi vicdanımıza götürerek biraz da biz muhasebe ve özeleştiri yapsak mı?
Biz ulus olarak başka din ve inançtan insanlara pek mi saygılıyız?
Aleviler iktidarın cemevi açılmasına izin vermemesinden yakınmıyor mu?
Trabzon’da, Malatya’da din adamlarına yapılan saldırıya toplum ne kadar tepki gösterdi?
Prof. Yılmaz Esmer’in geçen yaz yayımlanan “Radikalizm ve Aşırıcılık Araştırması” adlı anketi hatırlarda mı?
O ankette halkımızın yüzde 66’sının dine inanmayan... Yüzde 64’ünün Yahudi... Yüzde 52’sinin Hıristiyan komşu istemediğini anımsıyor muyuz?
Aynadaki suretimizde İsviçre’yi ayıplayacak yüzümüz olmalı...
Rakı resmen “milli içki”miz olmuş.
Eee, AKPiktidarının bu başarısına içilir artık!
*
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “ABD ile gündemimiz aynı” demiş.
Gündemini sen değil, ABD yaparsa aynı olur tabii...
Fahrettin Fidan
BB
Başbakan Erdoğan arkadaşımız Mehmet Tezkan’ın dünkü yazısını ele alarak bütün köşe yazarlarına hücum ediyor:
“Geçmişte bir köşe yazarı haftada bir ya da iki yazı yazardı. Ama şimdi bunlar bırak her günü, yarım saatte bir köşe yazısı yazabiliyorlar. Yarım saatte anında sipariş hemen bir yazı. Bu hale geldi. Bunların yaptıkları tahrikten başka bir şey değildir. Bunlar barış, millet ve devlet düşmanlarıdır...”
40 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyoruz... Bir Başbakan’ın ağzından bu tür hakaretleri ilk kez duyuyoruz... Bir meslektaş telefonda şöyle diyor:
‘Ülkenin ve demokrasinin geleceği adına çok, ama çok korkuyorum.’
* Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir... Fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı!
Elie Wiesel