Galatasaray, sıkıntılı günler yaşarken dün gece Sneijder’in müthiş iki golüyle kazanılan üç puan herhalde ilaç gibi gelmiştir.
Oynanan futbola baktığımız zaman kesin bir şey var... Mancini, Galatasaray’da futbolcuları henüz tanımıyor. Ceyhun’u bildiğimizden beri ön libero oynar... Mancini orta sahanın sağında görev vermiş... Çocuk elinden geldiğince mücadele etti... Tabii ki başarılı olamadı. Başarılı olması da mümkün değildi, çünkü yerinde oynamadı... Sonunda tribünler tarafından yuhlanarak oyundan çıktı; yerini Aydın’a bıraktı... Tugay Kerimoğlu madem Mancini’nin yardımcısı; bilhassa yerli futbolcuların hangi mevkide başarılı olduğunu hocaya anlatması lazım...
Melo, Galatasaray’ın en iyilerinden biriydi. Hırsını futbolu ile birleştirince Galatasaray’ın Sneijder ile beraber en başarılı futbolcusu oldu. Selçuk formsuz... Bir türlü toparlanamıyor... Ceyhun da başarısız olunca, Karabükspor bilhassa orta bölgede Galatasaray’a top yaptırtmadı. Oyunun tamamına baktığınız zaman deplasmanda oynamasına rağmen Galatasaray’dan daha iyi olan takım Karabükspor’du... 35 dakika 10 kişi oynamalarına rağmen takım oyunu oynadılar, oyundan düşen bir tek futbolcuları yoktu... 50. dakikada
Fatih Terim’in gelişiyle Milli Takımımız üç maçta 9 puan alınca hepimiz Hollanda maçı için umutlanmıştık. Hollanda’yı yeneriz Play-Off’ta da karşımıza kim çıkarsa çıksın O’nu da yeneriz, Brezilya’daki Dünya Kupası’na gideriz... Keşke bu temennilerimiz tutsaydı.
Gruptan ikinci olarak çıkacağız diye hesap yaparken bir anda dördüncülüğe düştük. Her neyse yapacak bir şey yok. Hele Hollanda karşısında hiç yok... Hollanda çok kaliteli bir takım... Hani biz futbolcularımıza “yıldız” diye hitap ediyoruz ya peki Hollandalı futbolculara ne diye hitap etmemiz gerekiyor...
Türkiye’de özeleştiri yapılmıyor. Özeleştiri yaptığın zaman kötü insan oluyorsun... Macaristan’a, Romanya’ya kaybettiğimiz puanlar şahsen benim içimi yakıyor. Peki bunun için kimi suçlamalıyım? Abdullah Avcı’ya “helal olsun” diyeceğiz, futbolculara “ayaklarınıza sağlık” diyeceğiz... Böyle kurulu bir düzen...
Hollanda karşısında Fatih Terim’in yapacağı pek bir şey yoktu. Zaten maça 1-0 mağlup başladık... Volkan’ın kabadayılığına, cüssesine söyleyecek hiç bir şeyimiz yok... A be arkadaş Milli Takım formasını giyiyorsan o ilk golü de yeme... Burak’ı Chelsea istiyormuş, Bayern Münih istiyormuş, bilmem ne istiyormuş...
Fatih Terim’in Milli Takımın başındaki üçüncü maçı... Türk insanı Milli Takımımızın varlığını unutmuştu. Ardı ardına Andorra ve Romanya galibiyetleri insanların içindeki kaybolan milli duyguları tekrar uyandırdı. Estonya maçının oynanacağı gün sokaktaki herkes karşılaşmanın saatini biliyordu... Sokakta karşılaştığım insanlar, “bu gece maç ne olur” diye soru sordular... Bu harika bir şey... Keşke Fatih Terim, Milli Takımın başına daha önce getirilseydi.
Estonya maçını kazanacağımızı hepimiz tahmin ediyorduk... İçimizde en ufak bir şüphe yoktu... Çünkü artık disiplinli, istekli, hırslı bir Milli Takımımız vardı. Fatih Terim’in oyun mantelitesi de belli... Galatasaray’da olduğu gibi Milli Takımda da bu değişmedi... Önde çift forvetle oynayan bir takım tabii ki gole daha yakın oluyor... Umut ve Burak hocalarının kendilerine olan güvenini sarsmadılar... Takım kendini daha zorlayıp, gol adedini artırabilirdi. Ama öyle tahmin ediyorum ki, ilk golden sonra bütün futbolcular Hollanda maçını düşünmeye başlamışlardır...
Salı günü Kurban Bayramı’nın ilk günü... Dilerim o gece Hollanda’yı da yeneriz çifte bayram kutlarız... Ama çok zor bir rakiple oynayacağız... İspanya, Hollanda,
Akhisar Belediye Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu, Türk Futbolu’nun yıldızı parlayan en iyi üç hocasından biri. Yıllarca Galatasaray’da top koşturdu. Sarı-kırmızılı takımı o kadar iyi analiz edip, ilk yarı orta beşlisiyle öyle bir duvar ördü ki rakibin ne bir şutu vardı, ne de tehlikeli bir pozisyonu...
Galatasaray kötü sonuçlar aldıkça nerede eksikler var o ortaya çıkacak. Ama görünen o ki Şampiyonlar Ligi’nde yabancı sayısı sınırsız olduğu için başarılı olacaklar. Süper Lig’de ise koca bir soru işareti. Selçuk ve Melo ikilisi cezalı. Bu futbolcuların forma giyememesi Galatasaray’ı sıradan bir takım konumuna düşürdü. Bunun da tek sebebi yerli oyuncuların yetersiz oluşu.
Akhisar karşısında Melo ve Selçuk’un yerine Ceyhun ve Yekta orta sahada oynadılar. Başarısızdılar. Sezon başından beri yanılmıyorsam Ceyhun’un ikinci, Yekta’nın ise ilk maçı. Bu çocuklara nasıl eleştiri getirebiliriz? Hakan Balta, Juventus maçının başarılı isimlerindendi. Bir haftada iki maç çıkaracak gücü yok. Ve nitekim dün resmen sol taraf koridor oldu.
Burak Yılmaz geçen sezonun gol kralı. Belli ki demorolize olmuş. İlk yarı Galatasaray’ın on hücum girişimi var. Altısında Burak ofsayta yakalanmış,
Galatasaray, bu kadar sarsıntıdan sonra dün gece Juventus karşısında galip geleceği maçtan bir puan alarak ayrıldı. İnsan üzülüyor... Bir hakem nasıl böyle emek hırsızlığı yapar? Demek ki, futbolun içinde bunlar da var diyeceğiz, geçeceğiz... Ama sakın Amrabat’ı kimse suçlamasın penaltı yaptırdı diye... Çocuğun hiç suçu yok... Quagliarella hakeme o kadar güzel yedirdi ki, hakem penaltı noktasını gösterdiği zaman kahkahalara boğuldu... İkinci emek hırsızı da Quagriarella oldu.
Galatasaray yeni teknik direktörle bu maça çıkarken kafamızda bir sürü soru işareti vardı. İşin doğrusu Real Madrid karşısında alınan o farklı yenilgiden sonra Juventus’tan korkuyorduk... Juventus, Real Madrid kadar iyi takım... Orta sahası, forveti, defansı makina gibi uyum içerisinde çalışıyor... Herşeyden önemlisi o statta hem futbolcular hem de taraftarlar öyle baskı yapıyorlar ki, hakemin ya da rakip takımın etkilenmemesi mümkün değil...
Bu kadar olumsuzluğa rağmen Galatasaraylı futbolcuları kutlamak lazım... En korktuğum yer defanstı... Chedjou sıfır hatayla mükemmel oynadı. Kendisi için olumsuz düşünenleri hayal kırıklığına uğrattı. Önce Semih, sonra Gökhan Zan onlar da Chedjou ile mükemmel
Galatasaray’ın Rizespor maçının zor geçeceğini aşağı-yukarı hepimiz biliyorduk. Hafta içinde Fatih Terim ve Ünal Aysal’ın yaşattığı depremden sonra futbolcular yine iyi mücadele ettiler. Burak’ın beş tane, Bruma’nın dört tane, Sabri’nin, Drogba’nın kaçırdıkları gol olsa bu sıkıntılı günlerde güle oynaya Galatasaray maçı kazanırdı. Ama bu futbol... Atamazsan, girdiğin pozisyonları gol yapamazsan üç puanı da alamazsın... Hatta Rizespor ikinci yarı girdiği gol pozisyonlarında biraz dikkatli olsaydı maçı bile kazanabilirdi.
Galatasaray’da sıkıntı var. Bundan sonra daha da çok olacak. Sözü geçen bir teknik direktör kulübede olmazsa futbolcular da kafasına göre oynar... Mesela, Sneijder... Hiç yoktu sahada... Tek kelimeyle ayıp... Zaten 45 dakika bile sahada kalamadı.
Drogba, o da mesuliyet almayı bırakmış... Defansına yardım etmiyor, sanki sağlıklı yaşam için dün gece sahaya çıkmış... Amrabat hep aynı... Girdi, çıktı... Oyunda kaldığı süre içinde bir tek ortası var o da Drogba’ya... Hepsi o kadar... Selçuk takımın iyilerindendi. İki sarı kart gördü, oyundan atıldı... Fatih Terim kulübede olsaydı, o sarı kartları görür müydü! Baş olmayınca bu sıkıntılar yaşanacak... Bundan
Galatasaray için Beşiktaş karşılaşması Real Madrid maçında alınan farklı yenilgiden sonra daha çok önem kazanmıştı. Bu maçın kaybedilmesi halinde futbolcular, Fatih Terim, yönetim çok zor günler geçireceklerdi. Ama en başta Fatih hoca takımını çok iyi hazırlamış. Bu karşılaşmanın onur mücadelesi olduğunu, kötü günlerin geride kalacağını, camianın bu galibiyete çok ihtiyacı olduğunu belli ki hepsine tek tek anlatmış.
Beşiktaş Türkiye’nin en iyi mücadele eden takımı. 76 bin taraftarın desteği arkasındaydı. Böyle bir ortamdan Galatasaray’ın galip gelerek 3 puan alması kolay bir iş değildi. Böyle büyük maçları büyük futbolcular kazandırır. En başta Drogba... Galibiyetin en büyük kahramanı. Tecrübesi, saha içinde arkadaşlarını yönetmesi, defansa gelip top çıkarması, kısaca her şeyiyle mükemmel bir lider. Aynı şekilde Sneijder. Galatasaray’a geldiği günden beri en tempolu, en hırslı maçını oynadı. Melo iyi futbolcu sözüm yok. Ama biraz kafadan kontak. Maçın bitmesine 30 saniye var. Ne gerek var o topa kontrolsüz giriyorsun, arkasından kırmızı kart görüyorsun. Herşeyden önemlisi deplasmandasın. 75 bin kişiyi galeyana getiriyorsun. Gereksiz bir hareketti.
Tabi sahaya giren o
Başkan Ünal Aysal, kulübü yönetme politikasını gözden geçirmezse başı çok ağrıyacak. Önce Fatih Terim’den başlayalım. Bu kadar başarılı bir hocanın hem Galatasaray’ı hem de milli takımı çalıştırması bana göre kulüp için onurdur. Galatasaray’a eksiden daha çok artı getirir.
Başkanın bunu problem olarak görmesi büyük yanlış. Fatih Terim’in mukavelesi olsun ya da olmasın Galatasaray’ı bırakıp milli takım dahil herhangi bir kulübe gideceğini düşünenler yanılıyorlar. Bugüne kadar Başkan Ünal Aysal’la, Fatih Terim yan yana gelip bu konuyu konuşmadılarsa demek ki ortada samimiyetsizlik var. Terim, Galatasaray’ın elamanı değil mi! Başkan çağırır, hoca ‘buyur başkanım’ diye yanına gider. Sorunlar konuşulur, problem çok büyükse, halledilemiyorsa iki medeni insan gibi, birbirlerini kırmadan yollar ayrılır. Bu kadar basit. Neden bu yol tercih edilmiyor, bunu da anlayamıyorum.
Hergün basında Terim’le ilgili konuşmalar büyüyerek devam ediyor. Burada en büyük sıkıntı samimiyetsizlikten kaynaklanıyor. Başkan Ünal Aysal, Fatih Terim’le gerçekten çalışmak istiyor mu, bundan hiç kimse emin değil. Milli Takım’ın, Dünya Kupası‘na katılması için Terim’e en tepeden teklif geliyorsa hiçbir hoca bu