Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta, iftar topundan birkaç saat önce, Başbakan Erdoğan ulusal kanallardan birinde bir soru-cevap programına çıktı.
Programı AKP yandaşı bir gazeteci yönetiyordu. Başbakan’a soru sormak üzere çağrılan gazetecilerin hepsi AKP’li idi.
Sadece gazeteciler kiraz toplar gibi toplanmamıştı. Sorular da öyle. Elindeki anayasaya iliştirilmiş minik post-it’lereden Erdoğan’ın hiç olmazsa bazı soruları önceden bildiği belli idi.
Bir tür aile sohbeti oldu.
Bir ara, Erdoğan, AKP iktidarında meydana gelen ekonomik büyüme ile ilgili gerçekten etkileyici rakamlar verdi.
Bunlar, bazı muhataplarını galeyana getirdi. Bir gazeteci, ciddi ciddi, Avrupa Birliği Türkiye’ye katılmayı düşünebilir mi diye sordu? Bir diğeri Başbakan’ın şu konudaki merakını tatmin etmesini istedi: 2023’te Avrupa Birliği diye bir şey kalacak mıydı?
Pohpohlama rüşvet gibidir. Feylesof George Berkley’nin dediği gibi, pohpohlayanı da pohpohlananı da bozar. Ama, pohpohlayan da pohpohlanan da memnunsa kim ne diyebilir?
Sohbet vesilesiyle Başbakan sık sık yaptığı gibi, “bazı” gazetecileri azarladı.
Başbakan “bazı” gazetecileri ve gazeteleri sevmiyor. Sanırım nedeni İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan alınıp cezaevine girdiğinde takınılan (veya takınılmayan) tavırlardır.
Gazetecilerin veya medya patronlarının her zaman onurlu davrandığını savunacak değilim.
“Bazılarının” kalitesinin uluslararası standartların çok altında olduğunu çok iyi biliyorum.
Ama, Başbakan’a geçen hafta sunulan bu soru-cevap programı uluslararası standartların çok mu üstündeydi?
O programda da “bazıları” vardı. Başka “bazıları.”
O “bazıları” ile diğer “bazıları” arasındaki tek fark diğerlerinin “AKP’ye karşı” bunların “AKP’den yana” olmasıdır. Bunun dışında birbirlerinden farkları yok.
Standart aynı standart.
Dalkavukluk, zamanına göre, sakal veya bıyık bırakıp iktidardaki parti veya liderin amigosu olmak, her devrin geçer akçesidir ülkemizde. Kolaydır ve kârlıdır. İnsanı para, mevki sahibi yapar, mülke kavuşturur. Çocukların iyi okullarda okumasına olanak verir. Mahkemelerde sürünmez, işimi kaybedecek miyim korkusu çekmez insan.
Bir tür var oluş biçimidir bu.
Doğruda ısrarcı olmak, devamlı yokuş yukarı yürümek, zor ve yıpratıcıdır. O kadar ödüllendirici de değil. Herkes yapamaz.
“Bazıları” sorunu standart ve kalite sorunudur ve sadece medyaya has değildir. Bürokrasi ve Bakanlar Kurulu’nda da “bazıları” var. On binlerce “bazı” doktor, diplomat, mimar, mühendis, öğretmen, profesör, politikacı, taksi şoförü, artist var.
Memleket “bazıları” kaynıyor.