Siyasetle kehanet arasında derin bir ilişki vardır. Kehanette bulunmak dini açıdan karşı durulan bir faaliyet olarak görülse de Osmanlı’da sarayın yapısı içinde kendine yer buluyordu.
Belki takip ediyorsunuz, son yıllarda astroloji tarihi ve icracısı bulunduğum konunun geçmişinde yer alan kavram ve tekniklere daha fazla zaman ayırıyorum. 2005 yılında yayımlanan “Göklerin Bilgeliği” kitabımda astrolojinin günümüzde ihmal edilmiş kavramlarını ele almıştım. Yakın zaman önce yayımlanan yeni kitabım “Sultan ve Müneccimi”nde ise bu kez kendi kültür coğrafyamıza dönerek, özellikle 18. yüzyılda Osmanlı Sarayı’nda astrolojinin (o zamanki adıyla ilm-i nücum) nasıl kullanıldığını sergilemeye çalıştım. Müneccim kelimesi bugün için dilimizde eski yerini kaybetmiş olsa da erken modern dönemde yani sanayileşme öncesinde hem astronom hem de astrolog anlamına geliyordu. Zira astroloji yapabilmek için sıkı bir astronomi bilgisine sahip olmanız gerekiyordu.
Osmanlı devletinde müneccimbaşılık kurumu ise tıpkı önceki İslam devletlerinde olduğu gibi saray içinde önemli bir danışmanlık unsuruydu. Müneccimbaşılar takvimler hazırlayarak adeta zaman görevlisi gibi hizmet ederlerdi. Örneğin şehzadelerin sünnet merasimlerinden sefere çıkmaya ya da bir caminin kuruluş anını bulmaya kadar geniş bir alanda uygun gün ve saatlerin belirlenmesinden padişaha yönelik yıllık öngörümlerin yer aldığı ahkamların hazırlanmasına kadar hizmet verirlerdi. Özellikle Sultan II. Bayezid döneminde gittikçe hız ve netlik kazanan bu faaliyetlerde münneccimbaşılar sarayın birun bölümünde bir devlet görevlisi haline gelmişlerdi.
18. yüzyılda üç padişaha hizmet etmiş olan müneccimbaşı Fethiyeli Halil Efendi, doğal olarak ilmiye sınıfının bir üyesiydi. Onun düşünce dünyasına baktığımız zaman çok geniş bir alana yayılmış ilgi sahibi olduğunu görmekteyiz. 1773 yılında vefatının ardından düzenenlenen terekesine baktığımızda çok zengin bir kütüphaneye sahip olduğunu görmekteyiz. Halil Efendi’nin terekesinde medrese eğitiminde gördüğümüz şer’i ilimlere ait kitaplar yanında tıptan ebced’e (cifr), edebiyattan coğrafyaya, büyü kitaplarından tasavvufa kadar uzanan eserlere rastlıyoruz. Belki bu bizim için şaşırtıcı gelse de, bir müneccimin zihin haritası son derece farklı kaynaklardan beslenen, alışılmış sınırların çok daha ötesine geçen bir dünya görüşüne işaret etmekte.
Sarayda astroloji
Kehanette bulunmak dini açıdan da karşı durulan, mekruh yani hoş olmayan bir faaliyet olarak görülmekle birlikte, şaşırtıcı biçimde sarayın devlet yapısı içinde kendine yer buluyordu. Hatta kimi müneccimler bir danışman olmanın ötesinde padişahla ve yönetici elitlerle yakınlık kurmakta, müsahip ilişkisi içinde bilgi ve öngörü sahibi kişiler olarak bulunmaktaydılar. Aslına bakarsanız, kehanetle siyaset arasındaki ilişki gözle görebildiğimizin ötesinde çok daha derin bir ilişki içindeydi. Günümüzde de alenen söylenmese de, astroloji siyasilerden şirket sahiplerine, yöneticilerden akademisyenlere kadar geniş bir alanda ilgi görmeye devam etmekte. Astrologlar ister istemez arka planda kalarak bu danışmanlık görevlerini devam ettirmekteler.