Metin Uyar

Metin Uyar

metin.uyar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Koronavirüsü kaygısıyla ülkemizde de maskeyle gezen insanlar görmeye başladık. Peki bu durum psikolojimizi nasıl etkiliyor? Bir korona fobisi mi yaşıyoruz?

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızla pek çok ülkeye yayılan koronavirüs korkusundan ülkemizde de söz etmek mümkün. Eczanelerde maskeler bitiyor, müşteriler ardı ardına antibakteriyel jel soruyor derken, bu hafta karşılaştığım yakın bir arkadaşım da selam verir vermez, “Kusura bakma Metin’ciğim, artık sarılıp öpüşmüyoruz kimseyle bu virüs sebebiyle” deyince, toplumdaki bu kaygıyı konuşmak üzere psikiyatrist Dr. Ayça Can Uz ile bir araya geldik. Dr. Ayça Can Uz, “Koronanın kaygı yaratması çok doğal. Çünkü daha önce yaşanmış bir örneği var: SARS. İkisi aynı aileden virüsler. Korona da SARS’ı hatırlatıyor” diyerek anlatmaya başlıyor.

Dr. Ayça Can Uz, bu tip grip salgınları dönemlerinde kaygılanmamızı şöyle açıklıyor: “Hastalığın doğasıyla alakalı. Üst solunum yolu enfeksiyonlarında hem bir belirsizlik hem de istemsiz maruz kalma var. Virüsü kapıp hiç semptomunuzun olmadığı ama herkese bulaştırdığınız bir dönem söz konusu olabiliyor. Karşınızdaki herkes hasta olabilir. Bu korkutucu bir şey. Ölüm haberleri de var. Ayrıca virüslere karşı zaten çok az ilacımız var, bir de mutasyon geçiriyorlar. Dolayısıyla reçete yazılacak, geçecek gibi bir algı da yok.”

Kaygı zarar verici hale gelebilir

Dr. Ayça Can Uz’a göre insanlarda “Ateşim mi var, terledim mi?” gibi vücut belirtilerini sorgulama ve başka hastalıklar için de hastalık kaygısı gelişebiliyor. Dışarı çıkmamak veya ev yapımı reçeteler gibi yanlış önerilerle koronavirüs kaygısının zarar verici olabileceğini söylüyor. Bir diğer riskse insanların panikle stoklamaya başlamalarıyla ilişkili: “Bir hastayı maskelediğinizde aslında çevresindeki insanları koruyorsunuz. Siz bütün maskeleri bitirir, tüm ilaçları farklı farklı evlerde depolarsanız gerçekten ihtiyacı olan hasta maskesini alamayacak, hasta olanlar ilaca ulaşamayacak.”

Peki koronavirüsün yarattığı paniğin diğerlerinden bir farkı yok mu? Uz, bu soruyu, “Birçok psikiyatrik sorun diğer salgınlarda da yaşandı. Burada yeni olan hükümetin politikası. ‘Koskoca hükümet önce Wuhan’ı kapatıp sonra bütün şehirleri kapatıyorsa, durum çok daha kötü ve kötüye gidecek. Hatta ‘Bize söylenmeyen bir şeyler mi var?’ hissini veriyor. Aslında bir önceki salgına çok benziyor. O zaman gerekli koruma politikalarını başlatamadı. Bu kez ise aşırı kontrole gitti” diye yanıtlıyor.

“Kaygının aslında üç temeli var: Belirsizlik, bir konu hakkında yeterince bilgi sahibi olmamak ve kontrol edemediğini hissetmek. O yüzden güvenilir kaynaktan doğru bilgi çok önemli” diyen Uz’a göre, toplumun kaygısını artıran en önemli unsurlardan biri de medya. Medyaya bu konuya, halkta travmaya yol açmayacak nitelikte ve doğru biçimde yer verme görevi düşüyor.

Virüsle ilgili kaygı yaşadığını düşünenler nelere dikkat etmeli?

Doğru ve güvenilir kaynaklardan bilgi almaya devam ederken, aşırı abartılı haberlerden kaçınmak, bu konulardaki haberleri okumayı sınırlandırmak.

Stresle baş etmek için kullandığınız yöntemleri; spor, meditasyon ya da hobileri, hayatınıza yeniden sokmak, bunlardan kaçınmamak. Hastalığı kapmayayım derken stresle bağışıklığını zayıflatmamak, kendine iyi gelen şeyleri yapmaya devam etmek çok önemli.

Hayatınızdaki pozitif olan, şükrettiğiniz şeylere odaklanmak, günlük hayatta düşüncelerde takılmak yerine daha fazla anda kalmak

Korunma önerilerine uymak. El yıkama gibi temel hijyen kurallarına dikkat etmek, özetle kontrol edebildiğimiz alanlara odaklanmak.

Eğer bütün bunlara rağmen hâlâ yönetemiyor ve gelecekle ilgili çok kaygı hissediyorsanız bir psikiyatri uzmanına başvurmaktan da kaçınmamak.