İngiltere ile Falkland adaları arasındaki mesafe 12 bin 789 km.
İngiltere ile Irak arası 5 bin 355 kilometre.
Bu iki mesafe bilgisini niye verdiğimi yazayım şimdi.
Bütçesini İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği BBC Dünya Servisi önceki gün ilginç bir propaganda haberi yaptı.
Türkiye sınırına 16 kilometre mesafedeki bir Irak köyüne gidip 50 yaşındaki bir çiftçiyle konuştu.
Verdikleri röportajın içerisinde “Türkler mahvetti” gibi ifadeler dikkat çekici.
Güvenlik kuşağı nedeniyle topraklarının bir kısmını ekemediklerini söyleyen 3-4 çiftçi röportajının yer aldığı bu sözde haberin hedefi, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde oluşturduğu ve terör geçişini engellemek için kurulan üsler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurt dışı gezilerinin nasıl geçtiğini anlamak için kullandığım iki yöntem var. Önce ziyaret edilen ülkenin gazetelerine sonra da ziyaretin Türkiye ile anlaşmazlıkları olan ülkelerdin medya organlarına nasıl yansıdığına bakarım. Yunanistan, İsrail medyası ve Fransız haber ajanslarının yorumlarından yola çıkacak olursam, gezinin son dönemin en başarılı gezilerinden biri olduğunu söylemem mümkün.
Bunu örneklerle açayım: Time of Israel, Erdoğan’ın gezisi için “Meloni’nin çifte standardı. İsrail’e hayır, Erdoğan’a evet” başlığını attı. Haberde savunma ve ticaret alanındaki iş birliğini ilerletme kararından söz edilmiş ama gerçek karın ağrısını ben yazayım: Roma ile Ankara, Akdeniz’de iş birliği kararı aldı. Başbakan Meloni’nin Türkiye ve İtalya’yı enerjide, özellikle de doğal gazda “stratejik ortaklar” olarak nitelemesi, İsrail’in, Yunanistan ile birlikte kurduğu Türkiyesiz enerji kaynaklarının paylaşımı hayaline bir darbe oldu. Yunanistan’da yayımlanan
Dünya üzerinde siber saldırıların tarihi 1988’e kadar uzanıyor ama bilinen en büyük siber saldırı 2010 yılında yaşandı.
Stuxnet adlı saldırıda İran’ın uranyum zenginleştirmede kullandığı santrifüjler hedef alındı.
Bu sokakta yaşayan insanların hayatına direkt etki etmeyen bir saldırıydı.
Oysa yeni nesil savaşta durum giderek farklı bir hal almaya başladı.
2021 ve 2023’te, İran’ın benzin istasyonları sistemi siber saldırıya uğradı, ülke genelinde bir kaos yaratıldı.
ABD’de Houston’dan New York Limanı ve New Jersey’e uzanan 7 bin 500 km uzunluğundaki Colonial Pipeline’a bir siber saldırı düzenlendi.
Güvenlik gerekçesiyle hat kapatılınca yakıt fiyatları yükseldi.
Avrupa’da ilk siber saldırı 2007’de yaşandı.
ABD merkezli New Yok Times gazetesi, dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan, anonim bir makale yayımladı.
Çok sık gördüğümüz bir davranış modeli değil bu gazete için.
Ocak 1977’de dönemin Hindistan lideri Indra Gandi’nin politikalarını sorgulayan bir makale imzasız yayımlanmıştı.
Eylül 2018’de de Trump politikalarına karşı “içeriden” olduğu söylenen imzasız bir makaleye yer vermişlerdi.
Dün yayımlanan makalede “Erdoğan’a baskı yapmaları için, ABD ve AB’ye yapılan çağrı” ama en önemlisi “Türkiye, İsrail’i tehdit edebilir” yorumu üzerinde düşünmemiz gereken bir yorum.
Daha düşündürücü olanı, gazetenin, İmamoğlu’nun 7 Ekim saldırısı nedeniyle Hamas’ı kınadığını hatırlatması ve bu kınamadan yola çıkarak İmamoğlu’nu Ortadoğu’daki sorunları çözebileceği iddiasında bulunması.
Bir de düşündürücü olmaktan çok komik reklam cümleleri var.
Mesela İmamoğlu, seçildiğinden beri Haliç’i temizlemeye &cc
Cahit Külebi’nin Edirne’den Ardahan’a kadar bir toprak uzanır mısrası, çocukluğumuzun en bilinen mısralarından birisiydi.
Türkiye’de şiir hiçbir zaman para etmedi zaten ama sosyal teşhircilik ve röntgenciliğin patladığı bir dünyada artık esamesi hiç okunmuyor.
Buna karşın Edirne’den Ardahan’a kadar mısrası bir başka şekilde hayatımızda yer almaya devam ediyor.
Kartalkaya’da yangın faciası yaşanıyor, Edirne’den Ardahan’a kadar yangın tüplerinin fiyatları uçuveriyor.
İstanbul’da deprem oluyor, Edirne’den Ardahan’a kadar deprem çantalarının, yeni binalardaki dairelerin fiyatları anında yükseliyor.
Gerçekçi olalım, depremde bizi öldürecek olan şey fay hattı değil ama sloganın aksine bina da değil.
Bizi ahlakın giderek gözden düşmesi, ahlaklı olmakla, aptal olmanın eşdeğer sayılması öldürecek.
Yapılmayan zemin etüdü, sıvılaşmış zemine çakılan ve kayaya ulaşmayan kazıklar, taşıyıcı kolonda eksik bağlanan demir, bir zamanlar ucuz diye bolca kullanılan deniz kumu, odalarla salonu birleştirmek iç
Depremin büyüklüğü ile şiddeti aynı şey değildir.
Büyüklük açığa çıkan enerjiyi, şiddet depremin yol açtığı yıkımın derecesini gösterir.
Büyüklük skalası 10’a, şiddet skalası 12’ye kadar sıralanır.
Ekran, gazete, internette, büyüklük ile şiddet arasındaki farkı bilmeyen medya olarak kamu adına depreme hazırlığı nasıl kontrol edeceğiz?
Türkiye’de olan depremler sığ depremlerdir yani 0-60 km aralıktaki bir derinlikte olurlar.
Her depremden sonra derinlik rakamı verilir de bu rakamın depremin etkisi üzerine tek cümle kuramaz kimse, oysa sığ deprem daha yıkıcı olur.
Deprem haberleri gösterdi ki kesinlikle uzmanlaşılması gereken bir habercilik alanı bu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu 1299’dan dağıldığı 1919’a kadar en büyük hatası neydi diye sorsalar, cevabım hazır: Katoliklerin kapattığı, din adamlarını sürgün ettiği Rum Ortodoks Kilisesi’ni yeniden açmak ve Kıbrıs’ta onlara büyük imtiyazlar vermek. Bunu başka bir dinin mensubu olarak, bunu bir Türk olarak yazmıyorum. İnsan olmak, yolsuzluklardan arınmış bir dünya istemek, bu fikri seslendirmek için yeter de artar bile.
Rum Ortodoks Kilisesi ırkçıdır. Bir önceki Başpiskopos, Yunanistan’ın faaliyetlerini yasaklayarak kurtulduğu, siyasi partiden çok suç örgütü olarak çalışan Altın Şafak’ın Kıbrıs uzantısı ELAM’ın, Temsilciler Meclisi’ne girmesini “İyi çocukların başarısı” olarak değerlendirmişti. ELAM; Güney’e geçen, Kıbrıslı Türklere düzenlenen onlarca saldırının bir numaralı failidir. Rum Ortodoks Kilisesi cinsiyetçidir. Kilise, Kıbrıs Anayasası yazılırken kadınlara seçilme hakkı verilmesine uzunca bir süre karşı çıktı, ancak 45’inci oturumda
İstanbul Üniversitesi’nin yatay geçişlerle ilgili 28 kişilik bir iptal listesi hazırladığını biliyorduk. Dün ortaya çıktı ki, 57 kişilik bir liste hazırlanmış. Bunlardan 28’inin diploması iptal edilmiş, 10’unun kaydını sildirdiği belirlenmiş, altı kişi hakkında da ek araştırma kararı verilmiş. Ek araştırma yapılacak altı kişiden birisi de benim. Ne üniversite ne de savcılıktan bir çağrı almadım, bana tek bir soru dahi sorulmadı ama okurumuza karşı sorumluluğum gereği durumu açıklama ihtiyacı duydum.
İstanbul Üniversite’nin yaptığı çalışmada 31.01.1990 tarihinde, yönetmelikte belirtilen yatay geçiş tarihi dışında kaydımın yapıldığı, bu yüzden ek incelemeye ihtiyaç duyulduğu belirtilmiş.
İşin doğrusu şu, ben İstanbul Üniversitesi’ne Eylül 1989’da geçtim.
Hatta kaydımı Hisarüstü’ndeki binada yaptırıp ekimde derslere Avcılar’da başladım. Söz konusu tarih, benim İngilizce İşletme’den Türkçe İşletme’ye geçiş için verdiğim dilekçenin karara bağlandığı Fakülte Yönetim Kurulu kararı