Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları

Meral TAMER

Global Tanıtım'ın Yönetim Kurulu Başkanı Ceyda Aydede, trafik kampanyamıza Avrupalı şirketlerden verdiği 3 örnekle katılıyor.
Trafiğin bizdeki gibi her gün onlarca can almadığı Avrupa ülkelerinde bile, trafik kazalarını en aza indirmeye yönelik çalışmalar yapılıyor, eğitici kampanyalar düzenleniyor.
Çoğunlukla çocuklara ve gençlere yönelik bu kampanyaların sponsorları büyük şirketler. Kendi piar'larını toplumsal yararla birleştirerek rakiplerine karşı fark yaratmaya çalışıyorlar.
Ülke çapında düzenlenen kampanyalarda zaman zaman sivil toplum kuruluşlarıyla da işbirliği yapan şirketler, bu kampanyalar için hatırı sayılır miktarlarda paralar dökmekten kaçınmıyorlar. Ancak medya da televizyonuyla, radyosuyla, gazetesiyle kampanyalara öyle geniş yer ayırıyor ki, şirketler bu arada kendi tanıtımlarını da en prestijli şekilde yapmış oldukları için, harcadıkları paranın karşılığını fazlasıyla almış oluyorlar. Ve bu işbirliğinden tüm toplum yarar görüyor.
Aydede'nin bize gönderdiği fakslarda, İngiltere'de Vauxhall Motors, Almanya'da Trafik İzleme Komitesi'yle Langnese dondurmalarının işbirliği, İspanya'da ise Mapfre Insurance adlı sigorta şirketinin trafikle ilgili olarak düzenledikleri son kampanyalar (alttaki sütunlarda) yer alıyor.
Uluslararası petrol şirketi BP, "Önüm, arkam, sağım, solum trafik" kampanyasıyla Türkiye'de bu konuya öncülük eden şirketlerden. Halk Yaşam'ın da Acil Tıp Derneği ile ilkyardım konusunda benzeri bir kampanyası var. Trafik konusunda toplumsal yarar sağlamaya dönük piar faaliyetlerinin diğer kuruluşlar arasında da yaygınlaşması dileğiyle şimdi örneklere geçelim:

Motor üreticisi Vauxhall, koyu renk okul formalarının özellikle kış aylarında sürücülerin dikkatinden kaçabileceğinden yola çıkmış.

İngiltere'nin belli başlı motor üreticilerinden Vauxhall Motors'un geçtiğimiz ekimde başlattığı çocuklara yönelik güvenli yol kampanyası özellikle 5 - 11 yaş arasındaki öğrencileri hedef alıyor.
Firma 1 milyon sterline malolan kampanyadan önce, 1300 anne - baba ve öğrenci üzerinde bir araştırma yaptırmış. Ve kampanyanın teması bu araştırmanın sonuçlarına göre belirlenmiş.
Araştırmadan çıkan belli başlı sonuçlar şöyle:
* Anne - babaların yüzde 63'ü kış aylarında yol güvenliği hakkında daha endişeli olduklarını belirtmişler.
* Yüzde 65'i okul üniformalarındaki gri ve siyah tonların, çocukların sürücüler tarafından görülmesini zorlaştırdığı görüşünde. Velilerin ancak yarısı, çocuklarını renkli giydirdiklerini belirtmişler.
* Yüzde 95'i, şehir içinde aşırı hız yapan sürücülere karşı duydukları öfkeyi dile getirmişler. Ancak yüzde 42'si kendilerinin de zaman zaman okul bölgelerinde hız sınırını aştıklarını itiraf etmiş.
* İngiliz hükümetinin hazırladığı güvenli trafik kampanyasını hatırlayan velilerin oranı yüzde 39'la sınırlı kalmış.
* Öğrencilerin yalnızca yüzde 33'ü karşıdan karşıya geçerken, yolun kenarında durmanın en önemli nokta olduğunu belirtmişler.
Velilerin büyük bir kısmının "kir göstermiyor" diye çocuklarını okula gönderirken koyu renkli giysileri tercih ettiklerinin de ortaya çıkmasından sonra özellikle bu konunun üzerinde durulması kararlaştırılmış. Ancak didaktik bir üslup kullanmamaya da özen gösterilmiş. Daha çok çocuklara yönelik dergi ve kanallarda onları canlı renklerden oluşan parlak giysiler giyinmeye özendirecek yayınlar yapılmış.

Langnese dondurmaları, günümüz çocuklarının fazla fiziksel aktivite içinde olmadıkları için, trafikte reflekslerini iyi kullanamadıklarını düşünmüş.

Almanya'da bir sivil toplum kuruluşu Deutche Verkehrswatch (Alman Trafik İzleme Komitesi)'nin ünlü bir dondurma firması olan Langnese'yle işbirliği içinde gerçekleştirdiği kampanyada, türünün tek örneği sayılabilecek bir konu seçilmiş.
1996 yazında başlatılan ve 1997'de de devam eden kampanya, günümüzde çocukların çok az fiziksel aktivite içinde bulunduğunu ortaya koyan son araştırmalardan yola çıkmış. Eski kuşaklara göre daha hareketsiz oldukları için çocukların reflekslerinin zayıf kaldığı ve sinirsel tepkilerinin yeteri kadar gelişmediği gözönüne alınarak, geniş kapsamlı bir "fiziksel eğitim" programı başlatılmış.
İlk aşamada frizbi, top gibi değişik oyuncakları kapsayan paketler hazırlanarak okullara gönderilmiş. Amaç, çocukların oyun oynayarak egzersiz yapmalarını sağlamak. Çocukları daha da teşvik etmek amacıyla kutunun içine Sony tarafından hazırlanan "Hareket et" adlı şarkının yer aldığı bir de kaset eklenmiş. Bu kaset, ayrıca ülkedeki tüm müzik marketlerde satışa sunulmuş.
Kampanyada beden eğitimi öğretmenlerinin yanı sıra eski Avrupa şampiyonu atletler de kullanılmış. Bu arada ulusal ve yerel medya, konuyla yakından ilgilenmiş. Televizyonlarda, radyolarda ve yazılı basında bol miktarda haber ve röportaj yayınlanmış.

Mapfre sigorta şirketi, sürücü olsunlar ya da olmasınlar tüm gençleri alkollü olarak araba kullanılmaması konusunda bilinçlendirmeyi hedeflemiş.

İspanya'da kendi alanında lider bir sigorta şirketi olan Mapfre Insurance'ın 6 ay önce başlattığı ve "Motto" adı verilen Yol Güvenliği Kampanyası'nın hedef kitlesi ise genç sürücüler.
Gençleri "sorumlu otomobil" kullanmaya çağıran kampanyada üzerinde en çok durulan nokta alkol. Sürücü olsun ya da olmasın kampanyanın amacı tüm gençleri, anne - babalarını ve öğretmenlerini araba kullanırken alkol alınmaması gerektiği konusunda kesin olarak bilinçlendirmek.
"Sorumlu sürüş yaşam kurtarır: Eğer araba kullanacaksanız, hafta sonu kaçamağınızda alkol almayın" mesajı kampanya sırasında yaygın olarak kullanılmış.
Tıpkı İngiltere ve Almanya'da olduğu gibi İspanyol basını da kampanyaya önemli ölçüde destek vermiş. Öyle ki, kampanyanın sponsoru olan sigorta şirketi gazete ve televizyonlarda çıkan haberleri reklam olarak verseymiş, 850 bin dolar harcama yapması gerekecekmiş.

Türkiye'de direksiyona geçen herkes, nedense çok iyi şoför olduğunu sanır.
Ancak Şikago'dan e - posta gönderen bir okurumuz, biz Türklerin kendi kendine vardığı bu yargıya Amerikalıların pek itibar etmediğine işaret ediyor:
"Türkiye'ye tatile gidecek Amerikalılar için yazılan bir makalede, "Türk sürücüler yeteneksiz (not talented)" diyordu. Ben bunu başlangıçta kabul etmemiştim.
İstanbul'un dolmuş şoförlerini düşünün. Adamlar bir yandan para topluyor, bir yandan da direksiyon sallıyorlar. Yine İstanbul'da 10 yıldan fazla direksiyon sallamış bir tanıdığım, burada ehliyet sınavında başarısız oldu. Ona "sen şoförlüğü bilmiyorsun" demişler. Tabii o da bozulmuş. Ama daha sonra ben bundan kasıtlarının ne olduğunu anladım:
Türkiye'de "hız"la "iyi şoförlük" kavramları aynı anlama geliyor. Trafik işaretleri ise "eğer yol boş ise sen kendine göre en doğru olanı yap"ı simgelemekte. Biz de bu dediklerimi en iyi yapanlardanız. Türkiye'de iyi bir şoför, ama burada iyi değiliz, çok uyanık ama "not talented".
Türkiye ve Amerika'daki sürücüler arasındaki bazı farkları da şöyle sıralayabilirim:
* Burada acemi bile olsanız, sürücüler fazla agresif değil. Yeter ki telaş etmeyin. Hata yapsanız bile diğer sürücüler sizin daha da telaşlanmanıza neden olmuyorlar.
* Cezalar çok caydırıcı ve en güzel olanı "herkes" için geçerli olması, ceza ödemek insanın çok zorunu gitmiyor. (Elbette ki ekonomik olarak buradakileri bile zorluyor, ama en azından sadece kendinin "enayi" duruma düşmediğini biliyor).
* Trafik hiyararşisi çok güzel işliyor. Birinci öncelik her zaman yayanın.
* Trafik çok sıkışıkken bile sınır çizgileri ve uyarılara mutlaka uyuluyor. Tekrar altını çizmek istiyorum; onları hiçe saymak "uyanıkça" ama "not talented".


Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr