'Sinan Çetin'i sevmem ama her babanın yapacağı gibi oğlunu hapisten kurtarmaya çalışmasını da anlarım’ diye yazmıştım uzun zaman önce... Bu cümleyi kurduğumda hapisteydi Rüzgar Çetin... Sonra bir yazı daha yazdım Çetin konusunda; o zaman dışarıdaydı, telefon açtı, son derece medeni bir konuşma geçti aramızda, onu da burada yazmıştım.
O günden beri hiç konuşmadım onunla ama Whatsapp’tan zaman zaman mesajlar attı bana. Ne selamlama, ne sitem, ne de bir ifade vardı mesajlarında.
Sadece benzer olan davalarda sanıklara verilen cezalara dair haberleri paylaştı benimle, bunları ne yazmamı rica etti, ne de ‘Neden yazmıyorsunuz?’ diye sitem etti. Bir haber, iki haber sonra çok haber oldu, hepsini sakladım telefonun hafızasında.
Rüzgar Çetin’in davası ne zaman bilmem, aramadım, konuşmadım ama gazetelerde tek sütun yer alan, benzer bir sürü davada sanıkların çok daha hafif cezalar aldıklarına dair yeterince haber birikti hafızada.
Sinan Çetin’i hâlâ sevmiyorum, Rüzgar Çetin’e karşı öfke ya da sempati gibi bir duygum da yok. Ancak aynı suça çoğu kere en alt sınırdan ceza verilirken, Rüzgar Çetin davasında üst sınırdan cezayı anlamakta güçlük çekmeye başladım.
Denilebilir ki Rüzgar Çetin’in bu
Güzel insanlardan biridir Zafer Algöz... Bir dönem Okan Bayülgen ile birlikte Radyo D’de program yapardı, o zaman tanıyıp, sevdiğim biri...
Büyük oyuncudur Algöz... ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’da sahnede seyretmiştim çok uzun yıllar önce, ‘Salkım Hanımın Taneleri’ filmindeki performansı bile şapka çıkartmak için yeterlidir oyunculuğuna. Bu kadar sevdiğim ve saydığım bir adamın, Ayça Tekindor’un, Arif v 216 filmi için kurduğu “Muhtemelen hayatımda izlediğim en kötü film” cümlesine “Ibanı gönder, paranı geri göndereyim” diye cevap vermesine şaşırdım doğrusu. Zafer Algöz’den daha zeka dolu, ilk akla geleceklerden daha farklı bir cevap beklerdim. Çoğu kişi farkına varmadı ama Algöz’ün bilet parasını geri ödeme önerisine Ayça Tekindor ağır bir cevap verdi:
“... Burada sinema bileti ucuz, zamanımı geri veremeyeceğine göre bu işi uzatmam...”
Fena ve ağır bir cevap oldu bu. Bu konuşmadan sonra Zafer Algöz, eleştiriden daha çok aşağılama tadı olan mesajlara artık öfkesiyle değil aklıyla cevap verecektir.
Doğrusu ve ona yakışanı da bu olur zaten...
Sizi et canavarları sizi
BJK-FB derbisinde Tosiç, sahada Robin Van Persie ile kavga ettiği gün, eşi olayı kınayan bir tweet atmıştı. Ertesi gün
Yosun kimyası üzerine çalışmış bir akademisyen o ama uzmanlık alanı dışındaki sözleriyle gündem maalesef.
Ekranda Hz. Nuh’un oğluyla cep telefonuyla konuştuğunu söyledi ama yazdığı kitapta başka inciler de var:
- Nuh’un Gemisi nükleer enerjiyle çalışıyordu.
- Hz. Nuh tufan öncesi ücret karşılığı dünyanın bütün laboratuarlarından tüm hayvanların döllenmiş yumurtalarını satın aldı. Gemide canlı hayvan yoktu.
- Hz. Nuh’un kendi televizyonu, interneti ve uzaya giden araçları vardı.
Sadece bunlar değil beyefendinin kamuoyuna yaydığı değerli fikirleri:
Kadın haklarının Yahudiler’de üst düzey olduğunu, belki bu yüzden yaygınlaştığını iddia ediyor. Erkeklerin bu yüzden servetlerini kaybettiğini ve Türkiye’de sorunun çözümünün şeri nikâh olduğunu da söylüyor her fırsatta...
Bilimin şu an açıklayamadık-larını cep telefonu, internet ve uzay araçlarıyla açıklamaya kalkan bu akademisyen için, YÖK Başkanı, Üniversitelerarası Kurul üyeleri ve İstanbul Üniversitesi Rektörü ne düşünüyor acaba?
Sevdiğim bir delikanlı, ucuz havayolu şirketlerinden biriyle Amsterdam’dan Budapeşte’ye uçtu 10 gün kadar önce. Avrupa Birliği sınırları içerisinde olduğu için uçuş iç hat sayılıyordu, uçaktan indi, kalacağı otele gitti. Akşam dışarı çıkarken pasaportunu yanına alması gerektiğini düşündü, aradı taradı, bulamadı. Önce uçtuğu havayolu şirketini aradı, sonra Amsterdam Schipol Havalimanı sonra Budapeşte Havalimanı’nı ama pasaport yoktu. Tek girişlik pasaportla Budapeşte’de kalmadığı için otobüsle Viyana’ya gitti, konsolosluktan pasaportunu aldı, Budapeşte’ye geri döndü ve Türkiye’ye uçtu.
Sonra işin peşine düştü, çok şey öğrendi. Meğer Türkiye Cumhuriyeti pasaportlarına
5 bin euro ödüyormuş insan kaçakçıları ve o yüzden de sık sık pasaportlar çalınıyormuş. Aslında gayet mantıklı bir durum bu. AB üyesi ülkelerin vatandaşları Schengen bölgesinde pasaportsuz dolaştıkları için, çalınabilen en değerli pasaport Türkiye Cumhuriyeti’nkiler. Uçakta uyurken ya da seyahat sırasında dikkatinizin dağıldığı bir anda pasaportunuz çalınabilir,
aman dikkat....
İşte bu kadar basit gündem olmak...
Fotoğrafta gördüğünüz beyefendi Yeliz Yeşilmen’in eşi olan kişi. Fotoğrafı çeken kişi, doğum günü sürprizi ol
Profesör Dr. Canan Karatay, bir kardiyolog, Türkiye’de ilk kez uyluk atar damarı yoluyla koroner anjiografi yapan kişi. Cahil medyam aynı zamanda iç hastalıkları uzmanı diye de yazıyor ya, eskiden kardiyolog olmak için zaten önce iç hastalıkları eğitimi almak şarttı; yani belirli bir yaşın üzerindeki tüm kardiyologların aldığı bir eğitim bu.
Diyelim ki Canan Karatay, dünyanın en iyi kardiyoloji profesörü... Bu ona sağlık konusunda her istediğini ve inandığını söyleme hakkı verir mi?
Mesela grip aşılarının içinde alüminyum olduğunu söyledi Karatay. Bu işin gerçek uzmanı Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği, “Hayır, grip aşılarında alüminyum yok” diyor ve özellikle risk grubundakilerin mutlaka aşı olması gerektiğini söylüyor.
Daha önce de gebelikteki şeker yüklemesine dair açıklamalar yapmıştı Karatay, onlara da Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği, şiddetle itiraz etmişti. Çocuklara Türk kahvesinin yararlı olduğundan tutun da daha bir sürü konuyu sıralamak mümkün.
Astroloji ya da finans dünyasında farklı açıklamaların olması doğal da, sonucu ölüm olabilecek sağlık konularında bu kadar zıt açıklamalar yapılmamalı.
Canan Karatay susturulsun diye
Fethi Sekin yaşıyor olsaydı, çocuklarını bu kadar pahalı bir okula yollama imkânı olmayacaktı tahminen.
Tolunay, Dila ve Nisa’nın geçtiğimiz
1 Ocak’tan çok daha fazla oyuncağı var bu 1 Ocak sabahında.
Geçen sene oturdukları ev kira mıydı bilmiyorum ya da hediye edilen 2+1 evde mi oturuyorlar, onu da bilmiyorum...
Bildiğim, Sekin Ailesi”nin evinde dün gece sofraya konan tabak sayısının bir eksik olduğu...
O eksik tabak, ev ile yuva arasındaki farkı anlatıyor hepimize aslında.
5 Ocak 2017 tarihinde, İzmir Adliyesi’ne girmeye çalışan bombalı aracı engellemek için teröristlerle çatışırken şehit düşmüştü Fethi Sekin.
Sonra kırmızı yemenili kız, Aybüke öğretmen...
Tam da yıl bitti derken, yine Metin Hara haberleri kapladı etrafı.
Adriana Lima ile yaşadığı “Gerçek aşk mı, proje mi?” diye konuştuğumuz yetmemiş gibi bir de “Ayrıldılar mı, ayrılmadılar mı?”yı konuşuyoruz.
“Bana ne” der geçerdim belki ama Hara’nın “Ben bilim insanıyım, magazin yıldızı, şarkıcı değilim” cümlesine dair söylemem gerekenler var.
Metin Hara, ‘olmayan bir açıklama’ demiş bu cümle için.
Var böyle bir açıklama, aylar önce, Magazin D kameralarına söylenmiş bu söz.
Bir arama motoruna yazın, mutlaka çıkacak karşınıza.
Samimiyetsiz ve karşısındakini aptal yerine koymaya çalışan cümleleri sevmiyorum.
“Kader 30 yaşında olsaydı, onu almazdım. Göğüsleri sarkmış olurdu.” Bunu söyleyen adam, kendisinden 39 yaş daha küçük bir kadınla evlenen ve ‘Hababam Sınıfı’ serisinde Hayta İsmail olarak aklımızda kalan Ahmet Arıman.
Evlendiği kadını, ona duyduğu sevgi değil de memelerinin sarkmamış olması üzerinden tarif eden bir adam var karşımızda.
Mesele dik meme meselesiyse demek ki, bu evlilik de bitecek, yer çekimi galip geldiğinde...
“Gerekirse ilaç alırım” ve “Kader bendeki potansiyeli gördü” gibi cinsel hayata dair cümlelere hiç girmeyeceğim bile...
Kadına ‘bayan’, memeye ‘göğüs’ diyen erkekler vardır, sorsanız kadına saygıdan bu cümleleri kullandıklarını söylerler.
Saygı öyle olmuyor işte...
Mesela hayatını birleştirdiğin kadın için “Onu almazdım” dedin mi daha baştan kaybediyorsun.