Galatasaray, iki sezon süren "Lale Devri"nin ardından, "Fetret Devri"ne hızlı bir giriş yaptı.
Dursun Özbek'in, "Yeni bir yönetim, yeni bir anlayış" düşüncesiyle seçimin ardından yola çıkmasıyla sanki her şey çok güzel gidecek gibiydi. Genel kuruldan, "Florya" için her şeyi yapabileceği iznini koparan Özbek ve arkadaşları, transfer konusunda sert bir fren olacağını düşündük ki, öyle olmadı. 18 milyon euroluk Sara ile orta saha güçlendirildi, 9 milyon euroluk Jelert ile sağ bekte işler halledildi. (-Mi acaba?) Böyle deniyordu ama Young Boys, her şeyi alt üst etti.
Hayat böyle işte... İki sezon şampiyon olsan da, iki maçta tartışılır oluyorsun Okan Hoca... Fatih Terim gibi bir efsane bile, 13. sırada bırakıp gitmedi mi? Okan Buruk da, bu takımı iki kez şampiyon yaptık diye sevindi. Şampiyon yaptığı Başakşehir'den yaka-paça gittiği için, "Gereken dersi aldım" diyordu Okan Hoca... O ders unutuldu mu yoksa!
O zaferlerde olup, bugün bulunmayan kim var? Erden Timur... O olsaydı, bu dursaydı diye fal açmıyorlar bile... Direkt payeyi Timur'a veriyorlar
Futbolda yıllar yılları kovaladı, defalarca yönetimler değişti; değişmeyen, yabancı sayısının tartışılması...
"Bu iş planlı yapılsın" diye ahkam kesen kulüpler, Türkiye Futbol Federasyonu'nun planlarını paçavraya çevirdi. Şimdi de, "12 yerine 14 olsun" derdindeler...
Yeni TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, "Kulüplerin federasyonu olacağım" demez mi! Bu federasyonun; aynı zamanda hakemlerin, teknik adamların, futbolcuların olduğunu unutanları unutmamalı Hacıosmanoğlu... Bu federasyon, kulüplerin değil, futbolun federasyonu olmalı...
Her talebi körü körüne kabul etmek, birine iltimas sağlarken, diğerine kötülük yapmak demek değil mi?
"Transfer yasağı" bulunanlara, el altından (!) izin vermek, diğerlerinin hakkını yemek demek değil mi?
Talimat değiştirerek, vergi ve SGK borçlarının, futbolcu tesciline engel olmasını kaldırmak demek, işini layıkıyla yapanları cezalandırmak demek değil mi?
Harcama limitlerindeki esneklik, zaten dağ gibi olan borçların sıradağ gibi uzayıp gitmesine imkân tanımak demek değil mi?
Prolisansı olmadan teknik sorumluluk görevinde bulunan "gölge teknik direktör
Ne kadar güzel başarıyoruz A Milli Takımı'nda kriz yaratmayı... Hele Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası'nda bir araya geldik mi, başlıyor cadı kazanı kaynamaya...
Yok, takımı Hamit Altıntop kuruyormuş, yok, futbolcu tercihlerinde menajer oyunu varmış, vay efendim Montella'nın kafasındaki kırk tilki dolaşıyormuş... Bir değil, iki değil; A Milli Takımı'nın katıldığı her organizasyonda bir takım dedikodular alıp başını gidiyor.
En fazla da Fatih Terim dönemleri hatırımızda kalmadı mı? Haluk Ulusoy'un prim olarak dağıttığı söylenen jipler, 2016 Avrupa Şampiyonası'nda Burak Yılmaz'ın prim alamaması, ardından Arda Turan'ın bunu Fatih Hoca ile tartışması, Gökhan Töre'nin Hakan Çalhanoğlu'nun ağzına silah dayaması, çeşit çeşit, renk renk olaylarının yansıması... İçinde zerre kadar kötülük olmayan Bilal Meşe Aağabeyim, haber peşinde koşayım derken, evladı yaşındaki Arda'dan yumruk yemedi mi? Bu örneklerin eksiği çok, fazlası yok...
Şimdi de çeşit çeşit söylentiler... Önce A Milli Takımı kurgusunda, Hamit Altıntop ve menajerler konusunda dedikodu çarkı döndü. Ancak
Futbolda bir seçim rüzgarı değil, fırtınası esiyor adeta...
Beşiktaş'ta Hasan Arat ile ortaya çıkan esinti, Galatasaray'ın şampiyonlukla birlikte gelen Dursun Özbek zaferiyle üst sıralara tırmandı, Fenerbahçe, futbolun yelkenlerini bu rüzgarla doldurdu.
Yetti mi? Yetmez. Sırada Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı için sandığa gitmek var.
* * *
Galatasaray camiası kararını verdi; artık Dursun Özbek, Florya için istediğini yapabilir! Genel kurul, Başkan Özbek'e onay vermemiş olsa, Erden Timur'u bile feda eden bir yönetimi göreve getirir miydi?
Şu Florya yok mu Florya! Galatasaray'ın kurtuluşu!
Ne kadar inanılır?
Riva'da öyleydi çünkü... Ali Sami Yen Stadı'nın yerine neler neler yapılacaktı da, Galatasaray kurtulacaktı. Ayrıca Leo Rezidans lokomotif olacaktı.
Türk futbolunda, tam da adaletten ümit kesmeye başladığımız sırada, Tahkim Kurulu öyle bir karara imza attı ki; en azından kişisel fikrim, "İşte bu" dedirtti.
Trabzonspor ile Fenerbahçe maçının ardından yaşanan olayların başrol oyuncuları, 15 günlük bir rötar sonrasında "kavga" denerek, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu'na sevk edilmişti. Disiplin'e gönderilenler kadar, gönderilmeyenler de eleştirilmiş, verilen ceza, (yine kişisel fikrim) adalet terazisinin kefeleri arasında bozukluğa yol açmıştı.
Adalet duygusunun çürümeye yüz tuttuğu bu saatte, Tahkim Kurulu'nun son kararı, çok kişinin gözünden kaçtı. Haber üreticileri, Trabzonspor'a yapılan indirimi, Fenerbahçeli futbolcuların cezasının onanmasını haber yaptı. Ancak, Kurul'un, kısa kararı bile ders niteliğindeydi. Aynı fikirde olanlar dışında, "ayrık otu" denilebilecek "karşı oy"un savlarını bile ortaya kondu. Ne güzel... En azından, "Türkiye Futbol Federasyonu'nda hukukçular var" dedirtti.
Önce karar, sonra değerlendirme... "Müsabaka sonrası çıkan olaylar bir bütün
Vah benim memleketim... Vay benim kulüplerim...
Bırakın üretmeyi, tüketmekten bitap düşmüş kulüplerimiz, 10 milyon eurolara varan bonservis bedeliyle, boyundan büyük borçların altına imza atarken, daha çoook dosyamız olur FIFA'da... İnanabiliyor musunuz, FIFA her hafta transfer yasağı bulunan kulüpleri açıklarken, üşenmedim, saydım; bu hafta dünya çapında tam 935 dosya ellerinde bulunuyordu.
Türkiye'ye ise 130 dosyayla dünya birinciliği düştü. Çin gibi futbol ödemeleri konusunda sabıkalı bir ülkede bile, 79 dosya mevcutken, Yunanistan bu ikiliyi 62 dosyayla kovalarken, istediğiniz kadar "marka değeri" diye çırpının, ancak milyon eurolarla birilerini getirebiliyoruz işte...
Üstelik yabancı serbestisi diye diye, FIFA'daki dosyaların kabarmasına bir omuz daha atarak... Siz sanıyor musunuz kulüpler bunları bir anda yaptı? İlmek ilmek işlendi hepsi... "Onu da kurtaralım", "Bunu da kurtaralım" diye diye, borç bataklığını kurutmak bir yana, daha da çamura itildiler kulüplerimiz...
Bakmayın FIFA listesinde büyüklerin
Para isteme benden, buz gibi soğurum senden... Kulüpler için bu söz, adeta vazgeçilmez bir slogan...
Transfer döneminde, futbolcuların gelişi sırasında büyük özveri ve hoşgörüde bulunanlar, ısrarcı olanlar, iş para ödemeye geldiğinde, iki tercihte bulunuyor: Gerekli randımanı alamadığı isimleri, önce bir bahaneyle, adeta "itibar suikasti"ne tabi tutuyor, taraftarın gözünden düşürüyor, ardından da... Sepeti koluna, herkes yoluna... Ya da işine yarayanları bir şekilde tutmaya çalışırken, 40 takla atıyorlar.
Suudi Arabistan'ın "sakat" bulup da almadığı Hakim Ziyech'in, Galatasaray'a gelmesiyle övünenler, Angelino'nun sözleşmesini yapan isimlerdi. Önce şuna karar vermeliler; İspanyol sol bekin kalmasını istiyor musunuz? İstemiyorsanız, neden böyle bir sözleşme tercihiniz oldu? 20 maç bile oynayacağını tahmin edemediniz mi? Eğer istiyorsanız, nerede hesap hatası yaptınız? Bonservisi için konan 6 milyon euro mu çok geldi? Ancak, yarım sezon için 3.8 milyon euro ödeneceğini söyleyelim de herkes bilsin. Leipzig'e bir yıllık
Kimin aklına gelirdi, Ankaragücü-Çaykur Rizespor arasında bir maç daha yapılacağı... Hem de Ankara'da, Eryaman Stadı'nda... Üstelik, seyircili...
Başkan Faruk Koca'nın o yumruğu sonrasında, sarı-lacivertliler, 5 maçlık seyircisiz oynama cezası aldı (Tahkim'de ne olacağı henüz meçhul) ama, bu yapılacak maçta kanlı-canlı taraftar olacak.
Hem de ne zaman? 16 Ocak 2024'te... Yani 26 gün sonra...
Kaderin garip cilvesi, Ankaragücü ile Çaykur Rizespor'u bu kez, Ziraat Türkiye Kupası'nda karşı karşıya getirecek. Bu kura çekildiğinde kim bilebilirdi ki ligde böyle bir olay yaşanacak, Başkent ekibinin Başkanı Faruk Koca, Rize müsabakasında hakem yumruklayacak?
Bir de verilen seyircisiz uygulama cezası bunda geçerli olmayacak iyi mi? Neden? Disiplin Talimatı yüzünden... Ne diyor kural?:
Seyircisiz oynama ve saha kapatma cezalarının infazında profesyonel lig ile Türkiye Kupası müsabakaları ayrı kategori sayılır ve cezalar kendi kategorilerinde infaz edilir.
Buyrun işte; Ankaragücü taraftarı henüz takımlarının cezası bitmeden tribünde olacak. Tahkim Kurulu