Abdullah Öcalan'ın yakalanması üzerine gözler Roma'ya çevrilmişken... "Şok haber" Metris Cezaevi'nden geldi: Susurluk davası sanığı, uyuşturucu kaçakçısı Yaşar Öz önderliğinde bir grup tutuklu, "bir başka koğuşta yatmakta olan" bir İtalyan tutukluyu rehin aldı.
Haberi ATV'de izliyoruz... Haber spikeri Erhan Ertürk, "Metris'e" bağlanıyor... Eylemci grubun lideri Yaşar Öz, cep telefonuyla bildiriyor:
- İtalya'nın tavrı bizi yürekten yaraladı, bu eylemi yapmak zorunda bıraktı...
Siyasi ve sıradan tutukluların cezaevine bir toplu iğne sokmaları bazen mesele haline gelirken... Bazıları cep telefonu dahi kullanabiliyor. Bu nasıl oluyor?..
Bayrampaşa Cezaevi eski Savcısı Necati Özdemir'e soruyoruz:
- Siyasi ve sıradan tutukluların da cep telefonları var mıdır acaba?..
- Gariplerin nereden cep telefonu olacak. Telefonun kendisi para, içeri sokması ayrı para... İçeri cep telefonunu sokmak için bir sürü badire atlatmak, bu işin "raconunu" yerine getirmek gerek.
- Nedir raconu?
- Telefonu içeriye ulaştıracak olan kişi her kimse, onun "tatmin" edilmesi gerek. Telefon "havadan" gelmez. Bir şahıs tarafından ya da bir eşyanın içinde getirilmesi gerekir. Bayrampaşa'daki görevim sırasında cezaevlerine ankesörlü telefon konması yönünde girişimlerim olmuştu. Bu yapılsaydı içerdeki garipler de bu olanaktan istifade edecekti. Adalet adına görev yapan hapishanelerde adaletsizliğin çok örneği vardır. Bir yanda istediği an istediği yere telefon açabilen ayrıcalıklılar, öbür tarafta anasıyla - çocuklarıyla görüşme şansından bile mahrum edilmiş mahkumlar.. Oysa devlete düşen, herkesi yaşam biçimi bakımından aynı statüye tabi tutmaktır.
Yakalandı Apo, kurtuldu Popo... Bu kısa şiiri Mesut Bey'e ithaf ediyor, bir haftadır yurt dışında bulunduğumuzdan güzel yurdumuzda olup bitenleri anlayamadığımızı itiraf ediyor, soracağımız soruların anlayışla karşılanmasını rica ediyoruz...
Mesela... Abdullah Öcalan'ın İtalya'da yakalanması nasıl oluyor da Mesut Yılmaz - Güneş Taner ikilisinin Türkbank'ta ihaleye fesat karıştırma suçunu ortadan kaldırıyor?..
Apo'nun yakalanması ihaleye fesat suçunu ortadan kaldırıyorsa neden Korkmaz Yiğit hapiste yatıyor?
Eğer APO'nun iadesi süreci Anasol İktidarının işbaşında kalmasını gerektiriyorsa... Mesut Yılmaz'ın ikide bir "Hodri Meydan" diye Baykal'a meydan okuyacak yerde ona:
- Soruşturma açılmasını kabul ediyoruz ama gensoruyu geri alın, gibi bir teklif götürerek uzlaşma yolunu araması gerekmez mi?
Türkiye'nin her yanına olduğu gibi... Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlı Güzel Sanatlar Fakültesi ve diğer birimlerin duvarlarına da "Cumhuriyet'in 75'inci Yılı"nı kutlayan afiş ve pankartlar asılmış. Bu pankartların Bakkal Hüseyin, Manav Salih, Hurdacı Kazım, Nalbur Hasan beylerin dükkanlarına astığı pankartlardan hiç mi hiç farkı yok. Mimar Sinan'a bağlı Güzel Sanatlar Fakültesi'nde tam 1128 öğrenci okuyor. Yarının ressamları, grafikçileri, desinatörleri, heykeltraşları bu fakültede yetişiyor... Acaba bu güzide okulumuzun yöneticileri, hocaları, öğrencileri:
- Okulumuzun duvarlarından halka 75'inci yılla ilgili mesajlar vereceğiz. Biz Güzel Sanatlar Fakültesiyiz. Okulumuzun duvarlarına asacağımız pankart ve afişler bize yakışır zarafette ve orijinallikte olmalı. Bir sanat yuvasının farkını ortaya koymalıyız,
diye düşünmediler mi? Düşünmedikleri anlaşılıyor. Bir güzel sanatlar fakültesinin duvarlarından dışarı güzellik ve sanat sızmıyorsa... O ülkenin güzellik ve sanat yönünden zenginleşmesi mümkün olabilir mi?..
Özelleştirme hamlesine Avrupa'da ilk başlayan ülkelerden biriydik. Para babaları ve siyaset çetelerinin ülkeyi ve devleti yağmalama hevesleri yüzünden... Bu alanda en başarısız ülkelerden biri olduk. Sonunda da mafyalaştırmaya dönüştürdük.
- Özelleştirmede bugün gelinen nokta nedir?
Soruyu arkadaşımız Fahrettin Fidan Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi (KİGEM) Başkanı Mümtaz Soysal'a dün yaptığı basın toplantısından sonra sordu... Hoca'nın yanıtı:
- Kısaca ve madde madde anlatayım: Özelleştirme ile büyük miktarda gelir sağlanacağı iddia edilmişti. Oysa 15 yıllık rakamlar, Türkiye'nin özelleştirmeden gelir sağlamadığını, tam tersine aldığından fazlasını verdiğini gösteriyor. Bu arada Türkiye'nin iç ve dış borcu da azalmadı, arttı. Çünkü özelleştirme bir kaynak sağlama yöntemi değil, tam tersine özel kesime kaynak aktarma yöntemi oldu.
- Üretimin artacağı söylenmişti...
- Somut örnek vereyim. Üç yıl üretim şartıyla satılan 14 ORÜS işletmesinden 13'ü, 16 Sümer Holding işletmesinden 13'ü, 11 EBK işletmesinden 9'u kapalı.
- Ya istihdam artışı?
- ORÜS, Sümer Holding, SEK işletmeleri işçisiz devredildi. HAVAŞ'ta sendikalaşmaya çalışan 2 bin 300 işçi işten çıkarıldı. Aydın TESTAŞ'ta üretim durdu; işçiler kıdem ve ihbar tazminatlarını bile alamadılar.
- Özelleştirmede bir de şeffaflık ilkesi vardı...
- Bu ilke sadece ihalelerin televizyonda yayınlanmasından ibaret kaldı. Televizyonlarda yayınlanan Sümerbank, Türk Ticaret Bankası ve POAŞ ihalelerinde sonradan ortaya çıkan rezaletleri bugün hepimiz biliyoruz artık.
- Başında bulunduğunuz KİGEM'in yargı yoluyla yaptığı itirazlardan ne sonuç çıktı?
- 30 kadar özelleştirmeyi iptal ettirdik. Bir o kadarı yargıda iptal edilmeyi bekliyor.
İşte 10 yıl önce büyük umutlarla başlatılan özelleştirme hamlesinde son durum...
Yazara E-Posta: m.asik@milliyet.com.tr