Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün söyledikleri İslam dünyasına şu mesajı veriyordu: Artık değişim zamanı geldi. Öncelikle kendinize bir çekidüzen verin ve çağdaş olmaya çalışın...Gül'ün böyle tutucu, statükocu bir platformda bu tür bir çağrıda bulunması, gerçekten tabuları yıkan, cesur, ama yerinde bir davranış.Bakan'ın tavsiyeleri, İKÖ içinde yer alan bazı ülkelerin liderlerinin kulağına hoş gelmeyebilir. Örneğin, "demokratikleşin, iyi bir yönetim kurun, kadın - erkek eşitliğini sağlayın, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olun, yolsuzluklarla, cehaletle, şiddetle mücadeleye öncelik verin" gibi tavsiyeler...***BU ülkelerin kaçı bu tür radikal reformlar yapmaya hazır? Gül, bunları bir "vizyon" olarak sunuyor. İslam dünyasının artık "stratejik riskleri" alarak böyle bir atılımda bulunmasının lüzumunu anlatıyor. Yani bu, Türkiye'nin kardeş ülkelere bir nevi "ağabey nasihati"...Gül konuşmasında Irak'tan, İsrail - Arap anlaşmazlığına kadar daha birçok konuda da tavsiyelerde bulunuyor. Ve sözü Kıbrıs'a getirip bir ricada bulunuyor: Artık KKTC'ye İKÖ'de "gözlemci" değil, "üye" statüsünü verin. Ayrıca Kıbrıs Türklerine karşı ekonomik ambargoya, bari siz son verin...Bunu İslam dünyasından
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> İSLAM Konferansı Örgütü İKÖ'nün dün Tahran'da toplanan 50 küsur ülkeye mensup delegeleri, ilk kez alışık olmadıkları görüş ve tavsiyelerle dolu bir konuşma dinlediler.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün söyledikleri İslam dünyasına şu mesajı veriyordu: Artık değişim zamanı geldi. Öncelikle kendinize bir çekidüzen verin ve çağdaş olmaya çalışın...
Gül'ün böyle tutucu, statükocu bir platformda bu tür bir çağrıda bulunması, gerçekten tabuları yıkan, cesur, ama yerinde bir davranış.
Bakan'ın tavsiyeleri, İKÖ içinde yer alan bazı ülkelerin liderlerinin kulağına hoş gelmeyebilir. Örneğin, "demokratikleşin, iyi bir yönetim kurun, kadın - erkek eşitliğini sağlayın, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olun, yolsuzluklarla, cehaletle, şiddetle mücadeleye öncelik verin" gibi tavsiyeler...
***
BU ülkelerin kaçı bu tür radikal reformlar yapmaya hazır? Gül, bunları bir "vizyon" olarak sunuyor. İslam dünyasının artık "stratejik riskleri" alarak böyle bir atılımda bulunmasının lüzumunu anlatıyor. Yani bu,
Ama, özellikle bu unsurların da çabası ile, ABD'deki birçok kurumlarda, İran'ı "yola getirmek" bağlamında bazı savaş dışı opsiyonların tartışıldığı açık. Nitekim Beyaz Saray'daki bir toplantıda bu seçenekler gündeme getirilmiş bulunuyor.Geçen pazar günü "Washington Post"ta çıkan habere göre üzerinde en çok durulan opsiyon İran'ı "istikrarsızlaştırmak", yani bir halk ayaklanması ile rejimi alaşağı etmektir. Buna karşılık Washington'daki daha ılımlı çevrelerin bu düşünceye sıcak bakmadığı ve ABD'nin istek ve beklentilerini "başka yollardan" - bu arada gizli temaslar yolu ile - yerine getirmeyi yeğlediği söyleniyor.Bir Amerikalı analist dün bize durumu şu iki cümle ile özetledi: "ABD'nin İran'a karşı henüz kesin bir politikası yok. Bush yönetiminin bu konuda ne yapmak istediğini belki zamanla anlayacağız..."***PEKİ, ABD İran'a karşı gerçekten - şu veya bu şekilde - bir "cephe açmak" istiyor mu?Bu sorunun yanıtı da pek belli değil. Çünkü daha birkaç hafta öncesine kadar, ABD ile İran arasında Cenevre'de bazı gizli görüşmelerin cereyan ettiği biliniyor. Irak savaşı sırasında İran ABD'ye bazı konularda yardımcı da oldu. Tıpkı Afganistan savaşı sırasında olduğu gibi...O halde ABD şimdi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> ABD için şimdi sıra İran'da mı? Eğer bu soru, Bush yönetiminin Irak'tan sonra şimdi İran'ı da "vurmak" niyetinde olduğu anlamında soruluyorsa, bunun söz konusu olmadığını hemen vurgulamak lazım. Washington'daki "şahin"lerin dahi böyle bir planı veya düşüncesi yok zaten.
Ama, özellikle bu unsurların da çabası ile, ABD'deki birçok kurumlarda, İran'ı "yola getirmek" bağlamında bazı savaş dışı opsiyonların tartışıldığı açık. Nitekim Beyaz Saray'daki bir toplantıda bu seçenekler gündeme getirilmiş bulunuyor.
Geçen pazar günü "Washington Post"ta çıkan habere göre üzerinde en çok durulan opsiyon İran'ı "istikrarsızlaştırmak", yani bir halk ayaklanması ile rejimi alaşağı etmektir. Buna karşılık Washington'daki daha ılımlı çevrelerin bu düşünceye sıcak bakmadığı ve ABD'nin istek ve beklentilerini "başka yollardan" - bu arada gizli temaslar yolu ile - yerine getirmeyi yeğlediği söyleniyor.
Bir Amerikalı analist dün bize durumu şu iki cümle ile özetledi: "ABD'nin İran'a karşı henüz kesin bir politikası yok. Bush yönetiminin bu konuda ne yapmak istediğini belki
Bu yılki Eurovision yarışmasında nihayet bu izlenimi - ve doğrusu bu kompleksi - sona erdirecek bir sonuç alındı. Sertab Erener'in sunduğu şarkının birinci ilan edilmesi ulus çapında büyük coşku yarattı, medya bu kez zaferi baş haber olarak duyurdu, yorumcular Sertab'ı ve Demir Demirkan'ı hararetle kutladı, halk da onları İstanbul'a dönüşlerinde kahramanlar gibi karşıladı...***TÜRKİYE'nin Eurovision yarışmasına katıldığı günden beri - yani 28 yıl boyunca - ilk kez birinciliği kazanmasına böyle bir tepki göstermesi, toplumun uluslararası başarıya susamış olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Tıpkı, sporda, sinemada, edebiyatta, sanayide ve hatta güzellik yarışmasında olduğu gibi...Gerçekten Türkiye son zamanlarda yaratıcılığını ve dinamizmini yeni bir yaklaşım ile sınırlarının dışına taşıyor, çeşitli alanlarda uluslararası başarılar (hatta birincilikler veya şampiyonluklar) kazanabiliyor.Bu gelişme, aynı zamanda Türkiye'nin dışa açılmasının, uluslararası standartlara uyma ve ileri sayılan ülkeler ile rekabet etme kararlılığı ve çabasının da bir sonucudur.***EUROVISION yarışmasındaki başarı - diğer alanlardaki başarılar gibi - şu gerçekleri ortaya koydu: Uluslararası yarışmalarda
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> ŞU Eurovision Şarkı Yarışması'na Türkiye yıllar boyunca, değerinden çok daha fazla önem verdi. Türk basını, Avrupa gazetelerinin ancak iç sayfalarında veya sanat, müzik sütunlarında kısaca yer verdiği yarışma haberlerini, birinci sayfalarına taşıdı. Köşe yazarları, çoğu kez olaya siyasal bir anlam da atfetti. Bu yazılarda ve de manşetlerde, Türkiye'ye haksızlık edildiği, zaten Avrupa'nın Türkiye'yi sevmediği gibi iddialar öne sürüldü...
Bu yılki Eurovision yarışmasında nihayet bu izlenimi - ve doğrusu bu kompleksi - sona erdirecek bir sonuç alındı. Sertab Erener'in sunduğu şarkının birinci ilan edilmesi ulus çapında büyük coşku yarattı, medya bu kez zaferi baş haber olarak duyurdu, yorumcular Sertab'ı ve Demir Demirkan'ı hararetle kutladı, halk da onları İstanbul'a dönüşlerinde kahramanlar gibi karşıladı...
***
TÜRKİYE'nin Eurovision yarışmasına katıldığı günden beri - yani 28 yıl boyunca - ilk kez birinciliği kazanmasına böyle bir tepki göstermesi, toplumun uluslararası başarıya susamış olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Tıpkı, sporda, sinemada,
Norveç'in olası bir terör eylemine sahne olacağı da nereden mi çıktı? Önceki gün Bin Ladin'in yardımcılarından Ayman el Zahiri'nin, El Cezire" televizyonunda yayımlanan video - bandından...El Zahiri bu banttaki konuşmasında, "El Kaide"nin ABD, İngiltere gibi "eski" hedeflerine, şimdi "yenileri"ni de ekliyor: Norveç ve Avustralya bunların arasında... "Oralardan da önümüzdeki günlerde iyi haberler bekliyoruz" diyor El Zahiri. "İyi haberler" dediği şey, "intihar saldırıları"...Şimdi Norveç ve Avustralya (ve yanı başındaki Yeni Zellanda da) olası bir saldırıya karşı olağanüstü güvenlik önlemleri alıyorlar...***SON günlerde uluslararası terörizm salgını karşısında kendisini eskisi gibi güvende sayabilen bir ülke kaldı mı?Geçen hafta sonu "El Kaide"nin saldırısına uğrayan Fas'ın hedef seçileceğini kim tahmin edebilirdi? Bu Kuzey Afrika ülkesinde çeşitli ırk ve dinlere mensup insanlar şimdiye kadar hep barış içinde yaşamış, şiddetten uzak kalmıştı. Saldırıda ölenlerin ve yaralananların çoğunun Müslüman olması, teröristlerin "hangi mantıkla" bu işe giriştikleri sorusunu gündeme getiriyor. Nitekim Fas'ın Müslüman liderleri ve halkı da infial içinde bu soruyu soruyorlar. Tıpkı Suudi
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> EĞER Norveç gibi bir ülke, uluslararası terörizmin hedeflerinden biri olarak gösteriliyorsa, pes doğrusu... Demek ki şu sırada, dünyada güvenli ve sakin bir yer kalmamış!..
Norveç'in olası bir terör eylemine sahne olacağı da nereden mi çıktı? Önceki gün Bin Ladin'in yardımcılarından Ayman el Zahiri'nin, El Cezire" televizyonunda yayımlanan video - bandından...
El Zahiri bu banttaki konuşmasında, "El Kaide"nin ABD, İngiltere gibi "eski" hedeflerine, şimdi "yenileri"ni de ekliyor: Norveç ve Avustralya bunların arasında... "Oralardan da önümüzdeki günlerde iyi haberler bekliyoruz" diyor El Zahiri. "İyi haberler" dediği şey, "intihar saldırıları"...
Şimdi Norveç ve Avustralya (ve yanı başındaki Yeni Zellanda da) olası bir saldırıya karşı olağanüstü güvenlik önlemleri alıyorlar...
***
SON günlerde uluslararası terörizm salgını karşısında kendisini eskisi gibi güvende sayabilen bir ülke kaldı mı?