Rauf Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. Başbakanı, adını ezbere biliriz hepimiz.
Bekir Sami Bey, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ilk Dışişleri Bakanı.
Kara Vasıf, İstanbul’un ilk direniş örgütü Karakol Cemiyeti’ni kuran kişi.
İsmail Hami Bey, çıkardığı gazete ve yazılarıyla Milli Mücadele’yi destekleyen isim.
Bu saydığım dört ismin ortak noktaları, Sivas Kongresi’nde ABD mandasını savunan isimler olmaları.
"Joe Biden, ABD Başkanı olduğunda Erdoğan ve AK Parti iktidarını zorlayacak” diye bir algı oluştu Türkiye’de.
Biden, ABD Senatosu’nda, Başkan Yardımcısı olduğu dönem hariç hep Delaware eyaletini temsil etti.
Delaware, ABD’de en fazla Yunanistan kökenli seçmenin olduğu eyalet.
Tam 36 yıldır Kıbrıs konusunda Türkiye’nin karşısında duran, Senato’da komisyon başkanlığı yaptığı dönemlerde 5 milyar dolarlık bir paketi veto eden bir isim Biden.
Bu seçim döneminde de Yunanistan lobi örgütleri aylar öncesinden Biden’a destek vereceklerini açıklamışlardı.
Yani Biden’ın Ege gerginliğinde, Kıbrıs meselesinde olduğu gibi Yunanistan’ın tarafını seçme ihtimali var.
Peki, bu sadece Erdoğan ve AK Parti iktidarını zorlamak mı olur yoksa Türkiye’yi zorlamak mı, orasını sadece ABD’nin değil bizim de düşünmemiz gerekiyor.
Fakat sorumluluğu olmayan Senatör Biden ile Başkan Yardımcısı Biden arasında çok ciddi farklar da gördük.
Enkazın altından çıktığında kurtarıcısının parmağını bırakmayan Elif çizimli kupanın satışa sürülmesine çok kızdı herkes.
Elif’in yaşadıkları, “En zor durumda bile ümidini kaybetme” fikrini taşıyor, ortak bir sevinci anlatıyor.
O fikrin ve sevincin yayılması, kupa ve hediyelik eşyalara basılması kötü değil.
Kötü olan, bu işi akıl eden firmanın “Hepsini ben kazanayım” tavrı.
İzmir’de depremin ardından tamamen yıkılan bina sayısı için 7 diyen de var, 17 diyen de.
Beklenen Marmara Depremi için 7.5 büyüklüğüne göre yapılan modellemelerde 48 bin binanın çok ağır ve ağır hasar göreceği tahmin ediliyor.
İzmir’de yıkılan binalara ulaşımda sorun yaşanmadı, İstanbul’da sorun büyük.
Yıkılan binalar nedeniyle, Fatih, Beyoğlu, Şişli, Alibeyköy, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Esenler gibi ilçelerde, onlarca noktada, bina hasarına bağlı olarak tek ve çift şeritli yollar kapanabilir diyor modelleme çalışmaları.
Akbaba sadece leş yiyen bir hayvan olduğu için kötü değildir.
Onu kötü kılan, ölmekte olanın başında, ağzının suları akarak beklemesidir.
İzmir’de bir deprem oldu, insanlar öldü, onlarca can enkaz altında kaldı.
Ve akbabalar hemen teşhisi koydular; deprem, zina, içki âlemleri yüzünden oldu diye.
Dört yaşında enkaz altında, kedi sesi çıkararak köpeklerin kendisini bulmasını isteyen Buse,
Doğanlar Apartmanı’nın enkazı altındaki anne ve 4 çocuğu,
Alışveriş merkezinin kasasında para ödemek için beklerken depreme yakalanan 3 kadın ve daha nicesi...
Hak etmediler böyle bir kötülüğü, Türkiye de hak etmiyor bu kötüleri, bu akbaba ruhlu insanları.
Hani cesedi Bodrum’da bir kumsala vuran Aylan bebek vardı, hatırladınız mı?
Fransızların mizah dergisi Charlie Hebdo bir karikatürünü çizdi Aylan’ın.
O karikatürde, Ege Denizi’nde boğulmasaydı, büyüyünce, Paris’te kadınları taciz edecek biri diye çizmişlerdi Aylan’ı.
Charlie Hebdo’yu vicdan ve ahlak yoksunluğuyla itham ediyorum.
***
“Fikir özgürlüğü diyorsunuz ama Fransa’da “Ermeni soykırımı olmamıştır demek suç” diyenlerimiz var.
Fransa Anayasa Konseyi o ceza yasası maddesini iptal etti.
Okulların açıldığı gün, İstanbul’un trafik durumunu, pandemi sürecinde özel okullar ile veliler arasında yaşanan para kavgasını eğitim haberi zanneden medyanın, insanların eksiklikleriyle dalga geçme hakkı yoktur.
Türkiye’de yetişen bir öğrenci ortaokulu bitirinceye kadar, AB üyesi ülkelerde okuyan akranlarından 15 saat daha az matematik, 51 saat daha az fen bilimleri, 188 saat daha az sosyal bilimler ve 285 saat daha az sanat eğitimi alıyor.
Türkiye’de gazetelerin günlük toplam tirajı 1 milyon 762 bin, Şeyma Subaşı’nın takipçisi sayısı 3.1 milyon.
Türkiye’deki yüzden fazla üniversitenin rektörlerinin toplam takipçi sayısı bir Şeyma Subaşı etmiyor.
Türkiye’de yetişen bir öğrenci, sınavlara hazırlanmak için, kurs, etüt gibi yerlerde okuldaki kadar zaman geçiriyor.
Bu seneki üniversite sınavında matematikte 40 soruda 5.5, fen bilimlerinde 20 soruda 2.6 doğru cevap ortalamamız var. Bal yapmayan arılara benziyoruz.
İki yıllık meslek yüksekokullarının da kapısını açan üniversite birinci basamak sınavında felsefe, tarih, kimya, fizik gibi derslerden soru çıkmıyor. Acı ama gerçek, öğrenciler için soru çıkmayan ders, ders sayılmıyor uzun zamandır.
Eğitim sendikalarımız AB üyesi ülkelerle öğretmen maaşı ve çalışma koşullarına dair sık sık mukayeseler yaparlar. Keşke meslek içi eğitim süreleri ve öğretmen kalitesinin artırılması için de benzer mukayeseleri yayımlasalar.
İşlediği cinayeti, “Namusumuzu temizledim” diye anlattı Melek Aslan’ı Diyarbakır’da sokak ortasında öldüren kardeşi.
24 yaşındaydı Melek, Adıyaman Kahta’dan çıkmış, Dicle Üniversitesi’nde matematik okumuştu.
Melek’i kardeşi öldürdü, cinayeti, bir zamanlar çok sevdiği, birlikte yuva kurmak istediği alçak azmettirdi.
Peki, neydi Melek’i ailesinin gözünde “namussuz” kılan?
Sevdiği adamla yaşadıkları mı, sevdiği adamın aileyi Melek’in cinselliği konusunda doldurduğu cümleler mi?
Kendi evladına değil de, saplantılı bir ruh hastasının sözlerine nasıl inanır insan?
Kendisinden başka kimseye zarar vermemiş olan Melek kimileri için “namussuz”, vergi kaçırıp, nüfuz ticareti yapıp, hakkından fazlasını alıp, hepimizin hakkını yiyenler “namuslu”, öyle mi?
Maalesef öyle zira namusu yanlış yerde arıyor, yanlış kodluyoruz.