Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Önceki akşam haber yasağının kalkıp da ilk seçim sonuçlarının alınmaya başlandığı saatlerde, Dünya Gazeteler Birliği WANın Milliyetin ana sponsorluğundaki kongresi için, değişik ülkelerden İstanbula gelen yüksek tirajlı gazetelerin üst düzey yöneticileriyle, Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğanın evinde yemekteydik. (18 bin gazeteyi temsil eden ve merkezi Pariste bulunan gazete endüstrisi küresel örgütü WANın üyeleri arasında 72 ulusal gazete birliği, dünya çapında ve bölgesel 9 büyük basın grubu, 101 ülkeden bireysel gazete yöneticisi ve 13 haber ajansı bulunuyor.) Oktay Ekşi, Altan Öymen, Sami Kohen, Mehmet Yılmaz, İsmet Berkan, Rıfat Ababay, Osman Ulagay, Derya Sazak, Enis Berberoğlu, Melih Aşık... Hepimiz bir yandan konuklarla sohbet etmeye çalışırken, diğer yandan da göz ucuyla salonun bir köşesinde duran büyük ekran televizyondan seçim sonuçlarını izlemeye çalışıyorduk. Konuklarımız da meslekleri gereği konudan uzak değillerdi neyse ki... Benim katıldığım sohbetler; Türkiyedeki sağa kayış, AKPnin seçim başarısı ve solun hezimetiyle başlayıp Amerika, İngiltere ve Fransaya uzanarak sürdü. Masada yanımda oturan WAN İcra Kurulu üyesi, Hindistanın güneyinde 1.2 milyon tirajlı yöresel gazete Malayalanın Genel Yayın Yönetmeni ve Direktörü Jacob Mathew, Bush yönetimine eleştirilerini peşpeşe sıralayınca ve bu eleştiriler masamızdaki İrlandalı ve İskoç konuklar tarafından da hararetle onaylanınca, İngiltere Başbakanı Tony Blair bir anda sohbetin odak noktası haline geliverdi. Sağa kayan siyaset WANın (World Association of Newspapers) İrlandalı yöneticisine göre "Irak saldırısında Blair, muhafazakâr seçmeni yakalamak için ABD ile içiçe olmuştu. Muhafazakâr Parti eski lideri Margaret Thatcher, Blaire göre daha namusluydu, hiç değilse durduğu yer belliydi." Blairin bu oportünist tavrı ve sağa kayışı konusunda masamızdaki herkes hemfikirken, WANın Paristeki merkezinin direktörlerinden İskoçyalı Donna Pentierden şiddetli itiraz geldi: "Blair hiçbir zaman solda ya da sola yakın olmadı. O baştan beri siyasi yelpazenin sağındaydı."30 Mayıs - 2 Haziran günleri arasında İstanbulda toplanacak ve 1000i aşkın yayıncı, genel yayın yönetmeni, genel müdür ve üst düzey gazete yöneticisinin katılacağı 57. Dünya Gazeteleri Kongresinin küreselleşmeyle birlikte dünya basın sanayiindeki yeni eğilimler, gazetelerin özgürlüğü, gazetecilerin karşılaştıkları kilit sorunlar gibi ana başlıkları olsa da, önceki gece bizim sohbetin ana başlığı dünyada sağa kayan siyaset etrafında gezindi. Sayıları giderek azalmış görünen sol seçmen özlemle anıldı. "Blair hep sağdaydı" Dün öğle saatlerinde WAN yöneticileriyle yeniden biraraya geldiğimizde ise Fransa ile teselli bulduk. Bizim yerel seçimlerle aynı gün Fransada yapılan bölgesel seçimlerin 2. turunda sol partilerin oluşturduğu koalisyon, 22 bölgenin 21ini alarak tam bir zafer kazanmıştı. 22 bölgeden 14ünü elinde tutan Cumhurbaşkanı Jacques Chiracın himayesindeki merkez sağ koalisyon kelimenin tam anlamıyla hezimete uğramış, sadece tek bir bölgede (Alsace) başarılı olabilmişti. Kabul edelim ki Fransada sağın uğradığı hezimetin yanında, bizim CHPnin hezimeti solda sıfır kalır! Fransada solun zaferi Türkiyeye dönecek olursak: İktidara geldiğinden bu yana ciddi bir hata yapmamayı başaran AKPnin Türkiye çapında oy tabanını genişlettiği, Deniz Baykalın doğum yeri Antalyayı bile kaybeden CHPdeki muhalefet hareketinin belki bu kez yeni bir lider çıkartabileceği, MHP ve DYP ile 4 partili bir parlamento ihtimalinin AKPyi atacağı adımlarda frenleyebileceği, daha 1,5 yıl önceki genel seçimlerde oyların % 6.14ünü alan DEHAPın, birlikte katıldığı SHP ve diğer küçük sol partilerle oy toplamının ancak % 4.9u bulabildiği bir Türkiyeye uyandık dün sabah. AKP, Kürt seçmenlerin de bir kısmını kucakladı. "Türkiyenin partisi" olmaya kalkışmak DEHAPa yaramadı. mtamer@milliyet.com.tr Türkiyeye dönersek...