Adli Tıp karar verdi: Islak imza Albay Dursun Çiçek’e ait...
Bu kadarcık haber yandaş medyanın Genelkurmay’ın darbe hazırladığına kanaat getirmesi ve hücuma geçmesine yetti... Daha önce sadece Albay Çiçek’in istifası isteniyordu.. Bu defa hedef yükseltildi... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un istifası istenmeye başladı... Yetmedi, bütün komuta kademesi isitfaya davet edildi... O da yetmedi... Varılan son noktada artık Silahlı Kuvvetler’in tümden tasfiyesi talep ediliyor. İşte Profesör Mümtaz’er Türköne’nin kaleminden veciz ifadeler:
“Türk askerinin şerefini, ülkemizin güvenliğini, Türkiye’nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu ‘kurumsal yapı’ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım.
Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var.”
Ne ıslak imza üreten makinenin ortaya çıkması, ne Adli Tıp kararındaki karanlık noktalar yandaşları durduramıyor.
Bu süreçte tek olumlu ve önemli gelişme Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un görüşmesinden çıkan karar:
“Gerçeğin ortaya çıkması için yargı süreci beklenmeli...”
Olay patladığında bu sütunda söylenen de buydu...
Kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu anlamak için hukuki sürecin sonucu beklenmeli...
Not: TSK’ya kurulan tezgâhın “ıslak imza makinesi” gibi haberlerle bozulması anlaşılan tertipçileri kızdırmış. Dün tescilli bir muhbiri üzerimize saldırtmaya çalıştılar. Sayın muhbir, bu sütunda yayımlanmış yazıları eğip bükerek kafa karıştırmaya çalışıyordu. Yiyip yutanlara afiyet olsun...
Soru: “Islak imzalı belge”nin Adli Tıp’ta grafologlar tarafından değil de doktorlar tarafından incelenmesi neyi gösterir?
Yanıt: Belgenin “asimetrik psikolojik savaş”ta kullanılan silah olduğunu...
Haldun Ertem
Genetik tezgâh!
Geçtiğimiz pazartesi günü Resmi Gazete’de çok az kişinin dikkatini çeken... Ancak insan sağlığı bakımından 80 milyon insanımızı ilgilendiren çok önemli bir yönetmelik yayımladı. Adı; Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara (GDO) Dair Yönetmelik. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın dün telefonda anlatıyor:
- Böylesine önemli bir konunun yasa ile düzenlenmesi gerekirdi. Ancak iktidar, konu Meclis’e gelirse büyük tartışmalara yol açacağını ve sonunda tıpkı mayınlı araziler olayında yaşadığı gibi kamuoyunun büyük tepki göstereceğini gördüğü için hazırladığı tasarıyı son anda geri çekti. Yönetmelikle, sessiz sedasız halletmeye kalktı. Yönetmelikle ilgili sadece iki sakıncayı belirteyim; bir ürünün içinde binde dokuza kadar GDO’lu hammadde varsa, bunun etikette belirtilmesi gerekmiyor. GDO’suz ürünlerin etiketlerinde de ürünün GDO’suz olduğuna dair ifade bulunamayacak.
- Yani tüketici öğrenmek istese de aldığı ürünün GDO’lu mu GDO’suz mu olduğunu bilemeyecek!
- Evet. Çünkü aksi durum haksız rekabete yol açarmış. Yani yönetmeliğe göre rekabet insan sağlığından önde geliyor. Sonra... Yönetmelik, bebeklere doğrudan GDO’lu ürün verilemez, diyor. Ama aynı yönetmeliğe göre o bebek anne karnındayken annesine verilebilir! Tam bir karamizah.
- Son sözleriniz...
- Halk sağlığı ciddi şekilde tehlikeye atılıyor.
Domuz
Almanya ve Fransa’da yaşayan birer dostumuza o ülkelerde domuz gribi telaşı olup olmadığını sorduk dün... Hiçbir telaş yokmuş... Bizde ise okullar tatil ediliyor, hastanede ölenler manşetlere çekiliyor, etraf birbirine giriyor. Türkiye neredeyse kendi kendini karantinaya alacak. Turizm Bakanı, koparılan yaygaranın turizm gelirini ciddi şekilde etkileyeceğini açıkladı geçenlerde. Elbet ciddi bir tehlike varsa tedbir alınmalı. Ama ya bu vaveyla Türkiye’ye aşı satmak isteyen şirketler tarafından üretiliyorsa? Bilin ki bu işin şakaya gelir tarafı yok. Geçen kış Meksika’da önce okullar peşinden kahvehaneler, lokantalar, stadyumlar kapatıldı. Ülke ekonomik iflasın eşiğine geldi. Bilelim...
Açılımın koordinatörü İçişleri Bakanı Beşir Atalay asansörde mahsur kalmış.
Demek asansörün kapısını açmak Kürt açılımından daha zor geldi.
Kütahya
Kütahyalı okurumuz Mesut Yalazan diyor ki:
Cumhuriyetimizin 86. yılını kutladığımız bugün Kütahya Belediyesi bir ilke imza attı. 19 Mart 1981 tarih ve 2429 sayılı yasanın 2. maddesinin sonunda yer alan “29 Ekim günü özel işyerleri de kapanır” hükmüne dayanarak sadece içki satan tekel büfelerini ve içkili restoranları, barları kapattı. Bu kanun yıllardır vardı ama uygulanmıyordu. Bakalım daha neler göreceğiz.
Antalya’da bir kasap, geliri az gelince çete kurmuş.
Biraz aklı olsaydı parti kurardı!
Fahrettin Fidan
Mizah
Sevan Nişanyan, Taraf’taki yazısında “Kan-vatan-düşman edebiyatının şahikası Kemal Paşa’nın Gençliğe Hitabesidir” diyor ve alternatif bir hitabe sunuyor. Barışçı bir hitabe nasıl olabilirdi? Okuyalım, eğlenelim:
“Düşman bütün tersanelerine girmişse, vazifeye atılmadan önce düşüneceksin. Önce, düşman mı diye soracaksın. (Çünkü bugün düşman olan yarın dost olabilir.) Sonra onu kendine düşman etmek için ne hata yaptığını düşüneceksin. (Çünkü düşmanlık, herkes için ağır bir yüktür.) Gönlünü kazanmayı deneyeceksin. Tersaneyi beraber işletmeyi teklif edeceksin. (Öylesi her ikiniz için daha kazançlı olabilir.) Sonuç alamasan, bir tersane uğruna düşman olmaya değer mi, diye bir kere daha kendine soracaksın. Bunları yapabilirsen, inan, dünyanın tüm tersaneleri senin olur. Tüm ordular sana boyun eğer...”