Ozan Akarı

Bir avuç sihirli fasulye sadece efsanelerde olduğuna inanılan devler ırkıyla, dünya arasındaki geçidi açınca, eski düşmanlar kıran kırana bir savaşa başlar

Jack The Giant Slayer- Dev avcısı Jack

Genç çiftlik işçisi Jack'in(Nicholas Hoult) eline bir gün, sihirli olduğu iddia edilen birkaç fasulye geçer.

İlk başta fasulyelerin gerçekliğini sorgulayan Jack, yerin altından gökyüzüne ulaşan dev fasulye sırıklarının çıkmasıyla neye uğradığı şaşırır. Bu sırıklar Jack'in kaldığı evi ve eve birkaç saat önce gelen prenses Isabel ile birlikte yükselip, gitmiştir. Jack, sırıkların ne olduğunu araştırırken sadece efsanelerde olduğuna inanılan devler ırkıyla karşılaşır. Uzun bir zaman önce ortadan kaybolan devler, fasulyelerin açtığı geçitle dünyayı istila etmeye başlar.

Yanlış oyuncu seçimi

'Jack ve fasulye sırığı' adlı masaldan uyarlanan 'Dev avcısı Jack', görsel efektlerin adeta birbiriyle yarıştığı ve gerçeklik olgusunu(devler) yerle bir eden fantastik bir macera. Hikâye bir masal olduğu için çok bilinse de senaryoyu kurtarmak için komedi unsurları ve görsel efektler ön plana çıkarılmış. Böylece filmin sıkılmadan izlenmesi sağlanmış ancak yanlış oyuncu seçimi(Nicholas Hoult) izleyenin

Destanların yazıldığı 'Çanakkale Savaşları' bu gün vizyona giren 'Yolun sonu' filminde maalesef yine bir Hollywood yapımından kopyalanılan konusuyla hayal kırıklığı yaratıyor

Çanakkale: Yolun Sonu

Yıl 25 Nisan 1915. İtilaf devletleri Osmanlı İmparatorluğu'nun son direniş kapısı olan Çanakkale'yi deniz

yoluyla geçemediği için Gelibolu kıyılarına çıkarma yapmaya başlar. Bu sırada içinde vatan sevgisiyle yanıp tutuşan Hasan, savaşmak için cepheye(Çanakkale) yola çıkar. Ancak, ağabeyi Muhsin kardeşini bu ölüm yolculuğunda yalnız bırakmaz. Savaş tüm şiddetiyle sürerken Muhsin bir Anzak nişancısını öldürdüğü için Balkan savaşında da komutasında yer aldığı Yüzbaşı İbrahim Adil tarafından keskin nişancılık görevine getirilir.

Muhsin'in nişancılık ve sızma konusundaki hüneri, düşman hattında kısa sürede efsane olmasına yol açar.

İngilizler hemen karşı atağa geçer ve ordunun en iyi nişancısı onbaşı William Eagle'ı Anzak koyuna gelir. Böylece iki taraf arasında acımasız bir mücadele başlar.

Destanlar boşuna mı yazılır!

Yolda yürürken herhangi bir kitapçıya girerseniz, Çanakkale savaşlarını anlatan bir kitaba denk gelme olasılığınız çok yüksektir. Hem de gerçekten yaşanmış hi

Müzikal sahneleriyle Oscar ödül törenine damgasını vuran Sefiller'de Hugh Jackman, Anne Hathaway ve Russell Crowe namı değer Gladiator adeta şakıyor

Les Misérables- Sefiller

Yıl 1815 Toulon. Pranga mahkûmları arasında geçirdiği 19 yılın ardından mahkûm Jean Valjean (Hugh Jackman), suçlu işçilerden sorumlu Javert (Russell Crowe) tarafından serbest bırakılır. Valjean, kalacak yer ve iş bulmak amacıyla Toulon'dan Digne'ye gitmek için mücadele ederken, toplum tarafından dışlanmışlık duygusunu derinden yaşar. Ona sadece Digne Piskoposu Myriel nazik davranır. Ama hayata küsmüş olan Valjean, Myriel'in nezaketinin karşılığını, kilisenin gümüş şamdanlarını çalarak öder. Çok geçmeden yakalanıp geri getirildiğinde piskopos onu kurtarmak için polise hırsızlık yapmadığını söyler. Valjean, o andan itibaren hayatına yeniden başlamaya karar verir.

Güzel ama etkileyici değil

Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından Victor Hugo'nun Sefiller Romanı bu kez müzikal film olarak karşımızda. 42 ülkede, 21 dilde, 60 milyon kişinin sahnede izlediği oyunun sinema uyarlaması 27'nci yılında da yapımcıların iştahını kabartıyor. Yıkılan hayaller, karşılıksız aşk, fedakârlık, arınılan günahlar iyi oyuncular,

İki genç şairin aşk hayatlarını ve veremle savaşmalarını konu alan 'Kelebeğin Rüyası'ndaki

performansıyla devleşerek 'işte oyuncu budur' dedirten Kıvanç Tatlıtuğ harikalar yaratıyor

Zonguldak'ta yaşayan iki genç şair Rüştü Onur(Mert Fırat) ve Muzaffer Uslu( Kıvanç Tatlıtuğ) kendilerini kanıtlamak için 'Varlık' dergisine şiirlerini göndermektedir. Ancak, her sayısını merakla bekledikleri dergide bir türlü şiirleri yayınlanmamaktadır. Sanat ve edebiyatla olan bağlarını hocaları Behçet Necatigil'le(Yılmaz Erdoğan) pekiştiren Rüştü ve Muzaffer, şehrin ileri gelen bir ailenin kızı olan Suzan'la(Belçim Bilgin) yakınlaşmaya başlar. Hatta, iki yakın arkadaş bahse bile girer. Suzan hangisinin şiirini beğenirse, kaybeden aradan çekilecektir. Rüştü ve Muzaffer dünyalar güzeli Suzan için şiir yazarken 1940'lı yılların vebası olan verem hastalığıyla mücadele etmeye başlarlar.

İşte oyuncu budur

Yönetmenliğini ve senaristliğini Yılmaz Erdoğan yaptığı 'Kelebeğin Rüya'sı iki genç şairin hikâyesini maalesef iyi bir şekilde anlatamıyor. Çünkü senaryo güçlü değil. Senaryo güçlü olmadığı için neyi anlatacağına bir türlü karar veremeyen Erdoğan, aşırı derecede uzun ve sıkıcı bir filme imza atıyor. İki genç

Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda

Üç kız arkadaştan Zeynep, Ergün ile evli, Esra Mert'le evlilik hazırlığındadır. Didem ise sevgilisi Cem'den hâlâ evlilik teklifi alamamıştır. Bu yüzden 'Evlenmeye Giden Yol' adlı bir kitabı okumaya başlar. Kitapta okuduğu taktikleri sevgilisi Cem'in üzerinde dener ama olaylar hiç ummadığı şekilde gelişir. Aynı zamanda ünlü bir oyuncu olan Cem'in yeni filminde başrolü paylaştığı kız yüzünden Didem kıskançlık krizlerine girer. Didem, Esra ve Zeynep'i de yanına alarak Cem'in her adımını izlemeye başlar. Bu takip Mert'in bekarlığa veda partisinin ortaya çıkmasına sebep olur. O gece yaşananlar ise büyük sürprizlere yol açar.

Milliyet sürprizi!

Romantik komediler arasında ayrı bir yere sahip olan 'Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda', son yıllarda izlediğim başarılı filmlerden biri. Serinin ilk bölümünün izinden giden devam filmde kadın-erkek ilişkileri komedi ağırlıklı anlatılıyor. Üç kız arkadaşın aşk hayatı üzerine kurulan 'Romantik Komedi 2' yer yer 'Sex and the city' dizisini hatırlatsa da kendi içinde özgünlüğünü yaratmayı başarmış. Beklentileri boşa çıkarmayan ve hedef kitlesine ulaşmayı başaran filmde harikalar yaratan tek oyuncu ise Gülgen Öz. Onu

Amerika Birleşik Devletleri'nde köleliği kaldıran Abraham Lincoln'ün hayat hikâyesini konu alan ‘Lincoln’ tarihin akışını değiştiren karakteri suya sabuna dokunmadan anlatıyor..

Lincoln

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki iç savaş tüm hızıyla sürmektedir. Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılmış Amerikan ulusu, kanlı çarpışmalarla birbirlerini öldürürken Amerika'nın 16. Başkanı Abraham Lincoln (Daniel Day-Lewis) savaşı sona erdirmek, ülkeyi birleştirmek ve köleliğe son vermek için harekete geçer. Medeni cesareti ve başarmaya dair şiddetli azmi ve kritik kararları ile gelecek nesillerin kaderini değiştirecektir. Ancak Lincoln bunun bedelini canıyla ödeyecektir.

Suya sabuna dokunmuyor!

Amerikan tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan köleliğin kaldırılmasını ve ülkenin en sevilen başkanlarından Abraham Lincoln'ün hayat hikâyesini dar bir bakış açısıyla anlatan Steven Spielberg yine üzerinde çok konuşulacak bir yapıma imza atıyor. Filmi köleliği kaldıracak yasa maddesinin meclisten geçmesi üzerine kuruyor. Lincoln'ün bunu başarmak için neler yaptığını, vatandaşların ve meclis üyelerinin neler düşündüğünü bitmek tükenmek bilmeyen diyaloglarla gözler önüne seriyor.

Bu çetrefilli

Django unchained- Zincirsiz

Köle Django'nun(Jamie Foxx) eski efendileriyle olan şiddet dolu geçmişi onu ödül avcısı Dr. King Schultz'la (Christoph Waltz) karşı karşıya getirir. Schultz, katil Brittle kardeşlerin izindedir ve sadece Django onu ödüle götürebilir. Schultz, Django'ya Brittle kardeşlerin, ölü ya da diri, yakalanması durumunda onu özgür bırakma sözü verir. Zamanla avlanma becerilerini geliştiren Django, artık tek bir hedefe kilitlenmiştir: Uzun zaman önce köle ticareti yüzünden kaybettiği eşi Broomhilda'yı (Kerry Washington) bulmak ve onu kurtarmak. Django ve Schultz'un arayışları onları, 'Candyland'in sahibi Calvin Candie'ye (Leonardo DiCaprio) götürür. Ancak, Candie'nin güvenilir kölesi Stephen(Samuel L. Jackson) bu aykırı ikiliden şüphelenmeye başlar.

Kan gölünde yüzmeye hazır olun

Sevdiği kadını kurtarmak için her türlü belaya balıklama atlayan bir adamın hikâyesini anlatan 'Django unchained- Zincirsiz', tipik bir Quentin Tarantino filmi. Kanın su gibi aktığı yapımda adeta bir kan gölünde yüzdüğünüzü hissediyorsunuz. Çatışma sahneleri ise tam bir görsel şölen.

Baştan sona western filmi gibi duran yapımın ana konusu aşk ve sevgi. Tarantino bu iki kelimeden yola