Mert Aydın

Şampiyonlar Ligi yarı finallerini izlerken, tüm dünya gibi bir oyuncuya özellikle takıldık. Dünya futbolunun yeni prensi Lamine Yamal’a...
Bu, kanunen reşit olmamış çocuğa hayranlık duymamak mümkün değil. Ama sadece bu olmamalı çıkaracak dersler.
Neden böyle söylüyorum? Çünkü Yamal, özel bir yetenek... Bu tip oyuncular her dakika çıkmıyor karşımıza. Ama asıl olarak gıpta etmemiz gereken, yarı finaldeki 4 takımın teknik adamlarının yaptıkları... Birer basketbol koçu titizliğinde maç içinde plan değişikliklerine gittiler. Biz de bu manevralar sayesinde birbirinden kaliteli 2 maç izledik.
Paris Saint Germain’de Luis Enrique’nin yaptırdığı ön alan presinin kalitesi ve süresi çok önemli. Arsenal gibi topla oynama yeteneği yüksek oyunculardan oluşan bir takımı zorladılar. Arteta’nın karşılık olarak yaptığı işler, Partey’in yokluğuna rağmen uzan paslarla 2 fırsat getirdi.
Keza, diğer yarı finalde Simone Inzaghi’nin tatlı sert formülü, kırılgan Barça savunmasının hatalarıyla 2-0’lık

Trabzonsporlu gençler büyük bir başarı elde etti. UEFA Gençlik Ligi’nde finale yükseldiler. Avusturya’nın Salzburg takımını 2-1 yenerken, tüm futbol camiasını birleştirmeyi de başardılar.
Peki bu gençleri Türk futbolunda önemli yerlere getirmek için ne yapmalı? Asıl mesele bu.
Geçmişte de özellikle genç milli takımlar seviyesinde çok büyük başarılara imza atmıştık. Bu başarılardan sonra o genç futbolcuların çoğunu ne yazık ki kaybettik. Aynı sıkıntıyı Trabzonsporlu gençlerde de yaşamamız lazım. Bu çocukların önümüzdeki iki sezon boyunca fazlasıyla üst düzey resmi maç oynaması gerekiyor. En az 6-7’sinin iki sezonda en az 25’er maç oynaması gerekir. Bunu sadece yaş grubu liglerine ve altyapı milli takımlarına bırakamayız. ister Trabzonspor olsun, ister bordo-mavili kulübün bu futbolcuları kiralayacağı kulüpler olsun bir şekilde sahaya çıkmaları ve saha içi pratiklerini arttırmaları şart.
Diğer ülkelerdeki yaşıtlarıyla aralarındaki en büyük fark bu. Bundan beş

Şampiyonlar Ligi’nde yarı finalistler belli oldu. Arsenal ile Paris Saint-Germain ve Inter ile Barcelona finale yükselebilmek için karşı karşıya gelecekler. 
Açıkçası yarı finale yükselen dört takım da ilk maçlarda avantajlı skoru alan takımlardı. Ancak yarı finale yükselebilme adına bu kadar çok zorlanacaklarını kimse düşünmüyordu. Elenen takımlar son güçlerine kadar sahada ellerinden geleni yaptılar. Böyle olunca birbirinden zevkli, birbirinden heyecanlı maçlar izledik. Tempo arttıkça arttı. Tüm futbolseverler büyük heyecan yaşadılar. 
Arsenal açıkçası en çok zorlanabileceğini düşündüğümüz takımdı. Çünkü 3-0’lık dezavantaj bile Real Madrid’in tarihinde çokça geri döndürülmüş bir sonuçtu. ‘Bernabeu Cehennemi’nden çıkmak kolay değildi. Ancak ilk dakikadan son dakikaya kadar Arsenal oyunun kontrolünü bırakmadı. Maçın başında kaçırılan penaltıya rağmen moralini yitirmeyen ve planını sahada en iyi

Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final ilk maçları oynandı. Şöyle bir göz atalım maçlara...
Arsenal, Real Madrid önünde beklentilerin üzerine çıktı. Defansın belkemiği Gabriel’in sezon kapatan sakatlığı, açıkçası herkesi korkutuyordu. İlk yarıda iki top kaybının yarattığı iki Real Madrid tehlikesi dışında orta sahayı kontrol etti İngiliz ekibi. İkinci yarıdaysa son Avrupa Şampiyonu’nu sahadan sildiler.
Üstüne bu maça kadar kariyerinde frikik golü olmayan Declan Rice birbirinden müthiş iki serbest vuruş golü attı. Sahte 9 olarak oynayan ama aslen orta saha oyuncusu olan Merino, faydalı futbolunu golle süsleyince 3-0 geldi.
Tabii ki Bernabeu deplasmanı zor. Erken yenilecek bir gol, Arsenal’in üzerine rakibi ve seyircisini çöktürebilir. Ama son birkaç haftadır Real Madrid’de o enerji eksik gibi. Ancelotti, şapkadan tavşan çıkarmaya çalışacak.
Bu sene final Münih’te. Ama Bayern, çeyrek finalin ötesine geçme şansını zora soktu. Münih deplasmanında az ve öz atak yapan Inter 2-1

Milli Takımımız lig atladı. Montella yönetiminde ay-yıldızlılar, Macaristan’ı iki maçta da geçerek Uluslar Ligi’nde A Ligi’ne yükseldi. 
Montella bir dahi mi? Hayır. Ondan daha iyi teknik direktörler hem Türkiye’de hem de dünyada var mı? Evet var. Montella zaman zaman hatalar yapmıyor mu? Evet yapıyor. Benim burada vurgulamak istediğim, İtalyan teknik direktörün Milli Takımımıza oynattığı futbol değil. Son kupa derbisinde yaşananları görünce, Montella’nın getirdiği kazanımlara hayran kaldım. 
Şimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz. Anlatayım. Kavgalı dövüşlü derbi maçında, milli takımdan yeni gelen futbolculara baktınız mı? Tansiyonu düşürmek, sadece futbol oynamak için hakeme ve birbirlerine çokça yardımcı oldular. Böyle bir havayı uzun süredir görmemiştik. Tabii ki zaman zaman gerilimler oldu. Ancak burada gördük ki, Mert Müldür’den Barış Alper’e, Abdülkerim’den Oğuz’a kadar bu futbolcular gerilimin artmaması için çaba gösterdiler. 
Okan

Geçtiğimiz hafta dünya sporunda önemli ve beklenmeyen bir gelişme yaşandı. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanlığına 41 yaşındaki Zimbabweli Kirsty Coventry seçildi. Coventry, bu göreve seçilen ilk Afrikalı ve ilk kadın oldu. 
Yüzme kariyerinde 2’si altın 7 olimpiyat madalyası var Coventry’nin. Ancak sporculuğu sırasında ülkesinin diktatörü Robert Mugabe ile yakın dostluğu ve son 7 yıldır ülkesinde Spor Bakanlığı yaparken gerçekleştirdiği icraatları fazlasıyla şüphe çekiyor. Peki kurtlar sofrasından nasıl çıkabildi Coventry? Hem de ilk turda.
7 adaylı seçimde en büyük şans, eski başkanlardan Samaranch’ın oğlu İspanyol Juan Antonio Samaranch’a veriliyordu. Atletizm efsanesi ve dünya atletizminin başındaki İngiliz Lord Sebastian Coe da iddialıydı. Coventry’nin güvencesi ise şimdiki başkan Thomas Bach’ın halef olarak seçtiği isim olmasıydı.
Tüm planlar ikinci turdan itibaren elenecek adayların oyunu kapmak üzerineydi. Ancak üyelerin dörtte üçü kendi zamanında IOC’ye giren Bach,

Avrupa kupalarında çeyrek finalistler belirlendi. Kıtanın en iyilerinin ortaya çıkmasına az bir süre kaldı. Şampiyonlar Ligi çeyrek final eşleşmelerine bir göz atalım.
ARSENAL-REAL MADRİD: Arsenal, Saka’nın sakatlığıyla başlayan uğursuz bir dönemin sancılarını çekiyor. Ön bölgede sağlam oyuncu bulmakta zorlanıyorlar. Bu sıkıntılı dönemde Premier Lig’deki şampiyonluk yarışına havlu attılar. Ama harika PSV serisi, Şampiyonlar Ligi’nde büyük moral kaynağı oldu. Hollanda’da atılan 7 gol, Arteta’nın öğrencilerinin potansiyelini gösterdi. Ne var ki çeyrek finalde karşılarında Şampiyonlar Ligi’nin tezenesi Real Madrid var. Ezeli rakipleri Atletico önünde ölüp ölüp dirildiler ve belki de Julio Alvarez’in ayağının kayması sayesinde çeyrek finaldeler. Ama biliyoruz ki turlar ilerledikçe Real bambaşka bir hale bürünüyor. Sezon başında uyum sorunu yaşayan Mbappe kendine gelmiş görünüyor. La Liga’daki çetin yarış devam ediyor. Bu ve Arsenal’in hareketli oyunu keyiflerini

2026 yazında Dünya Kupası var. Yine ortalık şenlenecek. Ama kupa öncesinde ortalığın karışık olduğunu söylemek de boynumuzun borcu.
Peki neden karışık durum? Çok basit. Finallerin 3 ev sahibi var. Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Meksika. Donald Trump başkan seçilene kadar kardeş kardeş (biraz abartıyorum ama) yaşayan 3 ülkenin arası bozuldu. Trump’ın bu iki komşusuna gümrük vergisi koyma isteği daha seçimler sırasında gündeme gelmişti zaten. Bunun üstüne başkanın Kanada’yı Amerikan eyaleti yapma esprisi (!) ve Meksika sınırı ile ilgili bilinen takıntıları ortamı gerdi.
Tabii hazırcevap Trump, bu durumun kupaya zarar vermeyeceğini, “Biraz gerginlik herkese iyi gelir. İşleri daha heyecanlı kılar” sözleriyle dile getirdi. Şu anda düşünüyorum da turnuva sırasında ABD başkanının yapacağı açıklamalar galiba teknik direktör demeçlerinden daha fazla kaplayacak manşetleri.
Bir de ortalarda 2030’un kupanın yüzüncü yılı olması nedeniyle 64 takımlı olabileceği konuşuyor. Infantino, oy toplamak mı istiyor? Daha fazla takım ilk etapta daha